‘Maestrom Nubar Tekyay Bey, bir gün evimize geldi. 1936 yılının Aralık ayıydı. Çok heyecanlıydı. ‘Hadi kızım, çabuk hazırlan saraya gidiyoruz’ dedi. Şaşırdım. İçimden ‘Ne sarayı, ne işimiz var saraylarda’ diye geçirdim. Yine de olabildiğince düzgün giyinip, hazırlandım.
Eşim Ali Bey'i de alarak kapıdaki büyük otomobile bindik ve Dolmabahçe Sarayı'na doğru yola koyulduk.
Saraya vardığımızda bir yaver bizi aldı ve büyük salona götürdü. Tam karşısına geldiğimizde, ‘Müzeyyen Senar Hanım huzurlarınızda’ dedi.
‘Beyefendi de eşleridir diye ekledi. Atatürk ‘Gel bakalım hanım kızım. Otur şöyle yanıma’ dedi.
Sağ tarafına bir sandalye çektiler. Çekine çekine ucuna iliştim. Heyecanımı anlamış olacak ki, ‘Otur bakalım. Çekinme. Eğer böyle yaparsan o güzel sesini nasıl dinleriz’ diye ekledi.
Yüzüme dönüp baktığındaysa ‘ Bu saçlarının hali ne’ deyip yaverine işaret etti. Yaver ‘Lütfen beni takip ediniz Müzeyyen Hanım’ dedi.
Salondan çıkıp siyah mermerlerle kaplı büyük bir banyoya geldik. Birden korkuya kapıldım. Yaver, ‘Merak etmeyin, berberimiz sizin saçınızı ve eşinizin bıyığını kesecek’ dedi.
Sonradan öğrendiğime göre, Atatürk enseme topladığım saçlarımı beğenmemişti ve modern bir görünüm almam için kestirmek istemişti. Nitekim berber saçlarımı alagarson kesti.
Görünümüm değişmişti. Ali de bıyıklarını kaybetti. Biraz sonra huzura gittiğimizde ‘İşte şimdi mükemmel oldu. Ver bakalım şu koltuğunun altındaki defteri. Herhalde şarkı defteridir değil mi?’ diye sordu. Kendilerine uzattım. Bu konuşmaları masada bize yakın olanlar da aynen duyuyorlardı. Salih Bozok'la, Kılıç Ali yanı başımdaydılar.
Sonra bana döndü; Tatyos Efendi'nin hicazkâr şarkısını seçmişti. Bitince Atatürk herkesin duyabileceği bir sesle ‘Bu ne güzel ses. Hadi bakalım durma, devam et’ dedi…’
Bu satırları rahmetli Savaş Ay’ın, Müzeyyen Senar ile yaptığı bir röportajdan aldım. Bugün Müzeyyen Hanım’ın doğum günü. Ben de onu, Atatürk’le tanışma anısıyla andım. Ruhları şad, mekanları cennet olsun…