Prof. Dr. Sinan Canan: Ceza hiçbir şeyi engellemez! Öncelik tecrit olmalı

Ankara'da 8 yaşındaki Eylül cinsel taciz ve darp sonucu öldürüldü, Ağrı'da 4 yaşındaki Leyla ölü bulunduğunda 10 gün aç kalarak öldüğü belirlendi. Ondan da önce Kayseri'deki 3 çocuğun hazin sonuna dair dramatik olaylara şahit olduk. Yürek yaralayan, öfke kabartan çocuklara yönelik şiddet, taciz ve sapkınlıklara nasıl önlem alabiliriz. İdam ya da hadım çözüm mü? SuperHaber'den Hülya Okur, bu ve daha fazlasını Prof. Dr. Sinan Canan'a sordu... İşte Canan'ın çözüm önerileri...

Leyla Aydemir bayramın birinci günü ziyarete gittiği dedesinin köyünde kayboldu. Henüz 4 günlüktü... Haftalar sonra bir derede cesedi bulundu. Yaklaşık 10 gün aç kalarak öldüğü belirlendi. Cinsel saldırı yoktu ama açlık ve muhtemelen susuzluk yüzünden can çekişerek ölmüştü Leyla... 

Leyla'dan bir kaç gün sonra bu kez Ankara Polatlı'da 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara kayboldu. Daha çabuk bulundu Eylül. Bir elektrik direğinin dibinde gömülü haldeydi. Boğularak öldürmüştü. Ancak yaşadığı işkence bunlarla sınırlı değildi. 

Bundan tam 7 yıl önce yine bir Ramazan Bayramı'nda Kayseri'de üç çocuk,  6 yaşındaki Dilruba ile 8 yaşındaki ağabeyi Ahmet Tuna ile komşuları 10 yaşındaki Türkan Ay kaçırılmış aylar sonra cesetleri Yozgat'ta bir göl kenarında gömülü bulunmuştu. 

Ancak bunlar çocuklara yönelik ne ilk ne de son şiddet olayları değil. Türkiye şimdi çocuklarını korumak için alınacak önlemleri tartışıyor. Hükümetin önündeki en önemli görevlerden biri bu konuda çıkartılacak yasa. Türkiye idam istiyor, uzmanlar, siyasiler kimyasal hadımı konuşuyor. Peki, çözüm aslında ne? İdam ya da kimyasal hadım çocuklara yönelik, şiddet, taciz, tecavüz ya da cinayetleri önlemeye yeterli mi? 

SuperHaber Röportaj Editörü Hülya Okur, Türkiye'yi öfke ile ayağa kaldıran çocuk istismarına karşı alınacak önlemleri, verilecek cezaları ve sorunun temelinde yatan nedenleri Fizyoloji doktoru, Açık Beyin Eğitim ve Danışmanlık Kurucusu, Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan'a sordu. 

İşte Canan'ın yanıtları...

"CİNSEL SAPKINLIKLARIN NEDENLERİ ÇOK KARMAŞIK"
Öncelikle bu tip cinsel sapkınlıklar nörolojik hastalık mı diye sormak istiyorum, tedavisi mümkün mü?
Cinsel sapkınlıklar ve diğer psikopatolojik rahatsızlıkların nedenleri tek bir başlık altına toplanamayacak kadar karmaşık. İnsan sadece bilebildiğimiz sinirsel ve kimyasal mekanizmaların toplamından ibaret olmadığı için normal dışı davranışların bir nörolojik bozukluktan mı yoksa başka bir nedenden bi olabileceğini tesbit etmek her zaman kolay değildir. Bu nedenle sadece hastalık veya "kötülük" olarak değerlendirmek, kişi bazında incelemeler ve detaylı analizler yapmadan mümkün değildir.

"ÖNCELİK: TECRİT OLMALIDIR"
Cinsel taciz, şiddet, pedofili, cinsel istismar eyleminde bulunan vakaları değerlendirmeye nereden başlıyorsunuz?
Bu tip vakalarda öncelik zanlının toplumdan uzaklaştırılması ve tecrit altına alınmasıdır. Sonra klasik yöntemlerle ceza muhakemesi yapılabilmesi için "akli dengesinin yerinde olup olmadığına" dair testler yapılır. Fakat bu tip testler oldukça eski ve muhakeme kuvvetinin yerinde olup olmadığını inceleyen testlerdir. Örneğin davranışları bozan ama başka bir belirti vermeyen bir beyin tümörünün varlığını bu testlerle göremezsiniz. Ardından, eğer muhakeme yerinde ise suçu kasten işleme durumuna göre cezalandırma belirlenir. Fakat burada esas nokta bundan sonra başlar aslında; bu kişi hasta ise, cezalandırma sürecinin aynı zamanda bir rehabilitasyona dönüştürülebilmesi de mümkündür. Fakat biz sinirsel patolojilere derinlemesine pek bakmadığımız için; ceza süresince kişinin durumunu çok daha kötüye götürebilecek koşullarla suçluları daha da suça eğilimli hale getirebiliyoruz. Yani sinir bilimin en çok yardımcı olabileceği yer, zanlı ve suçluların karar sonrası nasıl bir süreçten geçmesi gerektiğine karar verirkenki dönemdir.

"DUYGUSAL BEYİN ÇEKİRDEĞİNİN KÜÇÜK OLMASI KİŞİYİ, PSİKOPATA DÖNÜŞTÜRÜYOR"
Bu tür vakaların hastalık boyutunda ele alınmayan, hasta kabul edilmeyen, bir boyutu var mı? Yani bu tip olgular bilinç noktasının neresinde? Ve bu suçları işleyenler için genel olarak konulan bir tanı söz konusu mu?
Bu sorunun yanıtını kimse bilmiyor. Genel olarak bir insanın böyle infial yaratabilecek bir suç işlemesi aslında bir "patoloji" yani bozukluktur. Zihinsel devreleri normal ve sağlıklı çalışan insanlar böyle yollara girmezler. Fakat çoğu zaman biz bu tip bozuklukları görebilecek ve tesbit edebilecek incelikli bilimsel testler ve klinik muayeneler yapamıyoruz. Çoğu zaman da ölçülemeyecek kadar küçük sorunlar davranışlarda çok büyük farklılıklara neden oluyor. Mesela, ön beyin loblarının normalden biraz daha az çalışması veya amigdala dediğimiz duygusal beyin çekirdeğinin normalden biraz daha küçük olması, kişiyi suça eğilimli bir psikopata dönüştürebilir. Ama her zaman değil. Bu belirsiz farkları pratikte her zaman ölçemiyoruz, zira zor ve netameli konular. Bir de bu kadar insanın öfkesini çekmiş birilerine "narin hastalar" gibi yaklaşabilmeniz de çoğu zaman pek mümkün olamıyor. Yani sosyal ve geleneksel nedenler, bu tip sorunların derinlerine inip yeni bir bakış açısı geliştirebilmemizi bir hayli engelliyor. Fakat neticede "normal dışı" bir durum söz konusuysa, yeterince araştırılabildiğinde kökenlerine dair gayet doyurucu bilgiler alabilecek yöntemlerimiz var.

"TÜMÖR ALININCA NORMALE DÖNEBİLİYOR"
Çocuk istismarı ve tacizi konusunda sonuçlanmış başarılı tedavi programları var mı?
Hayır; zira bu konu tek bir nedenden kaynaklanmıyor. Kimi durumda beyinde bulunan bir tümörü ameliyatla çıkartıyorsunuz ve azgın bir pedofili düşkünü hemen normal hale dönüşebiliyor. Fakat gelişimsel bozukluklarda; mesela çocukluk döneminde aşırı şiddet ve ihmale maruz kalmış bireylerde, bu tip basit operasyon ve girişimler mümkün değil.

"CEZA İNFAZ KURUMU MANTIĞI KATI VE GELENEKSEL"
"ARAŞTIRMA ENSTİTÜLERİ KURULARAK ARAŞTIRMALARA HIZLA BAŞLANMALI"
Bu tür anksiyete bozukluğu ya da anti sosyal kişilik bulgularına sahip kişiler için "son çare" konusunda bilgilendirebilir misiniz?
Son çare, bu kişileri tecrit etmek ve suçun tipine ve davranış anormalliğine göre uygun terapi ve rehabilitasyon süreçlerine sokmaktır. Bu konu balı başına yeni baştan kurulması gereken çetrefilli bir konudur ve var olan ceza infaz kurumlarımızın yapılanma mantığı maalesef bu tip bir restorasyona izin veremeyecek kadar katı ve geleneksel. Bu bir eleştiri de değil; zira bu kadar kalabalık bir ortamda yaşadığımız şu çağda adeta kitlesel rakamlara ulaşan suçluların her birisi için böyle bir hizmet verilmesi mümkün değil. Onun yerine bu konuda ciddi araştırma enstitüleri kurularak araştırmalara hızla başlanması, sadece ceza alanında değil, bu tip suçları işleyebilecek bireylerin yetişmemesi için neler yapmamız gerektiğine dair de bize çokça bilgi verecektir.

"CEZA HİÇBİR ŞEYİ ENGELLEMEZ"
Pedofiliyi ceza ile önlemek mümkün mü?
Ceza hiç bir şeyi engellemez. Sadece caydırıp geciktirebilir. Zaten cezalar, işlenen suçlara karşı üretilir; yani önce suç vardır. Dolayısıyla ceza büyük oranda kurban ve yakınlarının teskin edilmesinde işlevi olan, ve suçluyu izole etmeye yarayan bir önlemdir.

"KORUYUCU HEKİMLİKTEN OLUMLU SONUÇLAR ALINABİLİR"
Mesela Türkiye'de aile hekimliği benzeri bir yapı ile her bireye zorunlu nöropsikiyatrik testlerini kapsayan bir çalışma ne kadar faydalı olabilir?
İlk başlarda çok yoğun faydası olmasa da alandaki bilimsel ve klinik gelişmeleri yakında takip ederek sürekli yeni uygulamaları deneyebilecek çevik bir yönetim sistemi olduğu takdirde zaman içinde bu tip bir koruyucu hekimlik uygulamasından çok önemli olumlu sonuçlar alınabilir. Fakat maalesef böyle konularda sürekli çalışacak bir kurum ve organizasyonu idame ettirebilmek, genel bakışımız açısından zorlu bir ütopya gibi şu anda. Fakat bu konuya duyulan ihtiyaç her geçen gün artıyor.

"İDAM; ZARARLI VEYA YARARLI DİYEMEM"
Bazı uzmanlar, çocuk istismarında idam cezasının ters tepeceği görüşünde; çocuğun konuşmaması için ölüm vakalarının artabileceği ihtimali üzerinde duruyorlar. İdam cezasının bu tür vakalar açısından toplumdaki karşılığı ne olur sizce?
İdam cezası çok tartışılıyor fakat o kadar kolayca faydalı yahut zararlı diyebileceğimi bir uygulama değil. Bir kere cezanın telafisi yok. Kesin hüküm adalette çok zordur ve idam pratiği haksız yere idam edilen bir çok insanın hikayesiyle doludur. İdam cezası oldukça caydırıcı olmakla birlikte, bu konuda kesin hüküm verebilmek oldukça zordur.

"BAZI HABERLER PSİKOPATA İLHAM VEREBİLİR"
Bu vakaların sayısının azalması veya tamamen ortadan kalkması mümkün mü? Bunun için kime ne kadar sorumluluk düşüyor?
Bu kadar kalabalık bir toplumda ve doğamızla uyumsuz bir medeniyet içerisinde bu tip suçlar azalmayacak aksine artacak. Ben özellikle bu konudaki haberlerin veriliş tarzının suçların artışına çok katkı yaptığına eminim. Elbette haber almak güzeldir ama, evinde, işinde veya kendi köşesinde arayış içinde oturan bir psikopata ilhamı böyle haberlerle verebiliyoruz. Birinin yaptığını gören hastalıklı bir beyin bunu kendisi de yapmak için bahane bulmuş oluyor; hele ki cezalar caydırıcı değilse. Haberler, toplumda infial yaratmak isteyen ve kendini önemli görebilmek için başka yolu olmayan bir çok hasta insana bunu nasıl yapabileceklerine dair bulunmaz "ilhamlar" veriyor aslında. Medya ciddi sorumluluk ve düşünce isteyen bir iş; özellikle bu tip konularda...

"AİLELERİ CİDDİ BİR ŞEKİLDE EĞİTMEMİZ LAZIM"
"DEVLET BİLGİ KONUSUNDA FIRSAT EŞİTLİĞİ YARATMALI"
Bu tür vakaların vuku bulmasında ailelerin payı nedir? Onların hataları var mı?
Bence çok büyük. Aileleri artık ciddi olarak eğitmemiz lazım. Ben elimden geldiğince özellikle anne-baba adaylarına ve eğitimcilere "aslında ne olduğumu"u anlatmaya, biyolojimizi ve insan olmanın özelliklerini aktarmaya çalışıyorum. Bu bilgiler bugün derli toplu bir biçimde tüm ailelere ulaştırılmalı. Anlaşılır bir şekilde insanlar "insanoğlunun temel ayarlarını" anlamalı, üzerinde düşünmeli, onlara uygulanabilir araçlar sunmalıyız. Aksi taktirde bu veri çağı içinde, bilgi bu kadar fazlayken, yarım yahut eksik bilgi yahut tam cehalet nedeniyle maalesef nesillerin hayatını karartabiliyoruz. Bu devrin en önemli savaş aracı bilgidir ve bu bilgiye herkesin ulaşma hakkı olmalıdır. Devletin yaratması gereken en önemli fırsat eşitliğinin bu alanda olması gerektiğine inanıyorum.

"BİZİM İŞİMİZ ÇOCUKLARIMIZI KORUMAK DEĞİL HAYATA HAZIRLAMAK"
Sizce çocuklarımızı neden koruyamıyoruz, güven, güvensizlik veya kontrol mekanizmalarının hangisini işletmekte sorun yaşıyoruz?
Sanırım "çocuklarımızı korumak zorunda olduğumuz" gibi çarpık bir algıyla donanmaya başladığımızdan olsa gerek. Zira bizim işimiz onları korumak değildir sadece; onları hayata hazırlamak, meydan okumalarla karşılaştırmak, hayatı öğrenmelerine fırsat vermektir. En temel insani, cinsel, manevi ve değerlere ait bilgilerden mahrum bıraktığımız ,sokaklarda özgürce oyamasına bile izin veremediğimiz yavrularımız, fanuslarındaki en küçük çatlakta bile hayatta kalma becerilerini hızla yitiriyorlar. Anne-babanın işi öncelikle çocuklarını anlamaktır. Gerisi sonra kendiliğinde gelir.

"ÇÖP GİREN YERDEN ÇÖP, GÜL GİREN YERDEN GÜL KOKUSU ÇIKAR"
Sizce toplum vicdanını mı kaybetti? En basit tartışma bile hınçla, öldüresiye bir kavgaya dönüşüyor. Trafik tartışması gibi bir olayda bile silahı çekip öldüren bir kitle var artık... Bu neyi gösteriyor?
Sanmıyorum, nereye baktığınızla çok ilgilidir bu durum. Özellikle bir basın mensubu olarak sizin dikkatinizi çekmek isterim: Olumlu hadise ve duyguların haber değeri neredeyse sıfırdır. Haber almaya kalktığınızda hep olumsuz, hep negatif ve her zaman arzuları kışkırtan reklamlarla karşılaşıyorsunuz. Bu durumu birlikte yaratıyoruz; o nedenle insanın nasıl bir varlık olduğunu en baştan ele almaya çok ihtiyaç var. Beynin özelliğidir: Neyle beslenirse onu ifraz eden; çöp giren yerden çöp; gül giren yerden gül kokusu çıkar...

FETÖ'nün emniyet mahrem yapılanmasına operasyon! Kılıçdaroğlu'nun Akşener sözleri İyi Parti'yi karıştırdı! Netanyahu'ya bir kötü haber daha!
Sonraki Haber