Ne yaradılış ne evrim, belki de uzaylısın!

Demet Cengiz: İnsanın dünyadaki varlığına dair en çok, yaradılışçılar (Allah yarattı) ve evrimciler (bir Tanrı olabilir de olmayabilir de insan canlıların evrimi sonucu ortaya çıktı) söz söylerler. Üçüncü bir yaklaşım da artık epey dilendiriliyor. Bu yaklaşım, insanın dünyaya başka bir gezegenden getirildiği yönünde.

Bazen kendimi dünyaya ait hissetmediğim oluyor. Bu konuda yalnız olmadığımı da biliyorum. Hatta bu duyguya sık sık kapıldığım dönemlerden de geçtim. Oysa bu dünyayı çok seviyorum. Doğanın kendisi, yaşamın kendisi bana büyüleyici geliyor. “O zaman”, diyorum, “Benim derdim dünya ile değil insanlarla.”

İnsanın zalimliğine hayret etmemek mümkün mü? Ya kötülüğüne? Yayılmacılığına? Savaşsız geçmemiş yıllarına? Tatmin edilemeyen hâkim olma duygusuna? İktidar sevdasına? Irkçılığına? Hayvanlara eziyetine? Doğaya düşmanlığına?

Dünyada insan eliyle yaratılan ekonomik sistemlere, siyasi rejimlere ve bitmek tükenmek bilmeyen savaş, terör ve kötülüğe anlam veremiyorsanız belki siz de bu dünyadan değilsiniz.

İnsanın dünyadaki varlığına dair en çok, yaradılışçılar (Allah yarattı) ve evrimciler (bir Tanrı olabilir de olmayabilir de insan canlıların evrimi sonucu ortaya çıktı) söz söylerler. Üçüncü bir yaklaşım da artık epey dilendiriliyor. Bu yaklaşım, insanın dünyaya başka bir gezegenden getirildiği yönünde. Gerçekten var olmadığımızı veya bir bilgisayar yazılımı olduğumuzu iddia edenler de var. Şahsen tüm fikirlere açığım. :)

Birkaç yıl önce kan grubu negatif olanların uzaydan gelmiş olabileceği ortaya atıldı. Tüm insanlığın sadece yüzde 15’ini oluşturan bu insanların yüksek IQ, düşük vücut ısısı, hassas görüş ve yüksek kan basıncı gibi ortak özellikleri var. Kan grubu A Rh negatif biri olarak, bilim adamlarının karşı çıktığı bu teze ilgi duydum.

***  

Sonra Dr. Ellis Silver’ın tezlerini okudum. Özetle, insanın evriminin dünyadaki diğer hiçbir canlıya benzemediğini, evrimde sözü geçen ara türlerin ikna edici olmadığını söylüyor.  

Bir ekolojist olan Silver insanın başka bir gezegenden getirilip dünyaya bırakılmasını şu argümanlarla açıklıyor:

* Bebeklerin kafası fazla büyük. İnsanın doğumu fazla sancılı.

* Dünyadaki hiçbir canlının bebeği, doğduktan sonra bu kadar uzun süre bakıma muhtaç değil.

* İnsan bu dünyada evrimleşmiş olsa derisi güneş ışınlarının yakabileceği kadar ince olmazdı. Güneş yanığı evrim ile çelişiyor.

* İnsan dünyaya uyum sağlayabilmek için sürekli icat yapmak zorunda kaldı. Elbise, ayakkabı giydi.

* Geldiğimiz gezegende yer çekimi daha azdı. İşte bu yüzden hayvanlar âleminde bel ağrısı çeken tek tür biziz.

* Yaşadığı gezegen Dünya ile dost olmayan, gezegeni tahrip eden tek türün insanlar olduğunu söyleyen Silver, “insanın şiddet eğilimi nedeniyle başka bir gezegenden getirilip, Dünya’ya bırakıldığını düşünüyorum” diyor.

Bu gezegene sürgün edilmiş olabiliriz yani. Niye insanı tamamen ortadan kaldırmamışlar bilmiyorum.

Silver’ın tezi kutsal kitaplarda yer alan ‘cennetten kovulma’yı ve çeşitli antik medeniyetlerde inanılan ‘dünyaya düşme’yi de akıllara getiriyor. Dediğim gibi bütün fikirlere açığım; bu da mümkün.

***

Regresyon hipnoterapisti Dolares Cannon, 2014 yılında ölüp gitmeden önce önemli açıklamalar yaptı. Yaşamının 40 yılını regresyon hipnoterapisine adayan ve binlerce kişiye terapi yapan Cannon, pek çok insanla geçmiş yaşamlarına gitti. Reankarnasyona inanmıyor olabilirsiniz; bu da kesinliği kanıtlanmış bir konu değil sonuçta. Hipnozu güvenilir bir yöntem olarak da görmeyebilirsiniz.

Cannon, son yıllarda regresyon terapisi uygularken daha önce dünyada hiç yaşamamış insanların sayısının arttığını tespit etmiş. Ona göre bu taze ruhlar, dünyadaki negatifliği bitirebilmek için gönüllü olanlar. Çoğunun kendini dünyaya ait hissetmediğini, insanlara ayak uydurmakta zorlandığını, bilmedikleri yuvalarına dönmek istediklerini ve intihar eğiliminde olduklarını tespit etmiş.

Peki, bu neden olmuş? Cannon, ilk kez dünyada, iyi ve kötü arasında seçim yapacak özgür iradeye sahip bir yaşamın tohumlandığını, ancak insanın negatife meyletmesinin evrendeki tüm dengeleri bozduğunu söylüyor. Bu daha önce de olmuş ve dünya birkaç kez resetlenmiş. Hani o anlam veremediğimiz çok eski medeniyetlerin sıra dışı yapıları var ya, işte onlar resetlenmeden önce ileri bir uygarlığa ulaşan insanların eseriymiş. Atlantis’in kimi karanlık bilim insanlarının dünyanın sonunu getirdiğini de vurguluyor. Bu kez dünyaya dışarıdan müdahale veya resetleme yapmak istemeyenler (yaratıcılar/gözlemciler) daha önce dünya deneyimi yaşamamış gönüllü ruhları enkarne ederek, dünyaya içeriden müdahale yoluna gitmişler. Bu çaba sonuç verirse, yani dünyayı kurtarmak için gelen saf ruhlar intihar edip gitmezlerse veya vahşi insana yenilmezlerse, aydınlığa kavuşacakmışız.

Dolares Cannon’ın yazıların okuduktan sonra acaba demeye başladım. Bu fikre de karşı değilim. :) Siz de kendinizi dünyaya yabancı hissediyorsanız, kim bilir belki siz de dünyaya yardım etmek için gelen saf bir ruhsunuzdur.

Ancak dünyada yanlışın yayılması, doğuyu hep geçer. Bazıları özel yeteneklere ve süper zekâya sahip olan otistik çocukların sayısının artmasını da bu aydınlanma ile açıklıyor. Bir ilgisi var mıdır bilemem ama otistiklerin tamamının özel yeteneklere ve üstün zekâya sahip olması gibi bir durum söz konusu değil. Bu tabii; Yağmur Adam, Hadi Be Oğlum, Çukur gibi sinema ve dizi endüstrisinin bize edindirdiği yanlış bir fikir. Otistiklerin yüzde 80’ininde zekâ geriliği var. Çok özel yeteneklere sahip olanların oranı epey düşük. Işık ve sese aşırı duyarlılığımdan dolayı kendimi otistiklere de yakın hissediyorum.

Yeri gelmişken otizmle ilgili bu yanlış bilgiyi de düzelttikten sonra, uzaylı olmamızı geri dönersek… Bence hepsi mümkün. :)

Tüm yazılarını göster