Robert Oppenheimer'ın Türk bilim insanı Feza Gürsey'e yazdığı mektup ortaya çıktı

Christopher Nolan'ın 'Oppenheimer' isimli filmi son dönemde sinema dünyasının en çok konuşulan yapımlarından oldu. Dün vizyona giren ve ünlü fizikçi Robert Oppenheimer'ın konu edildiği film merakla bekleniyordu. Filme konu olan fizikçi Robert Oppenheimer'ın Türk bilim insanı Feza Gürsey'e yazdığı mektup ortaya çıktı.

Atom bombasının babası olarak bildiğimiz Robert Oppenheimer'ı konu alan Christopher Nolan'ın yeni filmi 'Oppenheimer' filmi vizyona girdi.

Filme ilham veren fizikçi Robert Oppenheimer'ın, 1962'de Türk fizikçi Feza Gürsey'e yazdığı mektup, kısa sürede sosyal medyanın en çok konuşulan konularından oldu.

İşte Robert Oppenheimer'ın Feza Gürsey'e yazdığı mektup:

"T.D.'den, gelecek yıl burada bir yılı karşılayabileceğinizi öğrendim. Umarım öyledir ve sizden haber aldığımda meslektaşlarıma danışacağım ve olumlu düşüncelerimizi kağıda dökeceğiz. Kısa süre sonra tekrar gelmeniz bana doğru geliyor."

FEZA GÜRSEY KİMDİR?

7 Nisan 1921'de İstanbul'da Remziye Hisar (1902-1992) ve Reşit Süreyya Gürsey'in (1889-1962) ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Reşit Süreyya Gürsey, tıp doktoru, fizikçi ve öğretmen olmasının yanı sıra bilime ve sanata büyük ilgisi olan bir aydındır. Annesi Remziye Hisar, Darülfünun'da fen okuyan ilk kız öğrencilerinden olup Avrupa'da kadınların pek azının kariyer yapabildiği bir dönemde Sorbonne'da kimya doktorası yapmayı başarmış bir bilim insanıdır. Remziye Hisar, cumhuriyet dönemi Türkiyesinde çağdaş bilimin öncülerindendir ve kimya mesleğinin Türkiye'deki ilk kadın öncüsü olarak kabul edilir.

Feza Gürsey, İstanbul Anadoluhisarı'nda, Remziye Hanım'ın Otağtepe'deki aile evinde doğmuştur. İlkokula Paris'te Jeanne d'Arc okulunda başlamış ve öğretmenlerinin hayranlığını kazanmıştır. Kız kardeşi Deha Gürsey Owen'ın anlattığı üzere, öğretmeni Madam Denizot, her şeyi çabucak öğrendiği için Feza Gürsey'i çok seviyor, onu yanından ayırmıyormuş.

İlkokul üçüncü sınıfa Galatasaray Lisesinde devam eden Gürsey, okulun sevilen, hayran olunan bir öğrencisi olmuştur.

Feza Gürsey, fizik okumaya lise yıllarında karar vermiştir. Galatasaray Lisesini 1940 yılında birincilikle bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi öğrencisi olmuş, 1944 yılında Fizik-Matematik bölümünden de birincilik ile mezun olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı sınavını kazanarak İngiltere Imperial College'a gitmeye hak kazanmış, burada 1945-1950 yılları arasında Prof. Dr. H. Jones'un danışmanlığı altında doktora çalışmalarını yapmıştır. Bu dönem içerisinde "Tek boyutlu bir istatistiksel sistem" ve "İki bileşenli dalga denklemleri üzerine" başlıklı iki önemli makale yayımlamıştır. 1951-1957 yılları arasında Cahit Arf'ın desteği ile İstanbul Üniversitesi Tatbiki Matematik Kürsüsüne asistan olarak tayin edilmiştir. 1953 yılında "Spinli elektronların klasik ve dalga mekaniği" adlı tezi ile doçent unvanını almış, bir yıl sonra Tatbiki Matematik Kürsüsüne doçent olarak atanmıştır.

1952 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi asistanlarından Suha Pamir ile evlenmiş ve 1954 yılında Suha ve Feza çiftinin tek çocukları Yusuf dünyaya gelmiştir. 1957-1961 yılları arasında, eşi ve oğlu ile birlikte Atom Enerjisi Komisyonunun bursu ile ABD'de Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı'nda bulunmuştur. Bu dönemde Brookhaven Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı, Princeton İleri Çalışmalar Enstitüsü ve Columbia Üniversitesinde fizik dünyasında en ileri seviyede çalışma yapanlar ile birlikte çeşitli çalışmalar yapmıştır. Feza Gürsey'in bu çevrede adını duyuran ilk çalışması yük bağımsızlığı ve Baryon korunumu ile Pauli Transformasyonu'nun ilgisini gösteren makalesidir. Wolfgang Pauli ünlü Rus fizikçisi Landau'ya yazdığı mektupta ilgisini çeken bu makaleden bahsetmekte ve Heisenberg ile çalışmalarında bu simetriyi kendi spinor modellerinde kullanmayı düşündüğünü söylemektedir. W. Pauli, kendisinden Princeton Enstitüsünde çalışmalarına devam etmesi için referans isteyen Feza Gürsey'e gönderdiği mektupta şöyle diyor:

"Ben, seni tavsiye edebilir miyim diye düşünmüyorum, tam tersi, Princeton Enstitüsünü sana tavsiye edebilir miyim diye düşünüyorum."

1961 yılında Türkiye'ye dönen Gürsey, 1974 yılına kadar Prof. Dr. Erdal İnönü'nün ısrarları ve uğraşları sonucunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Teorik Fizik Bölümünde profesör olarak çalışmıştır. Bu dönem içinde Türkiye'de teorik fizik alanında yapılan çalışmaları canlandırmaya çalışmıştır. Princeton ve Yale üniversitesinden ünlü fizikçileri ODTÜ'ye davet ederek birçok konferansın düzenlenmesini sağlamıştır. 1968 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü almıştır.

1965-1974 yılları arasında Yale Üniversitesinin Teorik Fizik Bölümüne teklifi üzerine ODTÜ'deki görevinden ayrılmak istemeyen Gürsey, Yale Üniversitesinde konuk profesörlük görevini kabul etmiş ve ODTÜ-Yale üniversiteleri arasında dönüşümlü olarak lineer olmayan kiral modeller, konform simetri, genel görelilik üzerinde çalışmalarını sürdürmüştür.

1974 yılında Feza Gürsey'in Yale Üniversitesi Fizik Bölümündeki profesörlüğü daimî hâle gelmiş, izni kaldırılmış ve ODTÜ'den ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Gürsey bunun nedenlerini, Prof. Dr. Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfınca verilen Bilim Hizmeti ve Onur Ödülü töreninde anlatmıştır:

"Birincisi, sık sık ve ücretli izinli olarak dışarıdaki bilim merkezlerinde çalışmam ve bu bilimsel alışverişe öğrencilerimi de katmam. İkincisi, Türkiye'mizin seviyesine ve ihtiyaçlarına uygun olmayan üst düzeyde bir araştırma yaparak gençliğe zararlı bir örnek olmam."

Feza Gürsey 1971 yılından 1991 yılındaki emekliliğine kadar Yale Üniversitesi Fizik Bölümünde çalışmıştır. 19 Ocak 1977'de temel parçacık fiziğine yaptığı katkılardan dolayı Sheldon Glashow ile birlikte Oppenheimer Ödülü'nü aldı. Ödül için kendisini tebrik eden öğrencilerine "Ödül, Yale ile Harvard arasında paylaşıldı. İsterdim ki, ODTÜ ve Harvard arasında paylaşıldı desinler" demiştir.

1991 yılındaki emekliliğinden sonra Türkiye'ye dönmüş, Boğaziçi Üniversitesinin davetini kabul ederek Fizik bölümündeki odasına yerleşmiştir. Bu sene içerisinde yakalandığı prostat kanseri nedeni ile 13 Nisan 1992'de Yale Üniversitesinin hastanesinde ölmüştür. Naaşı Anadoluhisarı'nda aile mezarlığına defnedilmiştir.

1993 yılında Ankara'da Altınpark'ta hizmete açılan bilim merkezine kendisinin adı verilmiştir.

TCMB aralık toplantısında politika faizini yüzde 50'de tutacak "Galatasaray uydurma penaltıyla öne geçti! Bu takımı kim durduracak?" Ali Katırcıoğlu Kimdir? Öldü mü? Ali Katırcıoğlu Şirketleri
Sonraki Haber