Siyaset Bilimci Giovanni Sartori’nin “Pazarlıklar Demokrasisi” tanımı vardır. Tam da Türkiye’nin bu günlerini ifade ediyor.
İrili ufaklı partiler 14 Mayıs Milletvekili Genel Seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde CHP ile güçlerinin çok ötesinde tavizler ve çıkarlar elde ederek işbirliği içine girdiler.
Normalde bu pazarlıkların seçim sonrası, parlamentonun oluşumu ile birlikte hükümet terekkübünde olması lazım iken, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemininin 50 artı bir oyu şart koşması küçük partileri seçim öncesi, kantara bile çıkmadan ana muhalefet partisinin tepesine çıkacak noktaya getirdi.
Son tahlilde CHP bu partilerden umduğunu bulamadı. Hem parlamento içinde istediği sayıya ulaşamadı, hem cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı olamadı. Mamafih, can çıkar huy çıkmaz; CHP seçime kendisi olarak giremiyor, küçük partiler de CHP’nin bu zaafını çok iyi görüyorlar ki, en çok oyu alanın seçileceği yerel yönetimler seçimlerinde dahi pazarlıkları zorluyorlar…
Kurulduğu andan itibaren gerçekleşen üç seçime CHP’nin simbiyozu olarak giren İYİ Parti, bu kez hayır hiç karlı ve verimli bir ilişki değil bu, parti olarak kendi adımızla gireceğiz ve ittifak işbirliği yapmayacağız kararını “Hür ve müstakil” olarak devam diye duyururken en büyük itirazlar parti içinden geldi.
Parti bir anda yarısını kaybetti. İstifalar her gün, sistematik bir şekilde CHP ile ittifakın yapılması yolunda üst kademeye bir baskı aracına dönüştü.
Nihayetinde İYİ Parti, CHP’nin en fazla kendilerinin desteğine ihtiyaç duyduğu illerde adaylarını açıkladı. Fakat İYİ Parti’nin adaylarını açıklaması, son üç seçimdir CHP yararına faaliyet göstermesinden olacak ki, bir nevi “ihanet” olarak görüldü…
Şimdi PKK ile aşikâr ilişkisine rağmen DEM Parti ile irtibatını en üst seviyeye çıkaran CHP’nin en büyük beklentisi buradan bir aday çıkmaması ve kendilerini destek kararı almaları. Şayet bu mümkün olmaz ise muhtemeldir ki, Selahattin Demirtaş güzellemeleri boşa gidecek; bu seçimde TKP’li Maçoğlu’na yapılanlara, geçen seçimde Muharrem İnce’ye yapılanlara benzer bir linç ile karşılaşacaklar…
Öte yandan daha adaylar belli olmadan hem Özgür Özel ile, hem de Ekrem İmamoğlu ile görüşerek CHP’ye destek açıklayan Muharrem İnce, hangi beklentiler içindeydi ve cevaplanmadı ki, her gün İstanbul’da aday çıkarırım, çıkarıyorum, haftaya belli olur, cümlelerini sıklıkla kurmaya başladı…
Keza TİP, diğer sol ve sosyalist yapılar da benzer şekilde CHP adayına desteklerini net bir şekilde açıklamaktan da, aday çıkarmaktan da titizlikle mesafeliler… Muhtemeldir ki pazarlıklar devam ediyor.
Altılı masanın AK Parti’den ve Milli Görüş’ten çıkanları ise uzun bir bekleyişten sonra kendi adaylarını ilan ettiler. Onların pazarlıkları anlaşılan o ki, çok başarılı geçmedi. Bu kez CHP’yi tam istedikleri yere getiremediler…
Cumhur İttifakı’na gelince, bu konu 28 Mayıs’ın hemen akabinde neticelenmiş ve iki partinin yine birlikte hareket edecekleri kararı kamuoyu ile paylaşılmıştı. Cumhur İttifakı partilerinin adaylarının ülke sathında çok rahat bir şekilde faaliyetlerini sürdürmelerinin altında da bu irade ve kararlılık var. Pazarlıktan uzak, Türkiye’nin yararına, kazanmak üzere yapılan sağlıklı işbirlikleri…