İnsan zihni hakikaten çok tuhaf. Güzel anıları, hoş hatıraları, mutlu sonları arşivliyor arşivlemesine ancak nedense tatsız zamanlar, üzücü olaylar uçup gidiyor beynimizden bir şekilde...
Fakat mesele ilişkilere gelince, tam tersi bir refleks gösteriyor hafızamız.
İyi şeylerden çok, hüzünlü anılar, can yakan acılar kalıyor geriye...
Aşkın o en mutlu zamanları, ilişkinin en tatlı cicim ayları gelmiyor aklına bir türlü insanın. Kalbi nerden kırıldıysa, zihni de orada bırakıyor bir parçasını.
Ve tam da aynı yerine ruhunun, bir çentik atılıyor en derininden.
İzi hiçbir zaman geçmeyen...
Ne enteresandır ki şöyle bir geriye dönüp bakınca da bu can kırıklıkları, yürek yanıkları geliyor hep ilk anda akla...
Nerden mi biliyorum? Bir kaç haftadır hatıralarımı gözden geçiriyorum notlar çıkartmak ve bir kitap yazmak için...
Görüyorum ki önce acılar, öfkeler, kırgınlıklar, kızgınlıklar geliyor hep gözümün önüne...
Sevdiğim, sevildiğim, eğlendiğim, kendimi mutlu hissettiğim hatıralarımsa neden bilmiyorum kilometrelerce, asırlarca, ışık yılı ötede...
Mamafih çocukluğumun en korkulu karanlık geceleri, gençliğimin kırgın düş bahçeleri, olgunluk hatalarım, tekmili birden pişmanlıklarım burnumun dibinde; bir küçücük dalıp gitme mesafesinde bekliyor hepsi hazır kıta gibi zihnimde...
Gördüm ki gerçekten de nasıl biterse öyle hatırlanırmış ilişkiler...
Anladım, eskiler bir kez daha yine en doğrusunu söylemişler...
Ve ne hazindir ki can yakan birer damga gibi yüreğimizin tam üzerinde, bütün bitişler, gidişler, terk edip, edilişler…
Sanırım işte tam da bu dem için söylemiş o muhteşem dizelerini şair Metin Altıok...
‘Anılarım kar topluyor inceden,
Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
Ama yine de unutuş değil bu,
Sızlatıyor sensizliği tersine.
Senin kim olduğunu bile bilmezken.
Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.
Sevgiden caydığım yerde darıl bana...’
Keşke hiç darılmasak, keşke ayrılıklar olmasa...
Ve bütün aşklar hafızamızda, o ilk günkü can veren, ömre bedel coşkusuyla, tadıyla, kokusuyla kalsa...
Keşke...