Türkiye, KCK/PKK terör örgütünün Suriye ayağı PYD/YPG terör örgütüne karşı yeni askeri harekat seçeneğini masaya koyduğundan bu yana, geçmiş harekatlarda yaptığının benzerini uyguluyor.
Önceliği diplomasiye vererek, muhataplarına, haklılığını anlatıyor ve bu konuda elindeki tüm verileri, bilgileri, belgeleri paylaşıyor. Bazı muhataplarını ikna ettiği veya bazı muhataplarının da süreci tıkamaya çalıştığı zaman da, deyim yerindeyse sivil diplomasinin bittiği yerde de askeri diplomasiyi devreye sokuyor.
Son birkaç aydır yaşanan gelişmelere bakalım.
Önce NATO’nun 28-30 Haziran tarihleri arasında İspanya’nın başkenti Madrid’te yaptığı zirveye bakalım. Türkiye, FETÖ terör ve casusluk örgütünün yanı sıra PYD-YPG terör örgütünün bir NATO ile ilgili bir memoranduma girmesini sağladı (İsveç ve Finlandiya ile imzalanan). Arkasından NATO Zirvesi’nde terörizmle ilgili bir oturum açılmasına öncülük etti. Bu oturumda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO üyesi ülkelerin liderlerine PYD/YPG terör örgütlerinin de bulunduğu bir video izletti. Ayrıca terör örgütüyle ilgili bütün bilgi ve görsel dokümanlar NATO üyesi bütün ülkelere paylaşıldı.
Sonrasında 19 Temmuz’da Suriye meselesinin çözümü için oluşturulan ve Astana Üçlüsü olarak adlandırılan Türkiye-İran-Rusya Cumhurbaşkanları/Devlet Başkanları toplantısı gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığındaki Türk heyeti, gerek İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran heyeti gerekse de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rus heyetiyle yaptıkları görüşmelerde, Suriye’deki terörist varlığının, hem bölge ülkelerine, sivillere hem de Suriye’nin toprak bütünlüğüne verdiği zararı vurguladılar. Bu diplomasi sayesinde ikili görüşmelerden sonra gerçekleşen Üçlü Zirve sonrasında açıklanan 16 maddelik bildiride, terör örgütlerine ve (ABD kastedilerek) arkasındaki güçlere karşı ortak tutum kararı alındı.
Cumhurbaşkanı’nın, Tahran dönüşü uçakta yaptığı açıklamalar da doğrudan PYD-YPG terör örgütünü besleyen ABD’ye yönelikti. Washington yönetimlerinin müttefiklik hukukuyla bağdaşmayan politikalarına dikkat çeken Erdoğan, bu ülkenin Suriye’deki terör örgütlerini beslediğini söyleyerek Amerikan askeri unsurlarının Suriye’den çekilmesini talep etti.
Son olarak 5 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rus lider Putin ile Rusya’nın Soçi kentinde bir araya geldi. Masadaki başlıklardan biri, PYD-YPG terör örgütüyle mücadeleydi. Buradaki görüşmeden önce Rus tarafından yapılan “Türkiye’nin haklı güvenlik endişeleri var” açıklaması, Rusya ile Türkiye’nin olası Suriye operasyonuna yönelik ortak bir tutuma yaklaştığına işaret sayıldı. Ancak Rus tarafı, “Ancak Suriye'deki durumu istikrarsızlaştırmaya yol açabilecek herhangi bir eyleme izin vermemek çok önemli” şerhini de söylemekteydi. Görüşmede de benzer tutum sergilendi.
Meselenin kritik noktasını ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soçi dönüşü uçakta açıkladı: “Sayın Putin konuyla ilgili Türkiye’ye yönelik adil bir yaklaşım sürdürüyor. Terörle mücadele noktasında her zaman yanımızda olacağını özellikle de ifade ediyor. Burada şunu bize ima ediyor; ‘Mümkün olduğunca bunları, rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur’ gibi bir yaklaşımı var.”
Yani mesele Şam yönetimi ile iletişim konusuna geldi.
Bir dönem, özellikle istihbari görüşmeler, belli bir aşamaya geldikten sonra tıkanıyor, alınan kararlar Suriye tarafından hayata geçirilemiyordu. Bunun kaynağının özellikle Rusya olduğu dile getirilmekteydi. “Moskova’nın Şam’ı tek başına bırakmak istemediği” şeklinde yorumlanan bu politikadan vazgeçildiğini gösteren bir emareydi. Ukrayna ile yürütülen savaşta, Suriye’de bulunan Rus kuvvetlerinin belli bölgelerden çekilmesi, muharip ve vekil güçlerin pasifize edildiği, bu boşluktan ABD, İran, İsrail ve terör örgütlerinin faydalandığı belirtilmekteydi. (Bu konuda Serhat Erkmen’in “Suriye’ye olası operasyon: Bölgede yeni dengeler; ABD, Rusya, İran, PYD neyin peşinde?” başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim. Linki: https://fikirturu.com/jeo-strateji/suriyeye-olasi-operasyon-bolgede-yeni-dengeler-abd-rusya-iran-pyd-neyin-pesinde/ )
Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin 15 Ağustos’ta yaptığı yazılı açıklamadaki “Şam’la diyaloğun seviyesinin yükseltilmesi” vurgusu da dikkat çekiciydi: “Türkiye’nin Suriye ile görüşme düzeyini siyasi diyalog mertebesine çıkarması, bu çerçevede terör örgütlerinin yuvalandıkları her coğrafi alandan işbirliğiyle sökülüp atılması önümüzdeki siyasi gündem konularından birisi olmaya namzettir ve hatta ciddiyetle ele alınmaya değerdir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna dönüşü MHP liderinin açıklamasının sorulması üzerine, Şam’la diyaloğa kapıyı açık bıraktı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da bir süredir yaptığı açıklamalar malum. “Şam yönetiminin teröre karşı mücadelesine tam destek vereceğimizi” ifade ettikten sonra, esas bombayı 13. Büyükelçiler Konferansı’nın kapanışı dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında patlattı. Bakan Çavuşoğlu, 2021 yılının Ekim ayında Belgrad’da yapılan Bağlantısızlar Toplantısı’nda Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Miktad ile ayak üstü görüştüklerini açıkladı.
İşte bu gelişmeleri alt alta sıraladığımızda, Astana üçlüsünün toplantısıyla beraber adım adım Suriye’de siyasi çözüm arayışları yeniden ivme kazanırken, öbür yandan Türkiye ile Suriye arasında önemli gelişmeler yaşanıyor. Peki bundan en çok panikleyen kim oldu? Elbette ki terör örgütü PKK-PYD.
Bir süredir, Ankara ile Şam ve yine daha düşük boyutta da olsa Ankara-Tahran arasındaki gerilimi kendisine kalkan yapmak isteyen örgüt, şimdilerde Şam’a “Türk ordusunun Suriye’den beraber çıkarılması” teklifini öne çıkarıyor.
Temmuz ayında Rusya’nın teşvikiyle Şam yönetimiyle görüşen terör örgütü, 5 konuda anlaşmazlık yaşamıştı. Bu anlaşmazlık konularını şu şekilde sıralamak mümkün:
- Şam yönetimi, PYD-YPG terör örgütünden, SDG adlı paravan silahlı örgütün tamamen dağıtılmasını ve Suriye ordusu saflarında ‘bireysel karar’ doğrultusunda katılımlar olmasını istedi. Terör örgütü bunu reddetti.
- Şam yönetimiyle örgüt arasında, yönetim sistemi konusunda da ihtilaf var. Örgüt ademi merkeziyetçiliği-özerk yönetimi talep ederken, Şam, merkezi yapının korunmasını esas alıyor.
- Şarkül Awsat sitesinin haberine göre, en karmaşık ihtilaf konusu “petrol ve enerji” başlıklı dosya. Şam, örgüttün işgal ettiği alanlarda bulunan ve ülkenin yüzde 90’lık kaynağını barındıran sahaların merkezi yönetime devrini istedi. Örgüt ise ABD ve Rusya’nın onayı ile kapsamlı bir anlaşma olmadığı sürece bu devrin olmayacağını Şam’a iletti.
Ek olarak, eğitim müfredatı ve dış ilişkiler başlıklarında da ihtilaf mevcut.
Ancak gelinen aşamada terör örgütü elebaşları, Ankara ile Şam arasındaki olası bir normalleşme sürecinden kaygılı. En büyük zararı kendilerinin göreceğini bilen elebaşları, böyle bir uzlaşının önüne geçmek için girişimlerini artırmış durumda.
İhtilaf konularında esneme yapmayı bile tartıştığı öğrenilen örgütün, Şam ve Tahran ile iletişimi artırma eğilimi ağır basıyor.