SAKİN OLALIM, AKLISELİM İLE YARALARI SARALIM…

Uzun yıllar üniversite hocası ve yöneticisi oyarak görev yaptım. Pandemi sürecinde okulların uzaktan eğitime dönmesi herkes gibi beni de üzdü ama başka bir çare de yoktu. Pandemi yılları ülkemize ve öğrencilerimize gerçekten büyük bir maliyet çıkardı.

Şimdi de yaşadığımız büyük deprem afeti nedeniyle benzer bir karar aldık. Hayırlara vesile olsun. Yaraları sarmaktan başka bir önceliğimiz olamaz. Dolayısıyla alınan kararı içimiz buruk bir şekilde uygulamak durumundayız.

Hiç birimiz bu kararın eğitim öğretim süreçleri, ülkemiz ve gençliğimiz açısından bir maliyetinin olmayacağını düşünemeyiz …

Fakat gerçekçi de olmak gerekiyor.

Kış ayındayız, ülkenin dörtte birini etkilemiş bir deprem var ve bu bölgelerde yaşayan 15 milyon nüfus bulunuyor.

Hali hazırda bunların bir milyon yüz bini geçici barınma merkezlerine yayılmış durumda. Bir kısmı ise yakınlarının, akrabalarının bulunduğu yerlerde.

Can kayıpları ise 32 bine dayanmış. Öyle görünüyor ki yükselecek.

Afet bölgesinde hasar tespit çalışmaları sürüyor. Sanırım bu hafta içinde sona erer. Şu ana kadar ortaya çıkan gerçek açık, en az 150 bin konut ihtiyacı var. Bu sayının artacağı da muhakkak.

Bölgenin arz ettiği tehlikeler, yıkılan evler, işyerleri, yaşanan panik, travmalar, psikolojik sorunlar insanların en azından bir süre bu şehirlerden uzak yaşamalarını beraberinde getirecek.

Tüm bunlar göz önüne alındığında Hükümet’in KYK Yurtlarını geçici olarak barınma merkezlerine dönüştürme kararı elbette yerindedir, doğrudur.

Deprem sadece on bir ilde gerçekleşti diye sorun bu illeri kapsayan bir sorun olarak görülebilir mi; elbette sorunlara çözümü buralar için arayacağız ama hep birlikte üreteceğiz.

Onun içindir ki, eleştirilerimizde ölçülü olmak, önerilerimizde mantıklı davranmak zorundayız.

Ülkemizde otellerin toplam yatak kapasitesi 1 milyon 600 bin civarıdır. Bunların yediyüz bine yakını Antalya’da bulunmaktadır. Yüz bine yakını ise yıkılan vilayetlerimizde kalmıştır.

Afetzede vatandaşlarımızın sayısı, ihtiyaçları hesaba katıldığında soruna misafirhane ve otel temelli çözümler çok gerçekçi olmamaktadır.

Keşke böyle bir şey mümkün olsaydı ama, kamu hizmetlerinin devamı ve sağlıklı yürümesi bakımından misafirhanelerin, ülkede insan hareketliliğine bağlı işlerin yürümesi bakımından otellerin belli kapasitelerinin tüm vatandaşlar için açık olması şarttır. Kaldı ki, misafirhanelerin büyük bölümü afetzedelerle dolmuştur. Keza Antalya şu an itibariyle belirlenen yatak kapasitesinin üzerinde afetzedeye otellerde ev sahipliği yapmaktadır.

Faturanın üniversitelere ve öğrencilere çıkması gibi bir argüman da sağlıklı değildir. Kamunun elinde en yüksek kapasitede konaklama imkânı yurtlarla sağlanabilmektedir.

Kışın ağır şartları altında her vatandaşımızı çadırlarda, konteynırlarda konaklatmak da mümkün değildir.

Öte yandan hedef imkân ve kabiliyetleri bir an önce kalıcı konutların inşasına teksif etmek gerekmektedir. Olabildiğince hızlı bir süreç işletip zaten kıt olan kaynaklarla en verimli neticeler almak zorunda olduğumuzun bilinciyle hareket etmeliyiz.

Türkiye’nin büyük sanayicilerinin, işadamlarının, holdinglerinin, hayırseverlerinin kalıcı konutlar için il il sorumluluk üstlenmesinin tam zamanıdır. Tıpkı BAYKAR’ın yaptığı gibi ilk 500’de, 1000’de yer alan sanayi ve ticaret kuruluşlarımızın bu millete dönüş yapmaları meselenin kolay çözümü için elzemdir.

Politik duruşlarımızla değil, insani yaklaşımlarımızla ancak sorunu aşabiliriz.

Sonrasında deprem ve afet konusunda en ciddi ve kararlı politikalar için el ele veririz, bu günlere nasıl geldik muhasebe ederiz, hesap sorulacaksa hesap sorarız, eleştirilecekse eleştiririz. Ama şimdi değil. Şimdi sadece yaraları saralım…

Tüm yazılarını göster