Sahneye omzunda hayali tavşanla çıkan sanatçı kim?
Bu laf benim kafamı da çekti. İner inmez bir kutu mantar aldık. Ve heyecanla beklemeye başladık. Alice gibi harikalar diyarına gideceğiz, sabahlara kadar gülüp eğleneceğiz güya... Ama üçümüzde de hiçbir şey yok! İkinci kutuyu açtık, onu da bir güzel indirdik mideye. Yine hiçbir şey yok. "Arkadaş bu bizim kanımıza karışmıyor, boş verin dışarı çıkalım" dedim ve başladık sokakalarda dolaşmaya. İçimden o çok çok ünlü sanatçının benimle dalga geçtiğini düşünüyorum bir yandan da. Yarım saat geçti, geçmedi, acayip bir gülme krizi başladı. Meğer mevzuyu abartmışız. Hem de öyle abartmışız ki, zehirlenme modundayız. Durduramıyoruz gülmeyi; sokağın ortasında üç deli kahkahalar atıyoruz kendi kendimize. Daha önce bir başka arkadaşım "Bunun etkisi ancak bol bol portakal suyu içersen azalır" diye tembih etmişti. Ama bu benim aklımda "Yemek yersen geçer" diye kalmış. Aldım bunları, daldık bir hamburgerciye. Gülmekten sipariş veremiyoruz o haldeyiz. Sonunda hamburgerler geldi fakat ısıran, kahkahayla püskürtüyor yediğini birbirinin suratına. Bu böyle olamayacak dedik, tuttuk otelin yolunu. Rezil oluyoruz el aleme!