"O zamanlar gıybET henüz menüye dahil olmamıştı"
İşte Esra Elönü'nün, Haber 7'de yayımlanan "Mahallenin şarjı bitmek üzere, adamlar her an kibrin ayaklarına kapanabilir" başlıklı yazısı:
"Hani , gevezeliğimiz ecel terleri dökerken son dakika cümlemiz vardır “ Canım şarjım bitmek üzere, telefon her an yüzüne kapanabilir”..
Mahallenin tadı diyet menüsünde fotojenik olmayan brokoli sessizliği gibi. Erik ağacına dalar gibi birbirimize dalıyoruz. Hasetlik yağ yakıyor, ama küçülen göbeklerimiz değil değerlerimiz.
Gıybetçiller ve otçullar arasında kalıp kelime ekonomisine dikkat etmek naaamümkün. Masa üstü dindarlığının ara yüzü yenilense de leziz iki yüzlülüklere gark oluşumuz takdire şayan (!) . Yüksek hesaplı zikirmatiğinin sıfırlandığına ağlayıp büyük hesap gününü ıskalayan adamın öyküsü bu belki de..
Önceden bu kadar sıkıcı değildik, çünkü dediğim tetikçiler o zamanlar şeytanın ayaklarına sıkıyordu şimdi birbirimizi vurmayı keşfettik, raf ömrü tükenmiş dostluklar da solunum cihazına bağlı..
Sordum Sarı çiçeğe annen baban var mıdır? Çiçek Eydür derviş baba annem babam topraktır..
Eskiden böyleydi ilahimiz. Muhammed Ümmetiyim diyen sarı çiçeğimiz vardı. Sonra ne olduysa sarı çiçeğin karşısına çalışmadığı yerlerden sorular çıkardık. Para dedik, makam dedik, güç dedik.. Isırgan otları arasında hem sorular hem sarı çiçek kayboldu gitti.
Hey gidi hey. Rüzgar karşısında, Fatih Camii avlusundaki taburenin duruşu hiç değişmedi lakin biz acıklı acıklı savrulduk.
Karıncayı incitmeden öldürdük. Suyu ayakta içerken vurulduk. Çocukken bu mahallede musafaha yapılırdı şimdi selam almama müsabakalarına terfi.
Öncemiz güzeldi bizim Feride.
Timurtaş Hoca vallahi yanacaksınız dediğinde biz tutuşuyorduk ki o zamanlar nerede böyle klimalı tabutlar, yanmaz çizilmez teflon kefenler.
O zamanlar şiir okuyan adamlar yoktu. Deruni olan islamdı. Bir mahalle ve o mahallenin imamı hepsi bu. O zamanlar herkes kendisiydi. O zamanlar buluşulan yer cami saflarıydı. Şimdi sık tutulmayan boşlukları çöp tenekeleri dolduruyor o ayrı.
O zamanlar hayatımızı kaybetmemiştik , hayatımız elimizin üstündeydi Kurandı.
İyi giyinmeyi bilmiyorduk ama inandığımızı yaşamak, üzerimizde çok şık duruyordu.
İnsan izlemiyorduk insanı düşünüyorduk bu yüzden gıybet hayata geçmiyordu. Anlayacağın Feride, GıybET henüz menüye dahil olmamıştı.
O zamanlar En çok kim Müslüman seçmeleri yapılmazdı. Herkes kendi secdesinde neferdi. Şimdi azıcık şedde kullanıp burnundan Nun soluyan adamlara Pusulalı Seccade muamalesi yapıyoruz. Çünkü o zamanlarda tüccarlık henüz keşfedilmemiş olandı.
Mesela “ Adam satmak” ne demekti. Vallahi bilmezdik. O zamanlar satılan tezgahtaydı dergâhta değil.
O zamanlar bir ilahiydi Yunus’tan. Sordum Sarı Çiçeğe sizde ölüm var mıdır? Çiçek Eydür Derviş Baba ölümsüz yer var mıdır?
Sarı Çiçeği bulup o soruları tekrar sorabilsek keşke dışarıdan soru almadan(!)"