Okul Dışı Ortamların Dili

Mahmut Özer
Mahmut Özer mahmutozer2002@yahoo.com

Dünya teknolojik değişikliklerle hızla dönüşmekte ve yeni oluşan ekosistemlerin dinamikleri de farklılaşmaktadır. Özellikle dijitalleşme ve sonrasında yapay zekânın gelişmesi ve yeni uygulamalarının yaşamın tüm alanlarını kapsamına alması artık yeni bir ekosistemin oluştuğunun ipuçlarını vermektedir. Dahası, artık makine kültüründen bahsedilmekte ve insanın bu kültürle etkileşimleri üzerine kafa yorulmaktadır. Kısacası, yaşamın tüm alanları yeni meydan okumalarla karşı karşıyadır.

Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de değişen koşullara karşı toplumun dayanıklılığını artırmada ilk akla gelen eğitim müfredatının değiştirilmesi olmaktadır. Elbette bu kapsamda yapılacak değişikliklerin bir anlamı ve karşılığı vardır. Ancak, sadece bu değişiklikler sihirli bir şekilde her derde deva olabilecek kapasiteye sahip midir? Bu konu, üzerinde düşünmeyi ve kapsamlı tartışmaları hak etmektedir.

Bu konuda anlaşılması gereken ilk nokta okulun bağlamıdır. Okul da tıpkı diğer tüm kurumlar gibi toplumsal dokuda yer alan bir aygıttır. Elbette, kapsamı ve yaygınlığı göz önüne alındığında oldukça önemli bir aygıttır. Okul, dışında yer alan diğer tüm birimlerle etkileşen canlı bir aygıttır. Bir başka deyişle, okullar toplumdan ayrık ve izole kurumlar değildir. Tüm diğer kurumlar gibi diğerleri ile bağlantılı bir şekilde çalışan büyük sistemin birer parçasıdır. Okullardaki öğrenciler, öğretmenler, idareciler okul dışı zamanlarını bu toplum içerisinde geçirmekte ve okul dışı ortamların dinamiklerine göre yaşamlarını sürdürmektedir.

Bu bağlamda okul dışında geçirilen zamanın okulda geçirilen zamana göre oldukça fazla olması da sorunun gerçek boyutunu göstermektedir. Sadece temel ve ortaöğretime odaklansak 6-18 yaş aralığındaki öğrencilerin uyanık oldukları zamanın sadece yaklaşık %13’nü okulda, %87’ni ise okul dışında geçirdikleri gerçeği ile karşılaşırız. Kısaca geriye kocaman %87’lik okul dışı ortam kalmaktadır. Dolayısıyla, okul dışında geçirilen zamanın etkilerini göz ardı edip sadece okul üzerinden projeksiyonlar yapmak, okula taşıyabileceğinden büyük anlamlar yüklemektedir.

Ülkemizde okul dışı ortamların eğitime etkileri, çok dar akademik tartışmalar hariç dikkate alınmamıştır. Bu kısıtlı tartışmaların çoğu da okul dışı ortamların sadece akademik başarı üzerindeki etkilerine odaklanmaktadır. Bu kısıtlılığa rağmen bu tartışmalar dahi bu yazının konusu bağlamında bir çıkış sağlamaktadır. Ailenin gelir seviyesi, eğitimi kısaca sosyoekonomik seviyesi çocuğun akademik, psikolojik ve duygusal gelişimini doğrudan etkilemektedir. Çocuk okula gittiğinde bu kazanımları veya tersi durumda dezavantajları da beraberinde okula taşımaktadır. Eğitim yazınında sıklıkla ifade edildiği gibi eşitsizlikler okul dışında başlamakta, okul ise kaynağı okul dışında olan bu eşitsizlikleri azaltmak için çaba sarf etmektedir. Bir başka deyişle okul, akademik başarı bağlamında eşitsizliklerin kaynağı değil, azaltıcısıdır. Sorun büyük oranda okul dışı kaynaklıdır. Dolayısıyla, akademik başarıda dahi bu kadar etkisi olan okul dışı ortamların etkisinin diğer konularda olmaması düşünülemez.

Aslında müfredat konusundaki yanılsamaların çoğu da bu resmin tamamının görülmemesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, müfredat konusuna sadece okul bağlamında bakmak okul dışı ortamların bu bağlamda önemli etkilerini ortadan kaldırmadığı gibi dar kapsamda atılacak adımların da başarısız olmasına yol açmaktadır. Aslında sorun, müfredat değişikliğinde olmaktan çok okul içi ve okul dışının tamamında aynı dilin ne kadar yer kapladığı ile ilgilidir. Bir başka deyişle, sorun, müfredat ve onun yol açtığı dilin okul içi ve okul dışında temsili sorunudur.

Dolayısıyla bu kapsamda yapılan reform çalışmalarının çoğu sadece okulu göz önüne aldığı için, bir başka deyişle resmin tamamını gör(e)mediği için reform girişimleri çoğu kez başarısızlığa mahkûm olmaktadır. Bu tip reform girişimleri, canlı bir sistemde çevresiyle sürekli ve canlı etkileşimde olan bir birimin bu etkileşimleri görmezden gelinerek sadece o birimi iyileştirmeye odaklanmaya benzemektedir. Çoğu zaman sorunun bu bakış açısı eksikliğinden kaynaklandığı da görülmediği için başarısızlık okul paydaşlarının yeterince reformu benimsemediği ve sahiplenmediği gibi bir yanılgıya yol açmaktadır.

Diğer taraftan, müfredat üzerinden davranışın ahlaki olarak değişmesinin beklenmesi ile ilgili hususta da unutulmaması gereken nokta, buradaki sorunun bilgiden çok uygulamayla ilişkili olduğudur. Yani, bilmek bir dereceye kadar önemlidir. Aslolan bilinenin uygulanması, uygulamaya geçmesidir. Uygulamanın da sadece okulla sınırlı olmaması, okul dışı ortamların bu müfredat dilini pekiştiren gömülü uygulamaları barındırması gerekmektedir. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nun terminolojisini kullanırsak aslolan habitustur. Habitusun arka planında gömülü müfradat dili asıl belirleyicidir.

Dolayısıyla müfredat habitus bağlamında anlamlıdır. Eğitimden örnek verecek olursak, öğrencinin ailesinin eğitimi, geliri yükseldikçe veya evdeki kitap sayısı arttıkça kısacası sosyoekonomik seviyesi yükseldikçe öğrencinin akademik başarısının arttığı bilinen bir gerçektir. Aslında sosyoekonomik seviye bir bağlam oluşturmaktadır. Örneğin evdeki kitap sayısı tek başına ayrık bir bileşendir, ancak diğer bileşenlerle tutarlı bir bağlam oluşturmuşsa sonuca etkisi söz konusu olmaktadır. Yoksa evdeki diğer şeylerle anlamlı bir bütün oluşturup oluşturmadığına bakılmaksızın tek başına bir evdeki kitap sayısını artırarak akademik başarının artmasını beklemek beyhude bir girişim olacaktır. Müfredat da böyledir. Tek başına ayrık olarak bir dereceye kadar anlamlıdır ve başarılı olabilir. Eğer müfredat bağlamında okul, okul dışı ortamlarla anlamlı bir bütünlük ve bir iklim oluşturabiliyorsa anlamlıdır.

Müfredatla istenilen insan tipinin yetiştirebileceği inancı veya varsayımı ise oldukça eskidir. Elbette müfredatın etkisi inkâr edilemez. Sorun burada değildir. Sorun, müfredatın deterministik bir yöntem olarak görülmesi ve o değişince mucizevi bir şekilde her şeyin değişeceği beklentisidir. Oysa sorun bilip bilmemek değil, bilinenlerin uygulanıp uygulanmaması, sadece okulda değil yaşamın her alanında ne kadar karşılık bulup bulmadığıdır.

İnsanın davranışlarını belirleyen, bu dilin oluşturduğu ekosistemin kültürüdür. Kültür üzerinden dil yaşama sirayet etmektedir. Dolayısıyla kültürel formlarda bu dil gömülüdür. Farkına varılsın varılmasın bu dil, kültür üzerinden insanların düşünceleri ve davranışlarını etkiler ve dönüştürür. Teoman Durali geçmişte dindar bir insanın yaşama tavırlarına sahip ateistler tanıdığını belirterek bunun toplumsal iklimle ilişkili olduğunu, o insanların Osmanlı artıklarıyla müslüman bir toplumda yetiştiklerine dikkat çekmektedir: “Edep yaşatır ve yaşanır, yaşanan hayatın akışında uyduğumuz, uymak mecburiyetinde olduğumuz kurallardır ama bunlar bize hayatın akışında yedirilirler, ayrıca öyle dört duvar arasında matematik, mantık harfleriyle tedris edilmezler” (Din ve Felsefe-bilim Açısından Doğu ve Batı Medeniyetleri. Aynur Erdoğan Coşkun (Editör), Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, 2022, sh.279).

Diğer taraftan, belki 1950-1970’li yıllarda bu tip bir yaklaşım geçerli olabilirdi. Çünkü o dönemlerde okul dışı ortamlar günümüzdeki kadar karmaşık ve dinamik değildi ve etkileri de bu kadar büyük değildi. Ancak, günümüzde okul dışı ortamlar son derece çeşitlenmiş ve okul dışı ortamlar okuldan daha baskın hale gelmiştir. Aileler ve mahalleler büyük dönüşümlere uğramıştır. Dijitalleşme yaş aralığı ayrımı olmadan herkesi kapsamına almış ve hızla dönüştürmektedir. Artık evler ve okul dışı ortamlar küresel dönüşümlerden doğrudan etkilenmektedir. Özellikle, çoğu ülkede benzer sorunların tartışıldığı göz önüne alındığında sorunun sadece bize özgü olmadığı, tam tersine küresel etkilerle çoğu ülkede okul dışı ortamlarda çok önemli dönüşümlerin ve tehditlerin söz konusu olduğu açıktır. Bu nedenle, okulu okul dışı ortamlarla birlikte değerlendirmek artık bir zorunluluktur.

Sonuç olarak okulun yaşamdaki yerinin doğru bir şekilde anlaşılması büyük önem arz etmektedir. Sorunun kaynağı okul değildir, okullarda görülen okul dışı ortamların sadece bir yansımasıdır. Yaşam, okul ve okul dışı şeklinde yapay bir ayrıma açık değildir. Tam tersine bir bütündür. Günümüzün dinamikleri çok iyi kavranmalı ve bütünsel cevaplar üretilmelidir. Dolayısıyla, yaşamı sadece okulla değil, okulun da içinde olduğu bağlamla yani okulu okul dışı ortamla birlikte ele almak doğru değerlendirmeler için sağlıklı bir çıkış imkânı sağlayacaktır.

DİĞER YAZILARI Mobil Dünya Kongresi (MWC) ve Yapay Zekâ Alanındaki Devasa Rekabet Bir Gösteri Alanı Olarak Kamusal Alan
Türkiye’de Siyasetin Yeni Biçimi Ülkemizin Son Dönemde Karşılaştığı En Büyük Zorluk: 6 Şubat Depremi Siyasal Hayatın Kırılmaları ve AK Parti
Tüm yazılarını göster