PKK, DEAŞ... Ve şimdi de Hafter!
Ankara, Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım'da imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırası ile Doğu Akdeniz'deki oyunları bir anda bozdu.
Anlaşma ile "Mavi vatan" sınırları net şekile çizilirken Libya’dan talep gelmesi halinde Türkiye’nin bu ülkeye asker göndermesine de yeşil ışık yakıldı.
Akdeniz'deki enerji savaşlarında Türkiye'nin elini güçlendiren bu hamle başta Yunanistan olmak üzere Batılı ülkelerde büyük rahatsızlığa neden oldu.
Konuyu bugün köşesinde derinlemesine analiz eden Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, DEAŞ ve PKK’dan sonra Türkiye'nin başına Libya'daki Hafter güçlerinin de bela edilmek istendiğini vurguladı.
Karagül, "Birkaç gün içinde Libya’da önemli değişiklikler olabilir. Türkiye bu ülkeye her an ciddi askeri sevkiyata başlayabilir. Türk ordusu Libya’ya gitmesi gerekiyorsa gidecek. Kimsenin Türkiye’yi Ege’nin dar adalarının arasına sıkıştırmasına izin verilemez. Coğrafyadan yalıtamaz. Akdeniz’den kovamaz. Biz bu oyunu ezberledik artık." ifadelerini kullandı.
İşte o köşe yazısı;
* Türkiye Libya’ya her an asker gönderebilir * Aynı cephe, aynı ittifak. Bu sefer Akdeniz’den Türkiye’ye saldırıyor.. * Bu iş, iç politika konusu değil, ucuz kelimeleri bırakın artık.. * BAE açık düşmanımızdır, ne gerekiyorsa yapılmalı..
Libya’da çok acı bir paylaşım savaşı yaşanıyor. Kaddafi’yi devirenler, ikinci adımı atıyor, ülkeyi talan ediyor. BM’nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne karşı ABD, İsrail, S. Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Amirlikleri (BAE), Fransa ve son olarak Rusya’nın da katılmasıyla Libya’yı, petrolünü, doğalgazını paylaşmak için bir koalisyon, ortak cephe kuruldu.
Hepsi; CIA’nın bizim coğrafyamız için yetiştirdiği terör baronlarından biri olan Hafter’in arkasında sıralandı. O, bir Truva Atı. Söz konusu büyük ittifak ve onlara bağlı şirketler için kullanılıp sonradan bir kenara atılacak isimlerden biri.
LİBYA’NIN DEAŞ’I HAFTER. EN BÜYÜK TERÖR ÖRGÜTÜ..
Olağanüstü bir askeri destekle, DEAŞ ve PKK’dan sonra coğrafyamızdaki en büyük terör örgütü haline getirildi. DEAŞ Suriye’de ne tür bir rol üstlenmişse Hafter de Libya’da aynı rolü üstlenmiş durumda. Şu an itibariyle coğrafyadaki en büyük terör örgütü durumunda.
S. Arabistan’dan, BAE’den, Fransa’dan, ABD ve Rusya’dan her gün büyük oranda askeri mühimmat desteği alıyor. Mısır askerleri doğrudan savaşın içinde. Fransız özel kuvvetleri öyle. BAE bütün hava gücünü Libya’ya yığdı.
Suriye’nin kuzeyinde, PKK ve DEAŞ üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışan, ardından da “Türkiye Cephesi” açmaya çalışan ülkeler, aynı cepheyi bu sefer Libya’da kurdu. PKK/YPG’ye sevkiyat nasıl yapılmışsa, Hafter’e de aynı şekilde sevkiyat yapılıyor. Bir Müslüman ülke daha, Mısır, BAE ve S. Arabistan eliyle mahvediliyor.
AYNI CEPHE, AYNI İTTİFAK. BU SEFER AKDENİZ’DEN TÜRKİYE’Yİ ÇEVRELİYOR..
Türkiye, Suriye’deki kuşatmayı Fırat Kalkanı, Afrin Müdahalesi ve Barış Pınarı Harekâtı ile yardı, projeyi işlemez hale getirdi. Terör koridoru, harita planı çöktü. Türkiye orada sadece PKK ve DEAŞ’la savaşmadı, S. Arabistan, BAE, Mısır bloku ile de savaşmak zorunda kaldı. İran sınırından Akdeniz’e uzatılan harita çöktü.
Tam bu sırada, kuşatmanın bir ayağı da denizden yapılıyordu. Çevreleme, İran sınırından Akdeniz’e doğru uzatılıyordu. Doğu Akdeniz’den sıkıştırma, Akdeniz ve Ege’den çevrelemeye yönelik büyük bir cephe, ittifak oluşturuldu. ABD, İsrail, Yunanistan, Rum Kesimi, Fransa, Bazı AB üyeleri ile birlikte Suudi yönetimi, Mısır ve BAE yine birlikte, burada da Türkiye’nin karşısına dikildi.
BAE, SUUD VE MISIR BÖLGENİN HER ALANINDA TÜRKİYE İLE SAVAŞIYOR
Doğu Akdeniz enerji kaynakları üzerine anlaşma üstüne anlaşma, ittifak üzerine ittifak yapılıyor, bu sefer de Akdeniz paylaşılıyordu. Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi, burada da bütün hedef Türkiye’yi çevrelemek, sıkıştırmak, dışarıda tutmak, boğmaktı. BAE, Suud ve Mısır, yine tetikçilik görevi üstlenmiş, İsrail ve Batı’nın gücünün arkasına sığınıp Türkiye ile savaşıyordu.
Türkiye hiçbir şekilde geri adım atmadı. Direndi, meydan okudu.. Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi, saldırıya taarruzla cevap verdi. Sondaj gemilerini Akdeniz’e yönlendirdi, kendi haritasına göre çalışmalar başlattı. Donanmasını Akdeniz ve Ege’de hareketlendirdi. Bu durum, bazı şirketleri caydırdı, ürküttü. Bazı ülkelerin hesaplarını bozdu.
LİBYA İLE ANLAŞMA: BİZ ZATEN KOMŞUYDUK! HEPSİ NASIL PANİKLEDİ..
Ama Türkiye’nin en büyük darbesi Libya ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması oldu. Kimse bunu beklemiyordu, karşıt ülkelerde büyük bir şok etkisine neden oldu. Herkes Batı’nın tanımladığı Akdeniz haritasına göre pozisyon alıyordu ama Türkiye ezber bozan bir harita ortaya koydu.
Türkiye ve Libya denizden komşu oldu, iki ülkenin de yüzölçümü büyük oranda genişledi. Kafalarındaki Akdeniz planları darmadağın oldu. Buna hazırlıklı değillerdi. Panik halinde bir araya geldiler, hep bir ağızdan Türkiye’yi tehdit etmeye başladılar.
LİBYA’YA ASKER, SAVUNMA KALKANINI ORADA KURMAKTIR.
Türkiye-Libya anlaşması bununla da sınırlı değildi. İki ülke askeri işbirliği anlaşması da yaptı. Buna göre Libya istediği takdirde Türkiye bu ülkeye asker gönderecek, Libya ordusunu yetiştirecek ve silahlandırabilecekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki kez, “Libya isterse asker gönderebiliriz” açıklaması yaptı. Türkiye örtülü bir şekilde zaten Libya’da. Ama bu anlaşmayla, kara birlikleri, donanma, hava birlikleri açık bir şekilde Libya’ya sevk edilecek.
Türkiye, kendisine yönelen büyük bir tehdidi Libya’da durdurmaya çalışıyor. Hem Libya’nın parçalanmasının önüne geçmek hem Türkiye’yi Akdeniz’de boğmaya yönelik planları boşa çıkarıp, savunma kalkanını orada kurmak istiyor. Bu, istekten ziyade bir zorunluluk. Suriye’nin kuzeyinde yaşadığımızın daha büyüğünü Akdeniz’de yapmalarına izin veremeyiz.
NE YAPACAKTIK YANİ, TESLİM Mİ OLACAKTIK! TÜRKİYE BUNU YAPMADI, ASLA DA YAPMAYACAK
İran sınırından Doğu Akdeniz’e, Ege’den Balkanlar’a kadar, Türkiye’nin etrafında kararlı, ince işlenmiş bir çevreleme haritası uygulanıyor. “Türkiye’yi durdurma, Anadolu’ya hapsetme, yeni yükseliş dönemini sona erdirme sonra da içeride boğma”ya dönük bir kâbus senaryosu bu.
Tam bu sırada aynı cepheyi içeride de kurduklarını söylemeye gerek yok sanırım. Bu haldeyken bir ülke ne yapacaktı? Teslim mi olacaktı? ABD’nin, İsrail’in, Fransa’nın, Yunanistan’ın, BAE ve Mısır’ın dediğini mi yapacaktı? Türkiye böyle bir ülke mi? Yüzlerce yıllık siyasi tarihinde böyle bir şey var mı? Yok, olmadı, olmayacak.
İÇ POLİTİKA MESELESİ DEĞİL, UCUZ KELİMELERİ BIRAKIN..
Libya’da çatışmalar çok şiddetlendi. Bugün-yarın olağanüstü gelişmeler olabilir. Libya’da onların dediği olursa, Akdeniz ve Ege’de hareket alanımız kalmayabilir. Bizi boğarlar! Niyetleri de bu zaten. Bu, iç politika meselesi değil, coğrafya, tarih ve gelecek meselesidir. Kimse ucuz kelimelerle etki ajanlığına soyunmasın. Bu yüzden Türkiye bütün gücü ile Libya’da, Akdeniz’de olacaktır, olmak zorundadır. Asker göndermek, açıktan savaşa girmek dâhil!
1911-12 Trablusgarp Savaşı’nda neden varsak bugün de o yüzden oradayız. Coğrafyanın her yerindeyiz ve her yerinde olacağız. Aksi takdirde bizi bu Anadolu’da yaşatmazlar. Bunu yüz yıl önce gördük. Dünya yeniden kurulurken haritalar yeniden çizilirken aynı senaryoyu bir kez daha yaşamayacağız.
HER AN SEVKİYAT BAŞLAYABİLİR BAE AÇIK DÜŞMANDIR, NE GEREKİYORSA YAPILMALI..
Birkaç gün içinde Libya’da önemli değişiklikler olabilir. Türkiye bu ülkeye her an ciddi askeri sevkiyata başlayabilir. Türk ordusu Libya’ya gitmesi gerekiyorsa gidecek. Kimsenin Türkiye’yi Ege’nin dar adalarının arasına sıkıştırmasına izin verilemez. Coğrafyadan yalıtamaz. Akdeniz’den kovamaz. Biz bu oyunu ezberledik artık.
Ve BAE’nin her yerde, coğrafyanın her köşesinde, bilinen her alanda Türkiye’nin büyük düşmanı olduğu, kötülük abidesi olduğu not edilmeli. Bu ülkeye karşı bilinen bütün alanlarda mücadele başlatılmalı. Gereken neyse, yapılabilecek ne varsa yapmalı.