Neredesin Sen, Karadır Şu Bahtım Kara, Evvelim Sen Oldun Ahirim Sen, Yalan Dünya… Yüreğine bir Neşet Ertaş türküsü dokunmamış var mıdır acaba bu diyarda?..
Bugün büyük ozanın, Anadolu Abdal müzik geleneğinin son temsilcisinin aramızdan ayrılışının altıncı sene-i devriyesi…
Sanırım herkesin hayatında bir Neşet Ertaş dönemi vardır.
Benim öyle oldu; en beklemediğim zamanlarda kimi zaman sazıyla, kimi gün müthiş derinlikli sözüyle geldi, yüreğime dokundu. Velhasıl vakti saati gelip de insan çektiği acının harında iyice bir demlendiğinde, çilenin bile artık güzelleştiği o yere geldiğinde bir Neşet Ertaş türküsü karşılıyor mutlaka onu…
Tıpkı bir röportajında; ‘İnsanın derdi ne kadar büyük olursa gülüşü o kadar sıcak olurmuş, o dert güzelleştirirmiş onun yüreğini. Öyle derler, bizim buralarda. O derdin büyüklüğü neye göre ölçülür, biçilir bilmem ben. Fakat birinin gülüşünün sıcaklığını hissettim mi, anlıyorum ki derdi çok. Güzelleşmiş derdiyle’ dediği yere gelmişsindir artık Neşet Baba’nın. Derdinle güzelleşmişsindir…
Bir gün gazetecinin biri sorar Neşet Ertaş’a… ‘Neden yeni türküler sizinkiler gibi kalıcı olamıyor.’ Baba o her zamanki tevazuu yüklü ifadesiyle cevap verir: ‘Biz çekmediğimiz çilenin türküsünü yakmayız gızım…’
Saz bıraktı, söz bıraktı, hepsinden öte yazdığı gibi yaşadığı müthiş saygın bir hayat bıraktı bize Neşet Ertaş. Kendisine ait türkülerin son kıtasında hep ‘Garip’ mahlasını kullandı. Sazı ile hiçbir sanatçıya eşlik etmedi, tek çalıp söylemeyi tercih etti. Kim bilir belki de yalnız geldik, yalnız gideriz bu dünyadan demek istemişti…
Demirel Cumhurbaşkanı iken kendisine devlet sanatçılığı teklif edildiğinde, ‘Devlet sanatçısı olmak ayrımcılığa yol açar, ben halkın sanatçısı kalmayı tercih ederim’ sözleriyle cevap verdi.
UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi kabul edilen Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012’de, İzmir'de tedavi gördüğü hastanede, ardında bizlere yüzlerce unutulmaz eser ve abide gibi bir duruş bırakarak hayata veda etti.
Ruhu şad, mekanı cennet, devri daim olsun…