Bu ülkede siyaset ve magazin beni hasta ediyor. Uzak kaldıkça
huzur buluyorum. Tavsiye ederim.
İki gündür ortalık ‘popüler tabirle’ YIKILIYOR. Model Özge
Ulusoy ile Hazine ve Maliye Bakan Berat Albayrak hakkında
ortaya atılan iddialar ve üzerine döndürülen mavra tam
anlamıyla utanç verici.
Malum olay önce WhatsApp gruplarında sessizce yayıldı, sonra
sosyal medyada aldı başını gitti.
Özge Ulusoy’un en yakın arkadaşlarından biriyle konuştum.
“Kadın uğradığı iftira yüzünden iki gündür evde ağlamaktan
helak oldu” dedi. Özge Ulusoy erkek arkadaşıyla gittiği İtalya
tatilinden daha yeni dönmüş üstelik.
Sırf ünlüler diye insanların duyguları olduğunu unutmak çok sık
yapılan bir hata. Ayıptır! Yazıktır! Günahtır!
Neymiş, bakan ortalarda yokmuş…
Neymiş, bakanın yüzünde ağır dayak izleri varmış…
Neymiş, model cemiyetten aforoz edilmiş…
Tek tek WhatsApp gruplarında bu haberin yanlış olduğunu yazdım,
birinci ağızdan bilgi verdim ama yok insanlar tartışılacak
seksi bir konu bulmuşken onu bırakmak istemiyordu.
Biri haberin doğruluğunu Ekşi Sözlük’teki başlığın mahkeme
kararıyla kaldırılmasına dayandırdı.
Gerçekten ilginç bir ülkeyiz ve ilginç bakış açılarımız var.
Sizinle ilgili bir iftira atılsa siz bunun yayında kalmasını
ister misiniz?
Kaldırtsan, niye kaldırttın? Sessiz kalsan, neden sessiz
kaldın?
Özge Ulusoy sessizliğini bozdu ve sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı: Hayatta en güzel şey kendini bilen temiz bir vicdan...Her zaman olduğu gibi ailem sevdiklerim sevenlerim ve dostlarımla gerçekle alakası olmayan tüm haksızlıkların üstesinden geliyorum gelmeye de devam edeceğim...
Bakan çocuklarının mezuniyetinden bir fotoğraf paylaştı dün.
Osmanlıca ‘hakendiş’ diye bir kelime var. Hak için, hakikat
için kaygılanan demek.
Hepimize bir miktar hakendiş iyi gelecek.
AŞK DEĞİL İNTİHAR
Cumartesi sabahı kahvaltıya uğrayan arkadaşımla televizyonu
açtık ve bir magazin programı izlemeye başladık. Türkiye’de
televizyonlara hakim formatın ‘korku-gerilim’ olduğunu bir kez
daha tecrübe ettim. Dizilerden yemek programlarına, magazinden
tartışma programlarına işlenen ana tema gerilim…
Zerrin Özer’in dolandırıcı olduğu iddia edilen eşiyle
evliliğini düğünün hemen ertesinde bitirme kararı vermesi,
hastanelik olması ve yaşanan gelişmeler ‘korku-gerilim’ tadında
bir güzel işlendi. Hitchcock halt etmiş!
Ardından magazin tarihimizdeki kısa sürmüş evlilikler bir bir
masaya yatırıldı. Birkaç ay, birkaç hafta, hatta birkaç saat
süren evlilikler bile varmış.
Geçen şubat tüm zamanların en kısa evliliği Kuveyt’te
gerçekleşti. Nikahın ardından ayağı takılıp düşen geline damat
“Salak” demiş ve alay etmiş. Gelin hanım da hemen yanlışından
dönmüş ve boşanmaya karar vermiş. Üç dakika süren bu evliliğin
rekorunu kırmak güç tabii ki! Ben gelini takdir ettim; böyle
tatsız bir adamla ömür mü geçer?
Magazin zehirlenmesi yaşamama neden olan arkadaşım bana dönüp,
“Sence neden bu evlilikler, ilişkiler sürmüyor” diye sordu.
Birkaç gün önce ‘Yazarla Randevu’ etkinliği kapsamında 20 kadar
zarif hanımla 10 Karaköy Otel’de bir araya gelmiş, onlara her
yönüyle aşkı anlatmıştım. Orada söylediğim bir cümleyi
arkadaşıma da aynen tekrar ettim:
“Mevcut evlilik ve ilişkilerin en az yüzde 95’i bitmeli çünkü
yanlış yapılmışlar ve iyi gitmiyorlar.”
İnsanların düğün partisi ile evlilik kurumunu birbirine
karıştırması sık oluyor. İlişkilere bir yatırım gibi bakılıyor.
Bir miktar bu doğrudur da; emek vermen gerekir ama bu ticari
bir faaliyet veya kurum değildir.
Bir ilişki/evlilik yoldaşlıktır. İki insanın birbirine hayatta
eşlik etmesidir sevgiyle, saygıyla, özenle, önem atfederek. Ve
bu eşlik etme esnasında insan insana iyi gelmelidir. İyi gelmiyorsa, eşlik edemiyorsa zaten yanlış kişidir ve onda ısrar
etmenin anlamı yoktur. Bu aşk değil intihardır.
Zerrin Özer’in hastanedeki görüntülerini ise üzülerek izledim.
“Şarkı söyleyenler iki kez dua ederler” demiş St. Augustine.
Onun yaralı kalbine, acılarına hep birlikte tanıklık ettik. Bir
insanın hoyratlığına bu kadar savunmasız kalbi açmamak
gerekiyor ama işte gönül ferman dinlemiyor.
Hayatımıza çektiğimiz, âşık olduğumuz kişiler kendimizi sevme
biçimimizi bize gösterirler. Kişi bilinçaltında neye layık
olduğunu düşünüyorsa gidip ona yapışıyor. Neyi seçiyorsa, dengi
odur. Eğer sık sık yanlış seçimler yaptığınızı düşünüyorsanız,
değiştirmeniz gereken tek şey kendinize karşı duygularınız.
Herman Hesse’nin dediği gibi vücudunuz aynı anda dopamin,
serotonin ve vassopresin hormonlarını salgılarsa bir ayıya dahi
âşık olabilirsiniz. Bir ayıya âşık olup, sonra onu
evcilleştirebileceğimizi düşünüyoruz. Bunlar hep masalların ve
Hollywood’un oyunu, kanmayınız!