Ankara’da Türk-İş’e bağlı Türk Harb-İş Sendikası’nın değerli başkanı Alaattin Soydan ve kıymetli yöneticilerinin daveti ile bir Çalıştay’a katıldık. Konu Savunma Sanayiimizin millileşmesi ve işgücü sorunları idi.
Kamuoyu olarak, hepimiz elbette ülkemizin savunma sanayiinde ulaştığı büyük ve gurur verici başarıları takip ediyoruz, nereden nereye geldik belli ölçüde bilgilere sahibiz.
İha, Siha, denizaltı, gemi, korvet, zırhlı, zırhsız kara muharebe araçları, çok namlulular, obüsler, füzeler, tüfekler, tabancalar, akıllı, akılsız mühimmatların adlarını söylerken bile artık başımız dönüyor.
İhracat rakamları, ihraç edilen ülkeler, sıraya girenler göğsümüzü kabartıyor.
Sürekli artan yerlilik oranı, inovatif çabalar, kendi insanımızın bilgisi ve emeği ile geliştirilen pek çok yenilik ile Türkiye artık dünyanın sayılı, dikkatle takip edilen savunma sanayiinde sözü geçen ülkelerden birisi.
Çok da uzak olmayan bir geçmişte, terörle mücadele operasyonları için dahi elzem olan bir kısım silah ve mühimmatları temin edemezken, elimizdekini kullandığımızda ambargolarla, boykotlarla karşılaşırken şimdi kendimiz daha iyilerini üretip, dünyanın dört bir yanına satar olduk.
Ülkemize yönelik her türlü tehdidi kendi kendimize yetecek ölçüde ve kesinlikle yurt dışından temin fiyatlarının çok altında ürettiğimiz silah ve mühimmatlarla bertaraf edebiliyoruz.
Elbette bunları yaparken en önemli faktör, öncelikle siyasi iradenin bu konuda bir hedef koyması, kararlılık göstermesi, destek vermesi ve bunun arkasında sonuna kadar durması idi.
Bu bakımdan özellikle 2002 sonrası başlayan ve devam eden siyasal istikrarın ve bu istikrarlı dönem içinde gösterilen kararlılığın payını en başa yerleştirmek, AK Parti’nin 22. Yıl kutlamaları yapılırken teslim edilmesi gereken bir kadirşinaslık olacaktır.
Fakat şurası da açıktır ki, bu konuda başarmak kadar; başarıyı her şart altında sürdürmek ve daha da ileri taşıyabilmek mühimdir.
Bu da ancak beşeri sermaye ile olur.
Savunma sanayi alanında diğer iş kollarında olduğu gibi hem beyin gücü ile hem de nitelikli, becerisi ve deneyimi yüksek beden ağırlıklı iş gücü ile ilerlemek mümkün.
Bu iş kolunda çalışanların pek çoğu, tahsili, mesleki birikimi ne olursa olsun, işi ancak iş yerinde usta çırak ilişkileri ile öğreniyor ve yetişiyor.
Haliyle bu durum doğal olarak normal bir öğrenimin veya mesleki deneyimin ötesinde bir zaman içinde mümkün olabiliyor.
Türkiye’nin atılımları dünyanın ilgisini, dikkatini çekiyor.
Dost var ama rakip de var.
Rekabeti siyasi iradeye baskı üzerinden sağlayamıyorlar.
Türkiye’nin atılımlarının önüne hükümetler üzerinden ket vuramıyorlar.
Ellerinde bir tek alan var.
Beşeri sermayeye müdahale…
Beşeri sermayeye yönelik fevkalade cezbedici tekliflerle Türkiye’nin atılımlarına sekte vurulmak istendiği günümüz dünyasında herkesin bilip görebileceği bir gerçek.
Savunma sanayiinde bilgi, birikim elde etmiş insanlara yönelik olarak ülke içinde, üretim süreçlerinde kalacak “cazibe” ortamı sağlanıp korunmaz ise, siyasal kararlılık ve istikrar ile elde edilen bu büyük başarının yumuşak karnı “beşeri sermaye” olarak görülüp, çökertilmek istenebilir.
Ne yazık ki, bu konuda pek çok örnek de var. Ayrıca ekonomik kriz süreçleri böyle durumlarda en vatanperver insanlar üzerinde bile etkisini gösterebilmektedir.
Doğal olarak ilk işimiz eldeki beşeri sermaye gücünü koruyabilmek, işçisinden teknikerine, mühendisine insan varlığımızı korumak, ikinci olarak da yenileri yetiştirmek olmalıdır.
Meseleyi kısa, orta ve uzun vadeli olarak ele almak, bilinen sorunların hızlıca halli ile sürdürülebilirliği sağlamak konusunda çaba göstermek şarttır.