Suruç’taki menfur saldırının sıcaklığı sürerken konuşmak da yazmak da zor. Pek çok insan öldü, yaralandı ve geride dramatik hikayeleri kaldı. Şimdi, bu hikayelerin insanları yüreklerinden yakalayacağı bir anda bizim “uzmanlık” analizlerimizin veya siyasetçilerin değişik açılardan değerlendirmelerinin çok önemi olacağını ve ilgi çekeceğini düşünmüyorum. Yazdıklarımız, söylediklerimiz aslında bir tarihe kayıt düşme çabasıdır…
Kayserili Müsellim Uzman Çavuş’da aynı gün PKK terör örgütünün saldırısında şehit edildi. Babasının içimizi dağlayan fotoğrafı ile verilen haberi görmeseydim neredeyse hiç haber olmadı bile diyecektim. Siyasetçilerin açıklamalarına baktım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamasında görmeseydim, siyaset kurumu neredeyse bu hadiseyi hiç görmemiş, görmek istemiyor diyecektim…
Hatırlanırsa, Uludere’de sınır ötesinden ülkeye kaçak mal sokan bir grup ve bu grup içinde yer alan PKK’lı teröristlere yönelik hava operasyonu yapılmış; daha sonra bu operasyonun aslında bir yanıltmaca olduğu ve Türkiye’yi sınır ötesi harekât yapamaz hale getirmek için örgüt tarafından yönlendirildiği ortaya çıkmıştı. Netice itibariyle uluslar arası kamuoyunun da desteği ile, örgüt o gün bugündür sınırları kevgire çeviren ve her türlü kaçakçılığı sistematik bir şekilde sürdüren bu yapıdan istifade etmektedir. Orada ölen 34 kaçakçı üzerinden muazzam bir sınır serbestisi elde etmiş; Türk silahlı kuvvetlerini ve özellikle hava kuvvetlerini harekât icra edemez hale getirmiştir. Nitekim geçtiğimiz günlerde yine kaçakçılara müdahale girişiminde bulunan jandarma güçlerine aralarında milletvekili de olan bir grup açıkça müdahale etmiş, olayı büyüterek devletin etkisizleşmesi ve hukuk düzeninin işlemesinin önüne geçmeye çabalamışlardır.
Şimdi ise, Suruç’ta çoğunluğu batı illerinde yaşayan ve bir kısmı yine kürt kökenli olan sol, sosyalist ama PKK ile bağlantılı örgütlerin mensuplarının adeta yem olarak kullanıldığı bir psikolojik harekat icra edilmektedir.
Hiçbir şekilde kimsenin ölmesini, yaralanmasını istemeyeceğimiz açıktır. Bu kayıt ve şartlar altında ve son derece üzgün olarak bu satırları yazdığımı bir kez daha ifade edeyim. Ancak, Kürtçülüğü yükseltmek, Türkiye’nin Irak ve İran sınırlarından sonra Suriye sınırlarında da kontrolü tamamıyla kaybetmesini temin etmek üzere icra edildiğini düşündürten bu harekat ile, masum, insani yardım içerikli bir olayın örgüsünden teröristlerin ellerini kollarını sallayarak sınırları aşabileceği, orada kurulmak istenen Kürt yönetsel yapısının meşrulaştırılacağı bir noktaya doğru kullanılmak istendiğini gösteren pek çok emare ile karşı karşıyayız.
Türkiye dikkatli olmalıdır. Tepkide de dikkatli olmalıdır. Olayları anlama çabası içinde bulunmazsak şayet, yarınlarımız bir felakete dönüşebilir. Türkiye ne çekiyorsa, hayal aleminde yüzen, gerçeklerle bir türlü irtibat kuramayan ve ne olduklarına bir türlü karar veremeyen bu amorf solcular yüzünden çekiyor. Dün ulusalcı iken bu gün her neden ise PKK ile stratejik ortaklık noktasına gelen Türk solu, hala olayları anlamaktan uzak ve gerçekten Türkiye’yi ateşe atmaktan çekinmeyecek kadar iktidar arzusu içinde…
Önceki gün Aydın Özdalga’nın enfes bir CHP değerlendirmesini okumuştum. Oradan öğrendim ki, Atatürk’ün mirası İş bankası yönetimine atadıkları isimleri ve niteliklerini… Birisi Bayram Meral’in, diğeri Mehmet Moğultay’ın oğulları imiş. Türkiye’nin en büyük bankalarının yönetimine banka ile alakası olmayan partili isimleri adeta arpalık gibi atayanların hangi milli menfaati, hangi evrensel kriteri gözeterek ülkeyi yönetecekleri de meçhul…
Bu kısımlar, bir başka değerlendirmenin konusu kuşkusuz ki. Fakat şu hususun da bilinmesi gerekir ki, Türkiye’yi Suriye’nin iç işlerine karışmakla suçlayanlar, oradaki kavgayı buraya sıçratmakla itham edenler, Kobani dedikleri Ayn-El Arap bölgesinin de Suriye içinde olduğunu unutuyorlar. Türkiye’nin DAEŞ denilen aşağılık terör örgütü ile hiçbir ilişkisi tabiki olamaz. Olmamalıdır. Ancak, Türkiye’nin Kobani ile niye ilişkisi olsun? PKK’nın Suriye kolu PYD ile niye ilişkisi olsun? Türkiye neden oralara savaşmak için veya bir başka nedenle insanlarını yollasın veya buna göz yumsun? Bu konulara gelince nedense siyasetin bir kısmı susuyor…
Müsellim Uzman Çavuş’un şehadetine gelince ses çıkaran yok. Musellim Uzman Çavuş niye şehit oldu? Adıyaman’da baraj inşaatını bombalamak isteyen PKK’lı teröristlere engel olmak için… Kobani’nin imarı için yollara düşenlere ağıt yakanlar, onlar için destanlar dizenler, bu ülkenin kendi öz çıkarları için vatani görevini yapan bir Kayserili şehit olduğunda neredesiniz? Niye vicdanlarınız sızlamıyor? Niye hesap sormuyorsunuz? O şehit, çok uluslu planların önünde bir mânia teşkil ettiği ve size sufle edenlerin oyunlarını bozduğu için mi sessizsiniz?
Bir kez daha söylüyorum. Türkiye üzerinde muazzam oyunlar oynanıyor. Maalesef Uludere’de kaçakçılar üzerinden gerçekleştirilen psikolojik harekat şimdi de Suruç’ta katledilen sol sosyalist ve PKK bağlantılı örgütlere mensup gençler üzerinden sergileniyor. PKK, bu olayla bir kez daha masummuş gibi bir noktaya taşınmak isteniyor; aynı anda rahatlıkla terörist faaliyetlerini ülkenin her yerine taşıyabiliyor, asker şehit edebiliyor ve maalesef kimsenin gıkı çıkmıyor…