Referandum bitti. Yüksek Seçim Kurulu itirazları oy çokluğu ile reddetti. İl ve İlçe Seçim Kurulları da muhtemelen önümüzdeki günlerde kendilerinde biriken başvurularla ilgili gerekli kararları verecekler.
Her seçim sonrasında mutlaka itirazlar olur. Dünyanın her tarafında böyledir. ABD Başkanlık seçimlerinde de yaşandı. Ancak sonuç aradan geçen birkaç günlük süre içinde herkes tarafından kabullenilmek zorunda kalındı.
Seçim gününe kadar olan süre içinde insanlar ister istemez aşırı politize ve angaje olurlar. Neticelerin istedikleri gibi tahakkuk etmemesi durumunda ise yoğun bir infiale ve mümkünse seçimin yenilenmesine kadar varan bir dizi kendileri lehine hukuksal sürecin gerçekleşmesi arzusu içine girerler. Bu durum soğutma, hazmetme süreci olarak değerlendirilebilir. Normaldir, makuldür. Önemli olan bu süreçte, siyaset profesyonellerinin meydanlardan sandıklara yansıyan iradenin, sokaklara düşerek sosyal şiddete evrilmesinin önüne geçmeleridir.
Kaybedenin taraftarlarını sakinleştirme, duruma alıştırma gibi bir yükümlülüğü vardır. Demokrasinin yaşaması ve güçlenmesi için bu elzemdir. Kaybeden, seçim sürecindeki söylemini seçim sonrasında daha da sertleştirerek sürdürmeye kalkışırsa demokrasinin yaşaması zorlaşır. İnsanların sokaklara düşecekleri, yaşanan seçime yönelik olarak kuşkularını, şüphelerini sürekli tutacakları bir atmosferin hiç kimseye bir yararı yoktur.
Akıl ve sağduyunun işlemesi, işletilmesi siyasi aktörlerin görevidir.
Referandum neticede “evet” olarak sonuçlanmıştır. “Hayır” cephesinin infiali, itirazları olabilir. Ancak, itirazların sistemi tıkamaya, demokrasiyi rayından çıkarmaya yönelik bir boyut kazanması doğru değildir. CHP Sözcüsü Sayın Selin Sayek Böke’nin açıklamalarındaki sine-i millete dönüş yaklaşımı da, insanları sokağa çağırma anlayışı da, Anamuhalefet Partisi’nin Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sandık neticelerini kabul etmeyeceklerini ilan etmesi de bu “makuliyet” ile bağdaşmamaktadır.
Siyasi Partiler, Parlamento’da bulunmakla görevlendirilmiş ise, bu görevi titizlikle yerine getirmek zorundadırlar. Sine-i millet kararı millete sorulmadan alınabilecek kararlar arasında değildir. seçen, görevlendiren millete karşı bir davranıştır. Bu bakımdan siyasetçilerin böyle bir düşünceyi bile kamuoyuna karşı dillendirirlerken son derece ölçülü, hesaplı olmaları gerekmektedir.
Sadece muhalefetin veya hayır cephesinin mi dile ve üsluba dikkat etmesi gerekiyor derseniz, hayır…
Elbette iktidarın, evet cephesinin de artık meydandaki üslubu bırakması ve yeniden normale dönmesi, sakin, sağduyulu, vakur, kazanana yakışan ağır başlılık ve hazımkarlık içinde olması gerekmektedir.
Zaten aziz milletimizin feraseti kimseye aşırıya kaçacağı, durumunu abartacağı bir zemin de vermemiştir. Evet de, hayır da belli bir müsavat içinde gerçekleşmiştir. Yani milletimiz iki tarafa da hak vermiş, iki görüşü de belli ölçülerde olumlu karşılamıştır. Ancak netice itibariyle de evet’e karar vermiştir.
Her zaman ifade ediyorum, yine tekrarlamak icap ediyor; Türkiye’nin sokaklarda çözülecek hiçbir sorunu yoktur. Türkiye’nin sorunlarını çözebilmek için demokratik sistemin yaşatılması gerekmektedir. Sokakları ve iç çatışmaları deneyen ve halen sürdüren yakın komşularımızın hali ortadadır. Onlar gibi mi olmamız arzulanıyor? Allah muhafaza…
Suriye’den, Irak’tan, Libya’dan ve diğer karışıklık ve çatışma yaşayan ülkelerden kaçanların sığınacakları bir Türkiye var… Peki, bizim kimimiz var?
Bizim böyle çatışmaları yaşama lüksümüz bulunmamaktadır. İnsanlarımızı sokağa çağırırken, çatışmayı ve sosyal şiddeti göze alacak tutum ve davranışlara girişilirken önce içinde bulunduğumuz coğrafyaya ve yaşadıklarına bakmamız gerekmektedir…
Seçim sona ermiştir. Milletin tercihi bir şekilde oluşmuş ve ortaya çıkmıştır. Artık, bu tercihe saygı içinde hareket edilmesi şarttır.
Eleştirilerin olması, itirazların bulunması millet iradesinin meşruiyetini ve geçerliliğini ortadan kaldırmaz.
Artık siyasal söylemlerde tansiyonu düşürmenin, siyaseti yeniden parlamento çatısı altında ve siyasetin kendi mecralarında sürdürmenin, meydanlardaki dil ve üslubun bir dahaki seçim dönemine kadar terkinin zamanı gelmiştir.
Biriz, kardeşiz ve birbirimizden başkası yok. Birbirimize de sonsuza kadar muhtacız.
Kanaatlerimizin farklı farklı olması bizim bu kendi hakikatimizi değiştirmiyor…