Olimpiyatlar ve Türkiye'nin başarısı...

2020 Tokyo Olimpiyatları Covid 19 salgını nedeniyle bir yıl gecikmeli ve daraltılmış kadrolarla, seyircisiz de olsa tamamlandı.

Değişik spor dallarında 13 madalya kazandık. Sayısal olarak ele aldığımızda 1948 olimpiyatlarında aldığımız 12 madalyanın ilk kez üzerine çıkmışız.

Şimdi bu başarılı neticelere bazıları dudak bükerek, burun kıvırarak bakıyor.

Ortada muazzam bir başarı varken sanki yokmuş gibi davranıyor…

Sıralamalardaki yerimizi beğenmeyenler veya niye daha fazla madalya olmadı diyenler çıkıyor…

Kendilerine göre gerekçeler sıralıyorlar. Tüm görüşlere saygılıyız. Eleştiri elbette haklarıdır.

Çıtayı daha yukarda tutmak için de, gelecek olimpiyatlar bakımından teşvikkar olmak amacıyla da bu eleştirileri getirebilirler.

Ama insaf dinin yarısı derler.

İnsaf lazımdır ve şarttır…

1948’den 2021’e gelmişiz, Olimpiyatlara katılan ülke sayısı artmış, sporcu sayısı artmış; bütün dünyada spora ilgi artmış ve rekabetin boyutu inanılmaz derecede büyümüş.

Türkiye bir yandan ülkede sporun toplumsal temelinin tabana yayılması için büyük bir çaba içinde olmuş, diğer yandan da olimpiyatlarda ve dünya şampiyonalarında hemen her dalda iddia sahibi sporcular yetiştirir hale gelmiş.

Odaklanmamız gereken kısım esas budur.

Branşlar itibariyle lisanslı sporcularımıza bakalım, sporcularımıza sağlanan alt yapı, tesis, çalıştırıcı, teşvik unsurlarına bakalım ve öyle konuşalım…

Türkiye esas başarıyı altyapıyı oluşturmak suretiyle sağlamıştır.

Tokyo Olimpiyatları’nda ulaşılan neticeleri yarınların işareti olarak görmek, atılan tohumların filizlenmesi biçiminde değerlendirmek lazımdır…

Spor yönetimimizce geliştirilen anlayışı, TOHM’ları, Olimpik ve Parolimpik sporculara sağlanan özel burs ve destekleri hiç unutmamamız gerekir.

Okçuluk sporunda altın madalya ile göğsümüzü kabartan Mete Gazoz’u ele alalım; kuşkusuz ki ailesisin, kulübünün, hocasının, sponsorlarının emeği çok büyüktür.

Ama bir o kadar inkâr edilemez emek de Türkiye’de spor yönetiminin sporcuya yaklaşımının değişimindedir.

Spor Bakanlığı, Genel Müdürlük, Federasyon şayet bu yaklaşımı göstermemiş olsa idi bu başarılara ulaşılabilir miydi?

Ölçüyü sadece madalya olarak almak da doğru değildir.

Madalya alamasa da olimpik sporcu olmayı başaran, buna ek olarak olimpiyatlarda beşinci, altıncı, yedinci gibi sıralara yerleşen sporcularımıza ne demeli?

Bunun anlamı şudur: Türkiye geçmişte hayalini bile kurarken zorlandığı pek çok spor dalında dünyanın en iyi sporcuları arasına evlatlarını sokabiliyor…

Bu maya tutmuştur.

İlkokullarımızdan itibaren başlayan yetenek taramalarının, sonrasında özel ihtimam ile yetiştirilmelerinin sonucudur bu madalyalar.

Ailelerin, okulların, antrenörlerin, kulüplerin, spor yönetimimizin fedakârlıklarının, adanmışlıklarının meyveleridir bu madalyalar.

Kesinlikle önümüzdeki yıllarda sayıca daha da artacaktır, her branşa yayılacaktır. Azmin, kararlılığın elinden hiçbir şey kurtulmaz. Başarı istedikçe ve buna uygun çalıştıkça elde edilir.

Başarımızı asla küçümsemeyelim. Küçümsenmesine de izin vermeyelim. Kendimize ve bunca emeğe haksızlık yapmadan, gururla yolumuza devam edelim…

Tüm yazılarını göster