Oktar, Mehmet Ali Ilıcak'ın da peşine düşmüş!
Düzenlenen operasyonla gözaltına alınan Adnan Oktar ve grubunun marifetlerine ilişkin her gün yeni bir detay ortaya çıkıyor.
Zengin ve etkili ailelerin çocuklarını etrafına toplayan Adnan Oktar'ın hedefinde pek çok ünlü ismin çocuklarının olduğu biliniyor. Bunlardan biri de Nazlı Ilıcak'ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak'tı... Nazlı Ilıcak, Oktar'ın oğluna nasıl pençe attığını ve Mehmet Ali Ilıcak'ı nasıl kurtardığını 11 Şubat 2000'de Yeni Şafak'ta yazmıştı.
İşte o satırlar:
"...Adnan Oktar'ı ilk günlerinden itibaren tanırım. 1980'li yılların başında, zengin çocukların gittiği liselere çengel atmıştı. Oralarda, kendilerini boşlukta hisseden gençlere dinî telkinde bulunur, onları bir cemaat hayatı içine çekmeğe çalışırdı. O tarihte, Atatürk'e düşmandı. Sonraları, Atatürk aleyhtarlığının, zengin aile çocuklarını rahatsız ettiğini idrak etti.
Hiç unutmam, oğlum Mehmet Ali'ye de yanaşmak istemiş, Mehmet Ali itikat sahibi bir genç olmasına rağmen, Adnan Hoca'nın Atatürk'e düşman tavrı sebebiyle, o cemaate ilgisiz kalmıştı.
Hatta Bulvar gazetesinde, Adnan Hoca ve müridi birkaç gencin de katıldığı bir açık oturum düzenlemiştik. Ben yöneticiydim. Atatürk aleyhtarı sözleri dolayısıyla, Adnan Oktar ile birlikte Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandık.
Gazetelerde benim Adnan Hoca ile fotoğraflarımı görünce Nazmiye Demirel hayrete düşmüş, telefonla arayıp "Senin o adamla ne işin var?" diye sormuştu.
Ben beraat ettim. Adnan Oktar, ilk mahkûmiyetini o röportaj dolayısıyla aldı.
Oktar'ın yakışıklı müridleri, bizim camiamızdan hiç eksilmedi. Zaman zaman eşin dostun kızlarını "tavladıklarını" duyardım. İlk önceleri, beraber çıktıkları kızlarla ilişkiye girmezlerdi. Ama, bu tavır da engel teşkil etmiş olacak ki, muta nikâhı ile evlendiklerini, ayrılmak isteyince, "boş ol" demek suretiyle, gençlerin birbirinden koptuğu kulağımıza geldi. Barlara gece kulüplerine giderdi o yakışıklı delikanlılar. Önceleri içki içmezlerdi. Sonraları, içmeseler bile, yadırganmamak için ellerinde kadeh tutmağa başladılar.
Adnan Hoca ve müridlerini, Süleyman Demirel'in, bir toplantısında görmüştüm. Ya yasaklıydı, ya da yasakları yeni kalkmıştı DYP liderinin.
Demirel'e şu soruyu yönelttim: "Bu kişiler şimdi masalarımıza Atatürk'ü öven broşürler dağıtıyorlar. Oysa ben onların Atatürk'e düşman olduklarını bilirim. Burada ne işleri var?"
Soğuk bir hava esmişti salonda. Demirel -o günlerde ne bugünkü kadar Atatürk dostuydu, ne de 28 Şubat'taki kadar irtica düşmanı- her anlama gelebilecek bir iki cümle sarfetti. Konu kapandı..."