Prof. Dr. Şakir Akça'nın ardından...

Uzun yıllar öğretim üyesi, bölüm başkanı, senatör, yönetim kurulu üyesi ve dekan olarak görev yaptığım Gazi Üniversitesi’nin Kurucu Rektörü Prof. Dr. Şakir Akça hocamız geçtiğimiz günlerde 88 yaşında iken hayatını kaybetti.

Şakir Hoca’yı rahmetli Hasan Celal Güzel ağabeyimin yanında tanıdım ve çok saygı duydum. 

Çevremiz ortak idi, benim çok sevip değer verdiğim kim varsa Şakir Hoca onlarla dost ve arkadaştı. 

Rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel, rahmetli büyüğüm Alparslan Türkeş, Bilge Lider Devlet Bahçeli ve elbette Hasan Celal Güzel ağabeyim Şakir Hoca’ya çok değer verir, onun sözlerini, sohbetlerini, görüş ve düşüncelerini önemserlerdi. 

Şakir Hoca, Elmalı’da doğmuş, oranın saygın esnaflarından birinin çocuğu olarak dini ve milli hassasiyetlerle büyümüş, kul hakkına inanan, çok çalışkan ve üretken bir insandı. 

Türkiye’nin çene cerrahisinde uzmanlaşan ilk diş hekimlerinden birisi olmasına rağmen ne ticaretle, ne de tarımla ve toprakla bağını koparmamış; ülkesini ve milletini aşk ile seven, bağlı olan çok çalışkan ve disiplinli bir bilim insanıydı.

Her görüşmemizde onun hatıralarını dinlemeyi arzu ederdim. Yaşadığı her hadiseden bir yarar çıkaran, kendisi dışındaki insanların da faydası için uğraşan bir karakterdi.

Gazi Üniversitesi onun bilimsel, üniversiter yaklaşımının, disiplinli, tavizsiz ve cesur şahsiyetinin bir eseridir. 

İhsan Doğramacı Hoca ile pek çok zaman çatışsa da ikisi de birbirini çok sever ve değerli bulurdu. Şakir Hoca’nın yüksek şahsiyetinden dolayı Doğramacı Hoca hep güven duymuş ve desteklemiştir. Rahmetli Doğramacı Hoca’nın ağzından Şakir Hoca ile ilgili pek çok kez övücü cümleleri işitmişimdir. 

Şakir Hoca da Doğramacı’ya vefasını göstermiş ve babası adına yapılan Bilkent’teki Ali Doğramacı Camii’nin yapımının her aşamasında yardımcı olmuştur.

İhtilal şartlarında dahi milliyetçi, muhafazakar bir insan, şuurlu bir Müslüman tavrıyla hareket etmiş; kimsenin selam vermeye cesaret edemediği günlerde Demirel ve Türkeş bey ile sıkı münasebetlerini korumuş, dostlarına sahip çıkmış, kurduğu üniversitede mescit açıp “gençlerin ibadet özgürlükleri üniversiter yaklaşımın bir parçasıdır” diyebilmiş, başörtülü öğrencilere yönelik baskılara direnmiş ve üniversitesinde bu yasağı uygulamamış bir kişiydi. 

Hoca, bu ülkenin tüm değerleri ile barışık, Atatürk’ü çok seven, onun fikir ve düşüncelerini bağnazca ve kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayanlarla uyuşmayan müstesna bir aydındı.

Cemiyet hayatına da önem verirdi. Teşkilatçı idi. Aydınlar Ocağı’nın kurucularındandı. 

İnsanı önemserdi. Bilgiyi önemserdi. Bilginin işe yarar hale getirilmesini önemserdi. Vatanın her karış toprağına gönül vermişti. Gittiği ve gezdiği her yerin özelliklerini öğrenmek ve oraya bir katkı sağlayabilmek için çaba gösterirdi.

Balkanlarda bir Kongreye katılmış, komünist döneme rağmen oradan on kilo kadar değişik verimi olan bir buğday getirerek bunu Elmalı’da kendi arazisinde ekip verimini kontrol etmişti. O buğday cinsinin Elmalı’da verimli olmadığını söylerdi. Yine kendi arazisinde bazılarının itirazlarına rağmen patates ekmiş ve çok yüksek verim almıştı. Arazinin değişik parçalarına değişik ürünler ekmiş ve sonraki yıl hepsine hububat ekerek verimlilik kontrolü yapmıştı. Patates ektiği arazinin bir sonraki yıl hububatta daha verimli olduğu söylerdi. 

Her işinde bilimsel bilgiye, deneye, gözleme önem verirdi. Halka yararlı olan hakkın rızasına yakın olur derdi.

Gazi Üniversitesi’nin çok iyi rektörleri oldu. Şakir Hoca’yı müteakip Enver Hasanoğlu ve Rıza Ayhan hocalarımız da tıpkı Şakir Hoca gibi gecelerini gündüzlerine katıp üniversiteyi bilimsellikte en üst sıralara taşıma çabasını sürdürdüler.

Şimdi çok değerli kardeşim Musa Yıldız o bayrağı devraldı. 

Allah Şakir Akça hocamıza ve kendinden evvel giden ahbaplarına rahmet eylesin. Hepsini de cennetinde buluştursun.

Tüm yazılarını göster