Türkiye’nin PYD/PKK terör örgütünün Suriye’nin kuzeyinde işgal ettiği ve saldırılarını gerçekleştirdiği alanlara yönelik operasyon gündemi gözleri yeniden bu ülkeye çevirdi.
Son günlerde de Türkiye’nin Şam yönetimi ile iletişimi hakkında önemli haberler ve açıklamalar yapıldı. Özellikle 19 Temmuz’da Tahran’da yapılan Astana Üçlü Liderler Zirvesi ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 5 Ağustos’ta Soçi’de yaptığı görüşme sonrasında da bu yönde değerlendirmeler arttı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin'in Suriye konusunda "Mümkün olduğunca bunları, rejimle birlikte çözme yolunu tercih ederseniz çok daha isabetli olur" önerisinde bulunduğunu açıklamıştı.
Türkiye gazetesi, 9 Ağustos’ta manşet haberinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Beşar Esad arasında bir telefon görüşmesi yapılabileceğini yazdı.
Son olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 2021 yılının Kasım ayında Belgrad’da yapılan “Bağlantısızlar Konferansı” toplantısında Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Miktad ile ayaküstü konuştuklarını belirterek şunları söyledi: “Teröristlerin temizlenmesi lazım. Muhalif olan Suriyelilerle Rejim arasında bir barışın gerekli olduğunu ve Türkiye olarak destek vereceğimizi her zaman söylüyoruz. Bölücü terör örgütlerine karşı verilecek mücadeleyi de biz destekleriz. Suriye topraklarında gözümüz yok. Ama Suriye'de birlik beraberlik olmazsa Suriye bölünebilir. Bunu engelleyebilmek için Suriye'de güçlü bir yönetim lazım. Onun dışında herhangi bir temas olmadı.”
Çavuşoğlu daha önce de yaptığı bir açıklamada “rejimin terörle mücadelesine Türkiye’nin her türlü desteği vereceğini” ifade etmişti.
Ne olduysa son açıklamadan sonra oldu. Suriye’nin kuzeyindeki başta Azez olmak üzere Mare, Cerablus ve İdlib bölgesinde Türkiye ve Suriye Ulusal Koalisyonu’nu temsil eden kurumlara saldırılar gerçekleşti. Saldırı diyorum, çünkü protesto olarak başlayan eylemler, Türk bayrağı da dahil olmak üzere Türkiye’yi temsil eden her şeye alçakça bir saldırıya dönüştü. Atılan sloganlardan bir tanesi “Asla barışmayacağız”dı. Sanki Türkiye, muhalefeti “Esad ile barışın” diye zorluyordu. Öyle bir şey olmamasına rağmen atılan bu sloganlar, protestoların olmasa bile Türk bayrağına saldırıların birilerinin provokasyonu olduğunu ortaya koymakta.
Suriye muhalefeti kaynakları da, olayların yazımızın girişinde aktardığımız gelişmeler sonucunda körüklendiğini aktarıyor.
Öne çıkan grup
Olaylarda öne çıkan grup ise Suriye Milli Ordusu (SMO) bileşenlerinden Cephe el-Şamiye. Bu grubun Azez bölgesinde ciddi bir gücü var. Azez’deki olaylarda ve saldırılarda bu grubun unsurlarının öne çıktığı görüldü. Bu grup, SMO içindeki en kurumsal, organize yapılardan biri. İstanbul’da bulunan ve Suriye muhalefetinin müftülüğü olarak bilinen Suriye İslam Meclisi’nde de etkili.
Bu grubun dikkat çeken yönlerinden biri de, SMO içinde Türkiye’ye yönelik eleştirilerini yüksek sesle dile getirmesi. Türkiye’nin operasyon bölgelerinde yaşanan bazı sorunları sürekli dile getiren bu grubun elemanları, son olarak Şam Yönetimi ile ilgili gelişmeler ve söylemler üzerine harekete geçip protesto hareketlerine öncülük etti.
Özetle, Türkiye ile Suriye muhalefeti arasını açmaya çalışanlar var ve son gelişmeler bu yönde birilerinin mesafe kaydettiğini gösteriyor.
NOT: Provokasyonlara PKK/PYD terör örgütü unsurları ile başka bazı terör unsurlarının da destek verdiği ya da körüklediği dile getiriliyor.
Ankara, Şam Yönetimi İle Temasa Geçecek Mi?
Tartışmaların ve olayların merkezinde yer alan iddialara geçelim: Ankara ile Şam arasında doğrudan üst düzey bir temas olacak mı?
Bu soruya zaten Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yanıt vermişti: “Uzun zamandır Putin ve Rus yetkililer, ‘Sizi rejimle görüştürelim’ dediler. Esad ile Cumhurbaşkanımızı görüştürmek istediler. Cumhurbaşkanımız da istihbaratların görüşmesinin faydalı olacağını söylemişlerdi. Bir ara istihbaratlar arasında görüşmeler olmuştu. Daha sonra kesinti oldu. Şimdi tekrar başladı. İstihbaratlar arasındaki görüşmelerde birçok konu gündeme geliyor.”
Terörle mücadele öncelikli gündemimiz dolayısıyla Türkiye ile Şam yönetimi arasında ilgili kurumlar düzeyinde temaslar olduğu da zaten biliniyor. Örneğin istihbarat birimleri arasında çeşitli düzeylerde temaslar gerçekleşti. Ancak ulaştığımız bilgilere göre bu görüşmelerde alınan kararlar bir türlü uygulanmadı. Bu sıkıntının perde arkasında üçüncü ülkelerin de sürece müdahil olmasını söyleyebiliriz.
Türkiye’nin politikası net: Suriye’de, iktidarıyla silahlı muhalefetiyle ortak bir paydada buluşulup siyasi bir çözüm olmadıkça bu ülkede sorunların çözülmeyeceğini belirtiyor. Zaten Bakan Çavuşoğlu’nun açıklamasında da muhalefete “Esad ile barışın” çağrısı yer almıyor. Bakan, açıkça yönetim ile muhalefetin uzlaşması ve bir an önce çözümün gerekliliğini vurguluyor.
Ayrıca Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu yetkilileri ile dün ve bugün yapılan görüşmelerde Türkiye’nin “Suriye halkının meşru taleplerinin ve 2254 sayılı Birleşmiş Milletler kararının uygulanmasına olan desteği” yinelediler.
Buna rağmen birileri, PYD/PKK terör örgütüne yönelik operasyon gündeminden Türkiye ile Suriye muhalefeti arasındaki gerilim gündemine döndürmek istiyor. O birileri, Suriye’de sorunun çözümünün önündeki engeli de oluşturuyor.
Hatırlarsanız DEAŞ için eski ABD Başkanı Trump, “Obama ile Clinton kurdu” demişti. Benzer gruplar için de bu seçeneği gözardı etmemek lazım.
Kim ki kutsal Türk bayrağına el uzatmış, o elde Haçlı-Emperyalist izi aramak gerekir. ABD’nin kara gücü olarak niteliği, Türkiye’nin etkisiz hale getirdiği teröristler için taziye yayınladığı bir terör örgütüne yönelik çok etkili darbe indirilmesinin arifesinde yaşanan gelişmeler aklıma bir şarkıyı getirdi: “Bütün kızlar toplandık” diyordu ya şarkıda, işte bu sözleri Suriye’nin kuzeyi için “Bütün taşeronlar toplandı” diye çevirmek mümkün.
Esad ile görüşülmeli mi?
Türkiye ile Suriye net olarak görüşmelidir. Bu aşamada Esad düzeyinde olmayabilir. Ancak iki ülke var olan temaslarını artırmalıdır. Üçüncü ülkelerin de artık devreden çıkması elzemdir.
Görüşmelerde Türkiye, elbette ki Suriye’nin kuzeyindeki mazlum Suriyelilerin hakkını da aramalıdır (ki zaten yıllardır bunu yapıyor). Ülkede gerçek anlamda bir çözüm de bu gerçekliğe bağlı. Büyük çoğunluğun mutabık olduğu bir çözüm bulunamazsa, yara kanamaya devam edecek. Zaten korkunç iç savaşta çok kan döküldüğü için kan davası güdenler hep olacak. Bunun önüne geçebilmenin yolu da Şam’ın ve muhalefetin ortak bir noktada buluşması.
Bunu Türkiye istiyor.
Ancak bu ülkede kanın sürekli dökülmesini, terör örgütlerinin varlığını sürdürmesini savunanlar ise çözüme karşı duruyor. Olayın özeti bu.