"O Ses Türkiye"ye ağır eleştiri! "Hasan Sabbah'ın müritleri ne içiyorsa..."

Psikiyatr Dr. Ahmet Koyuncu “ekran teröristleri” olarak tanımladığı programlar hakkında açıklamalarda bulundu... Örnek olarak da Acun Medya'nın "O Ses Türkiye" yarışmasını gösteren Koyuncu, “Hasan Sabbah müritlerine ne içiriyorsa, Acun Medya da ekrandan seyirciye onu içiriyor. Bilimsel olarak gerek afyon, gerekse ekrandan gelen uyarı aynı beyin bölgesini, aynı yolakı uyarıyor” dedi.

Acun Medya’ya ağır eleştirilerde bulunan Koyuncu, “O Ses Türkiye” isimli yarışmanın “sıradan insanların MİT ihtiyacına karşılık verdiğini” söyledi.

“Çünkü sıradan insan için ekmek, su gibi mitoloji de bir ihtiyaçtır. Her toplumun uyumak için masallara ve mitolojiye ihtiyacı vardır. Burada ki sorun nedir? Toplumun bu ihtiyacını etik dışı çalışan bilim insanlarından öğrenmiş olan kişilerin, ajans sahiplerinin ve toplumu yönetenlerin bu masallarla toplumu uyutmasıdır…” diyen Koyuncu, “O Ses Türkiye’ye katılmakla kişi ilahlar katına, aslında Tanrı’lar katına çıkmayı kazanmış oluyor. Bir günlüğüne bile olsa, kendisini mitolojide Tanrı’lar katına çıkan ölümlü gibi hissediyor ve ölümlülüğünü unutuyor. Ölümsüzlüğü tadıyor. Çağ değişti. Çünkü mitolojideki ölümsüzlüğün yerini, artık medyada ünlülük aldı demek yanlış olmaz” ifadelerini kullandı.

Oda TV'nin haberine göre Koyuncu, “Hasan Sabbah müritlerine ne içiriyorsa, Acun Medya da ekrandan seyirciye onu içiriyor. Bilimsel olarak gerek afyon, gerekse ekrandan gelen uyarı aynı beyin bölgesini, aynı yolakı uyarıyor” dedi.

İşte Koyuncu’nun o açıklamaları:

“Son dönemde Dr. Jean Kilbourne adlı aktivist, yazarı takip ediyorum. Kendisi ile mail’leşme onuru yaşadım. Kendisi bağımlılık, cinsiyet ayrımcılığı ve medyada ki şiddet konusunda uzman ve 30-35 yılını bu mücadele ile geçirmiş. Amerika’da modacıların, reklamcıların, medya sektörünün, yani Acun Medya gibi reklam psikolojisinin hilelerini kullanarak ürünlerini sattıranların dişli muhalifi…

Özellikle sigara ve alkol reklamlarını neredeyse tamamen yasaklatılması çalışmalarına katılmış. Daha önemlisi reklamlar da kadın bedeni ve kız çocuklarının sömürüsü konusunda Amerika’da modacılara ve reklam ajanslarına göz açtırmıyorlar.

Chris Busby, Dr. Jean Kilbourne ile röportajını ise, şu başlık ile vermiş. The psychological warfare against Amerika… Dr. Jean Kilbourne fights the TERRORIST in OUR FAMILY ROOMS.

Dr. Jean Kilbourne sinsi bir domestik teroristlerle karşı karşıya olduklarını, bu teröristlerin milyar dolarlar harcayarak ve etik dışı çalışan bilim insanlarını kullanarak, televizyon ekrandan hayatlarımızı tekrar tekrar terörize ettiğini anlatıyor.

Literatürde domestik terörizm, ülkenin kendi içinden gelen terör tehditi olarak tanımlanmaktadır. Ama Dr. Kilbourne bunu daha farklı bir tanımlama ile anlatmış. Çünkü gerçek teröristler gerçek silah ve bombaları kullanırlar ve hayatlarımızda korku yaratırlar. Burada ise daha çok EKRAN TERÖRÜ tariflenmektedir.

EVİMİZE OTURMA ODAMIZA KADAR GİRİYORLAR

Bu ekran teröristleri gerçek silahlarla değil, psikolojik silahları kullanarak, evimize, oturma odamıza kadar girerek televizyon ekranından hayatlarımızı bombardıma tutuyorlar.

Çok güçlü lobiler bu işin arkasındadır. Etik dışı çalışan bilim insanlarına küçük grup deneyleri yaptırarak, onların zaaflarını ve eksik hissettiği konuları buldururlar. Mesajlar çok derinden verilir ve ekrandan bombardımanı başlatılır ve kişileri eksik ve ezik hissetikleri noktalardan vurulurlar.

Bu konuda Freud’un yeğeni Edward Bernay’ın çalışmalarını okumanızı öneririm. Amerika’nın ÖZGÜRLÜK GETİRME propagandasının yaratıcısıdır. Hatta 1920’lerde kadın özgürlük hareketi ile SİGARAYI yan yana getirerek, kadınlarda sigara kullanımını popüler hale getirme manüpilasyonu bile ona ait.

Amcası Freud’un fikirlerini etik dışı kullanan Beynay gibilere göre, kitleler özünde bir sürüdür. O sürünün dizginlenmesi, uyutulması ve uyuşturulması gereklidir. Bunu kim yapacak? Reklamcılar ve ajanslar…

Yani, reklamlardaki ve medyadaki mesaj çoğunlukla (%90’ın üzerinde) bilinçdışı algılandığını bilen ve insanları zayıf oldukları yerlerden vurup, ekran başında felç eden MEDYA AJANSLARI… Hep aynı mesajlar… Ezik ve eksiksin…

Dr. Kilbourne’e göre, kadınlara sürekli olarak yeterince güzel ve ince değilsin, cildin yeterince düzgün değil… Erkeklere ise yeterince güçlü ve zengin değilsin, ailelere çocuklarını yanlış yetiştiriyorsun, çiftlere yatakta berbatsın mesajı veriliyor…

Çözüm ise, onların tanıttığı ürünler almak… Onların televizyon programları ve dizilerini izlemek… Onların ehil (compotent) algısı yarattığı politikacılara oy vermek… Ekrandan ateş edilen bir psikolojik silahla, bilinçdışı mesajlar hedefe ulaştığında, ekran karşısında felç olmuş olan kişiye ise tek seçenek kalıyor. Kendi ayağı ile gidip o ürünü almak… İşaret edilen politikacıya oy vermek… Siyasette de aynı numara dönüyor.

En önemlisi bu ekran karşısında felç olan kişiler saatlerini televizyon izleyerek geçiriyorlar. Başka bilimsel kaynaklarda bu duruma ‘binge-watching’, yani tıkınırcasına izleme deniliyor… Tıkınırcasına yeme ve alkol tüketimi gibi konularda kullanılsa da, ekran karşısında saatlerce kalkmadan kalma da bir tıkınırcasına izleme durumu ortaya çıkıyor.

Tıkınarcasına yeme ve içmeyi tetikleyen dürtüsel mekanizmalar, tıkınarcasına izlemede de geçerlidir. Kişi alıyor ve doymuyor… Örneğin Acun Medya’nın programlarını izlerken saatlerce ekran başından kalkamazsınız.

Yazılarımda herne kadar Acun Medya büyük bir pay kapsa da, asıl 30 yıldır özel kanallarla ve reyting yarışları ile başlayan bir durum… Acun Medya kirli de, örneğin Doğan Medya çok mu temiz? Diğerleri baldan çıkmış AK KAŞIK mı?

Peki televizyoncu ve reklamcılara bu açık noktaları kim veriyor? Bizim etik dışı çalışan psikiyatr ve psikolog meslektaşlarımız… Bir ara bir arkadaşım, bir evlenme programının psikiyatristi olmamı teklif etmişti ve reddetmiştim. İşte orada evlilik programlarından önce psikolog ve psikiyatristlerin bazı testler yaptığını, kimin kiminle uyacağını belirlediğini, ona göre çiftlerin seçildiğini öğrenmiştim.

Yani bu psikolojik silahı, ajans sahibinin eline biz veriyorduk. Bu gün Survivor Panorama’da da bu tür etik dışı psikologları görürsünüz. Survivor’un sadece pozitif yönlerinden bahsederler, zararlı yönlerini görmezden gelirler.

Diyorum ya psikoloji bilimini ve psikolojik silahları kullanarak, oturma odamıza kadar giren, ekrandan psikolojik silahlarla insanların zaaflarını ve ezik hissettiği duygularına ateş eden bir reklam ve televizyon sektörü, yani ekran teröristleri vardır.

PEKİ KİM BU EKRAN TERÖRİSTLERİ?

Hangi biri değil ki? Örneğin Acun Medya programları… Survivor’u anlattım. Şu an 2018 bombardımanının hazırlıkları yapılıyor ve ŞABAN ETKİSİ gösterebilecek silahlar seçiliyor.

O SES TÜRKİYE’DE NE OLUYOR?

Sıradan insanların MİT ihtiyacına karşılık veriliyor. Çünkü sıradan insan için ekmek, su gibi mitoloji de bir ihtiyaçtır. Her toplumun uyumak için masallara ve mitolojiye ihtiyacı vardır. Burada ki sorun nedir? Toplumun bu ihtiyacını etik dışı çalışan bilim insanlarından öğrenmiş olan kişilerin, ajans sahiplerinin ve toplumu yönetenlerin bu masallarla toplumu uyutmasıdır…

O Ses Türkiye’de, ekranda medyanın balonlaştırdığı dört ünlü İLAH… Bu kişiler Neşet Ertaş, Mahsuni Şerif gibi halk içerisinde halk gibi yaşayan, halk sanatçıları değiller ki… Menejerlerinden öğrendikleri medya ve sosyal medya duruşları var. Bir de Sn. Ilıcalı’nın El’i değince bu medya balonları devasa boyutlara ulaşıyorlar.

Diyorum ya halkın sanatçısı değiller. Halkın düğünlerinde, bayramlarında değiller. Acılarında ve sorunlarında da yanlarında yoklar. Zaten bu kişiler, ancak ekranlardan seyredebildiğimiz, ulaşılmazlık katında yaşıyan, yani insanların gözünde tanrısal özellik kazanmış olan medya ilahları…

Gelelim vatandaşa, yani sıradan insana… O SES Türkiye’ye katılmakla kişi ilahlar katına, aslında Tanrı’lar katına çıkmayı kazanmış oluyor. Bir günlüğüne bile olsa, kendisini mitolojide Tanrı’lar katına çıkan ölümlü gibi hissediyor ve ölümlülüğünü unutuyor. Ölümsüzlüğü tadıyor. Çağ değişti. Çünkü mitolojideki ölümsüzlüğün yerini, artık medyada ünlülük aldı demek yanlış olmaz.

"HASAN SABBAH NE İÇİRİYORSA"

Düşünün … Siz yıllarınızı müziğe vermiş ve bir yere gelememiş olan bir kişisiniz ya da ailenizin imkanı yok, ekmek peşinde koşmuş, şarkı söyleme ve ünlü olma isteği hep içinde kalmış. Yeni yetme geçsiniz, içiniz kaynıyor. Sizin bu ezikliğinizi sömürmeye hazır bekleyen bir yarışma formatı ve benzer hayal kırıklığını farklı alanlarda olsa da yaşamış ve ezikliğini hissetmiş olan, ekran karşısısında bekleyen milyonlar…

O Ses Türkiye’ye çıktığınızda, bir anda dört medya ilahının karşısında şarkısını söylüyorsunuz. Yarışmacı kişinin performansı beğenilirse, o dört ilah ‘beni seç’ diye bekliyor, hatta yalvarıyor. Ölümlü olan siz, ölümsüzlüğü hissedip, ekranda bir anda yarı tanrı haline geliyorsunuz. Sonrası ise GILGAMIŞ…

Tıpkı yarı Tanrı, yarı insan Gılgamış gibi ölümsüzlüğü aramaya başlıyorsunuz. Tıpkı Gılgamış’ın Enkidu’yu, boğayı yendiği gibi, Tufan’ı atlattığı gibi, yarışmacılar da her programda bir ölüm kalım savaşı veriyorlar.

Destanda ölümsüzlüğün sırrını bilen bilge Utnapiştim vardır ya… Gılgamış ölümsüzlük otunu almak için ona ulaşır. İşte o da medyada ölümsüz olmanın sırrını bilen bilge Acun Ilıcalı’dır.

Gılgamış, destanın sonunda ölümsüzlük otunu yiyemeden bir yılana kaptırır ve eli boş döner ya; O Ses Türkiye bittiğinde de bilge Acun Ilıcalı’nın verdiği ünlülük otunu ise menejer denilen yılanlara kaptırırlar. Yarışma biter, program unutulur ve yarışmacı mahallesine, yani ölümlüler arasına tıpkı Gılgamış gibi eli boş döner. Çünkü Acun Medya’nını hedefi vasat kitlelerdir, ünlü(!) ettikleri de vasatı aşamaz.

Başka bir açıdan bakarsak… O Ses Türkiye yarışmasında Acun Medya’nın yarattığı sahte bir cennet vardır. Tıpkı Hasan Sabbah’ın cenneti gibi… Onun müritlerini afyon içirerek sahte cennete götürüp, yeniden getirmesi gibi. Bu neyin kafası diyorlar ya, işte Acun Medya da yarattığı sahte cennete insanları bir günlüğüne de olsa götürüyor ve getiriyor. O programları seyredenler de o kişilerle özdeşim kurduruluyor, onlar da ekran karşısında o cennete götürülüp getiriliyor.

Hasan Sabbah müritlerine ne içiriyorsa, Acun Medya da ekrandan seyirciye onu içiriyor. Bilimsel olarak gerek afyon, gerekse ekrandan gelen uyarı aynı beyin bölgesini, aynı yolakı uyarıyor.

Hasan Sabbah müritlerine suikastler ve terör eylemleri yaptırıyordu ya, Sn. Ilıcalı’ da O Ses Türkiye’de ki müritlerine ekrandan psikolojik silahlarla, seyircinin kendisini zayıf hissettiği noktalarına suikastler yaptırıyor. Bilinçdışı dürtüsel mekanizmalar devreye girdiğinde ise, farkında olmadan ekran başında saatler geçiriyor. O nedenle O Ses Türkiye reytinge doymuyor.

Acun Medya gibi ekran teröristliği yapanlar saymakla bitmiyor. Örneğin Kurtlar Vadisi adlı dizi… Güllerin Gavaşı ve Paramparça bu hileleri kullanarak ciddi reyting almış olan iki dizi… Şu an Kalbimdeki Deniz, Aşk ve Deniz, SÖZ, Eşkıya Dünya Hükümdar olmaz tipik ekran teröristi…Ama birçok dizi bu psikolojik silahları kullanıyor. Tipik ekran terörü…

Daha önemlisi Kadın ve evlilik programlarının yapımcıları ve sunucuları… Halka acı ve duygu sömürüsü satan yakın bulma programları… İşte onları sonraki yazımda değerlendireceğim…

NASIL DEĞİŞECEK?

Peki nasıl değişecek? Bu ekran teröristlerinden hayatlarımızı nasıl geri alacağız?

Dr. Kilbourne, bu reklamcıların ve televizyondaki Acun Medya, Doğan Medya, Demirören Medya gibi kişilerin değişmesini beklemiyor. Çünkü para çok tatlıdır. Değişmesi gereken vatandaş, değişim talebinin vatandaştan gelmesi gerekiyor. Medya farkındalık eğitimi almış olan ve sivil toplum kuruluşları güçlü olan toplumlarda, patronlar geri adım atmak zorunda kalıyor.

Ama ülkemizde RTÜK görevini yapmadığından, bu ekran teröristleri ile mücadele edilemiyor. Okullarda medya farkındalığı eğitimi verilmediğinden, seyredenlerin kendisini savunacak argumanları da kalmıyor… Ekranın karşısında savunmasız bir şekilde, elleri kolları bağlı infazlarını bekliyorlar.

Türk halkı televizyon bağımlısı olmuş, ekran karşısında pinekletiliyor. Bu televizyoncular gitse, aynı silahları kullanan başkaları geliyor. Acun Medya bu sömürüyü bıraksa, Ahmet Medya geliyor. Sistem kaldığı yerden devam ediyor.

Yazının başında dediğim gibi, it ürüyor, kervan yürüyor.

İşte o havlayan bilim insanlarının klavuzluk etmesi gereken kervana, kargalar (yani Sn. Acun Ilıcalı, Sn. Aydın Doğan, Sn. Yıldırım Demirören ya da siyasetçiler vb.) klavuzluk ediyor. Sonra o kervan ise yolda düzülüyor.

Çünkü klavuzu karga olanların burnu…

İşte o nedenle de ülkemizin burnu b…tan dışarı çıkmıyor.”

Turgay Ciner Habertürk ve Show TV'yi neden sattı? Habertürk, Show TV ve Bloomberg için dudak uçuklatan fiyat Can grubu kimdir, sahibi kim? Habertürk ve Show TV'yi satın alan
Sonraki Haber