Benim gibi kendinden bile habersizleri hayli aşan bir konu bu…
Derdine derman olmayı beceremeyenleri, tabiri caizse kendi söküğünü dikemeyenleri fersah fersah geçen bir mesele…
Olmak için bir ömür çaba sarf ettiğim ama biliyorum, ucundan köşesinden geçemediğim aydınlığa – entelektüelliğe dair bir saptama naçizane…
Ortada neresinden bakarsanız bakın kocaman bir olay var; Barış Pınarı Harekatı…
Uzmanlar, Cumhuriyet tarihimizin en büyük askeri operasyonu olduğunu söylüyorlar…
İlk andan halisane birkaç cümle ile ifade ettim duygularımı…
‘Gün birlik olma vakti’ başlıklı bir küçük yazı paylaştım…
Mehmetçiğimize ‘Allah yardımcınız olsun. Yolunuz açık olsun. Ayağınıza taş değmesin’ dedim…
Vay efendim meğer ben aslında ‘savaş seviciymişim!’
Hiç beklemediğim tepkiler, anlam veremediğim eleştiriler…
Madem vaziyet böyle, o halde daha etraflı ifade etmeye çalışayım meramımı…
Eğer benim gibi sosyal medyayı aktif kullananlardansanız, kimi zaman aşktan, kimi gün sanattan dem vurup, bazen makarayla bazen dostça içinizi buralarda açanlardansanız, sıkıntılarınızı – endişelerinizi – beklentilerinizi – hayallerinizi takipçilerinizle paylaşanlardansanız, bütün ülkeyi ve hatta tüm dünyayı ilgilendiren bir mesele varken orta yerde, sessiz kalamazsınız, kalmamalısınız…
Elbette kimi zaman sessiz kalmak, susma hakkını kullanmak da bir haktır…
Ama gram çağınızın tanığı olmak gibi bir sorumluluk hissediyorsanız içinizde, minicik bir zamanın ruhunu yakalama kaygısı taşıyorsanız zihninizde, bir şekilde samimiyetle ifade etmek durumundasınız fikrinizi…
Sadece suya tirit şeyler yazmak, kalemini hiçbir ciddi meseleye değinmeden sürekli laylayyom sınırlarında tutmak, hayatın sert renklerini hiç görmeyip hep lacivert sularda dolanmak bana hiç samimi gelmiyor…
Bu imtinayla rengini hiç belli etmemeye çalışan ‘yarım porsiyon aydın’ tavrı, aydınlığın köşesinden bile geçmiyorum peşinen kabul ediyorum ama inanın hiç içime sinmiyor…
O yüzden kimse kusura bakmasın milli meselelerde ben son nefesime kadar ülkemin yanındayım…
Çünkü ailemden böyle gördüm; dün buydum, bugün böyleyim, yarın da aynı İzzet olacağım…
Ayağınıza taş değmesin…