Postmodern darbe ne demek?

28 Şubat süreci Tarihe postmodern darbe olarak geçti.Bu süreç vatandaşlar tarafından araştırılıyor. Peki postmodern darbe ne demek? Anlamı nedir? Detaylar haberimizde...

28 Şubat post modern darbe internette en çok aratılanlar arasına giriyor. 28 Şubat’ta yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. Bu konu hakkında merak edilen soruların cevaplarını sizler için hazırladık. Peki, Postmodern darbe ne demektir? Anlamı nedir? 28 Şubat'ta ne oldu? Detayları haberimizde bulabilirsiniz...

POSTMODERN DARBE NE DEMEK

Postmodern nedir?Kavramlar o kadar birbirlerine yakınlar ki ayırt etmek gerçekten zor, insaoğlu teknolojininde gelişimiyle beraber modernleşme konusunda süratle yol aldı. Bugün tüm dünyada modernizm'in etkisini görebilmek mümkün.

Modern kelimesi "çağdaş, bugünkü" anlamı taşımaktadır. Yani birşey modern ise çağdaş ve bugünü temsil eden birşeydir.

Modernizm'de; Çok görülen, çok bilinen, tanınmış gelenekleri, sanatsal, edebi, sosyal organizasyon ve gündelik yaşamın geçerliliğini yitirdiği fikriyle ortaya çıkmıştır.

Postmodernizm; Modernizm sonrası ve ötesi anlamındadır. Modernitenin sorgulanması, insanı merkeze alan, seküler ve hümanist dünya görüşü anlamındaki modernizmi eleştirip sorgulayan, alternatif geliştirmeye çabalayan bütün düşünceler. Postmodern ise; Postmodernizm'i destekleyen, postmodernizm yanlısı olan kişilere denilmektedir.

NEDEN POSTMODERN DARBE DENİLİYOR

Türkiye tarihine “post modern darbe" olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin postal izleri bırakan 28 Şubat'ı geride bırakalı 19 yıl oldu. “Hakkında duruşmaları devam eden davalar açıldı.Türkiye'nin son askeri müdahalesi olan 28 Şubat, 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından istifaya zorlanmasıyla yaşandı. 27 Mart, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin aksine, askerler 28 Şubat'ta yönetime bizzat el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. Askerlerin hükümeti görevden zorla almaması da 28 Şubat'ın "post-modern darbe" olarak anılmasına yol açtı. Askerlerin deyimiyle "demokrasiye balans ayarı" yapıldı.

Necmettin Erbakan'ın genel başkanı olduğu Refah Partisi, tüm medya baskısına rağmen 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmayı başarmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini Erbakan'a vermemek için çok uğraşsa da sonunda mecbur kaldı. Refah'ın hükümeti kurması ve Erbakan'ın Başbakan olmasıyla birlikte Türkiye'de toplu bir cinnet senaryosu sahneye kondu. Halkın seçtiği bir partinin ülkeyi halk adına yönetecek olması başta işadamları olmak üzere pek çok cenahı rahatsız etmişti. TÜSİAD'ın, medyanın, askerlerin üçlü koalisyonuyla seçimle gelen iktidar, korku senaryoları ve nihayetinde askeri tanklarla yıkıldı. Ardından Refah Partisi kapatıldı, yöneticilerine siyasi yasak konuldu.

Başarılı bir algı operasyonuydu, çünkü bütün fatura da o günlerde darbe yapılan insanlara kesildi. 28 Şubat'ta onlarca banka batırıldı, Türkiye milyarlarca dolar zarara uğratıldı. Gayrı safi milli hasılanın üçte biri buharlaştırıldı. Dönemin kuvvetli ve kudretli bir paşası '28 Şubat bin yıl sürecek' demişti. 28 Şubat bin yıl sürmedi şüphesiz ama ülkeye verdiği zararlar hala sürüyor.

28 ŞUBAT SÜRECİNDE NELER OLDU?

Refah Partisi 1995 Genel Seçimlerinde birinci parti olmuştur. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP-ANAP koalisyon hükümeti, Refah Partisi’nin güven oylaması hakkında hukuksal inceleme yapılması için Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru haklı görülerek güven oylaması geçersiz sayıldığından dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM’de birinci parti durumunda olan Refah Partisi ile ikinci parti olan DYP arasında kurulan 54. Hükümet (Refahyol hükümeti), 8 Temmuz 1996’da TBMM’de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır.

RP-DYP Koalisyonu kurulmasının ardından bu dönemde yaşanan bazı olayların, 28 Şubat sürecini tetiklediği ve hızlandırdığı iddia edilmektedir. Bu olaylar;

*2 Ekim-7 Ekim 1996 tarihleri arasında Başbakan Necmettin Erbakan sırasıyla Mısır, Libya, Nijerya’yı ziyaret etti. Libya’da, Kaddafi’nin bir çadırda Erbakan ile yaptığı görüşmede sarfettiği sözler muhalefet ve basın tarafından ağır bir şekilde eleştirildi.

*6 Ekim 1996’da Ankara Kocatepe Camisi’nde “şeriat isteriz” diye bağıran sakallı, cübbeli ve âsâlı Aczmendîler gösteri yaptı.

*3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen bir trafik kazasında mafya, siyasetçi, polis ilişkileri açığa çıktı. Başbakan Erbakan ‘fasa fiso’ dedi, Adalet Bakanı Şevket Kazan ise, aydınlık için bir dakika karanlık toplumsal eylemi için “Mum söndü oynuyorlar” dedi.

Kayseri’nin Refah Partili Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, 10 Kasım 1996 tarihli Refah Partisi İl Divan Toplantısındaki konuşmasında, Türkiye’de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hâkim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söyledi. Karatepe konuşmasında şunları söylemişti:
“ Süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. Resmi görevim nedeniyle bugün bir törene katıldım. Belki başbakanın, bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Refah Partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur. ”
Karatepe bu konuşması nedeniyle 1 yıl hapis ve 420.000 lira ağır para cezasına mahkûm edildi.

*Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, 11 Ocak 1997 Cumartesi günü, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.

*Yüksek rütbeli subaylar 22 Ocak 1997 tarihinde Gölcük’te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar.

*30 Ocak 1997’de Sincan belediyesi Kudüs gecesi düzenledi. Belediye başkanı Bekir Yıldız, İran büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu. Star muhabiri Işın Gürel saldırıya maruz kaldı. Bekir Yıldız tutuklandı, mahkûm edildi.

*3 Şubat 1997’de, Ankara’da Star TV muhabiri Işın Gürel’in muhafazakar biri tarafından saldırılarak dövülmesi toplumda büyük bir tepkiye neden oldu.

*4 Şubat’ta Sincan’da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı.

*5 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan’a uyarı mektubu gönderdi.

*Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya ‘İrtica, PKK’dan daha tehlikeli’ dedi.

*11 Şubat’ta Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü Ankara’da yapıldı.

*23 Şubat 1997’de Fatih Camii’nde öğlen namazının ardından bir grup ellerindeki yeşil bayraklarla “şeriat isteriz”, “yaşasın Hizbullah” sloganlarıyla yürüdü. İslamcı gazeteci Yaşar Kaplan, gerektiğinde İslam uğruna şehit olacaklarına dair bir açıklama yaptı.

28 ŞUBAT KARARLARI NELERDİR?

28 Şubat’ta yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. 28 Şubat 1997’deki MGK kararları hükümete bildirildi. Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı, deniliyordu.

28 ŞUBAT SONRASI GELİŞMELER

*4 Mart’ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı.

*13 Mart’ta Başbakan Necmettin Erbakan, medya tarafından MGK kararlarını ”imzaladı” şeklinde sunuldu. Ancak 2013’te başlatılan ”28 Şubat Post Modern Askeri Darbesi Davası” soruşturmasında Erbakan’ın kararları imzalamadığı MGK tutanakları incelenerek teyit edildi. Nitekim dönemin gazetecilerinden olan Mehmet Ali Birand da CNN Türkte katıldığı Cüneyt Özdemir’in programında bu bilgiyi teyit etmiş, kendilerinin (gazetecilerin) kandırıldığını söylemişti.

*21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini'' söyleyerek, RP’nin kapatılması için dava açtı.

*3 Haziran’da Susurluk Davası 7 ay aradan sonra DGM’de başladı.

*7 Haziran’da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.

*10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.

*18 Haziran’da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek olduğunu belirtti.

*19 Haziran’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller’e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.

*30 Haziran’da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D Hükümeti’ni kurdu.

*2012 yılında ise TBMM, darbeleri araştırma komisyonu kurmuş ve 28 Şubat başta olmak üzere askeri darbeleri araştırmaya başlamıştır.Bu sürecin yargılanması ise 28 Şubatta etkin rol oynayanların tutuklu yargılanması ile başlamıştır.

*2 Ekim 2012 tarihinde Dönemin Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ‘mağdur’ sıfatıyla ifade vermiştir.

Balıkesir'de mühimmat fabrikasında patlama: Yaralıların son durumu ne? Muğla'da akşam vakti korkutan deprem! Asgari ücret belirleniyor... Dördüncü toplantı başladı!
Sonraki Haber