Şehitlerin evlatları anlattı
Bugün 15 Temmuz hain darbe girişiminin 4'ün yıl dönümü. 378 çocuk annesiz ya da babalarını kaybeden 378 çocuk bugün şehitliklere koşacaklar. İşte o ailelerden bazıları geride kalan yıllarda neler yaşadıklarını anlattılar. Detaylar haberimizde...
15 Temmuz şehitlerinden Fahrettin Yavuz’un 13 yaşındaki oğlu Mahmut Yavuz, ilk başta babasına kızarak kendi kendine ‘niye gittin oraya’ dediğini ancak büyüdükçe aklının başına gelmeye başladığını belirtiyor. Yeni Şafak Gazetesi'nde yer alan haberde şehit oğlu şimdi, “Ona hak verdim. Onunla gurur duyuyorum, kızgınlığım yok. Bugün aynı şey başımıza gelse ben de babam gibi giderim. Yaptığıyla gurur duyuyorum, onun oğlu olduğum için kendimle de gurur duyuyorum” diyor. Yavuz şunları söylüyor: “Babamın ölümünden sonra evin en büyük erkeği olarak sorumluluklarım arttı. Önceden haftasonu annem uyurken babam da kahvaltı hazırlardı. Şimdi annem uyurken, ben ona tost, yumurta gibi şeyler hazırlıyorum. Önceden pazar günleri markete babam giderdi, şimdi annem yorgunsa ben gidiyorum. Hayatımızda babamın yokluğu dışında bir şey değişmedi. Evde eskiden babamla oyunlar oynarken, şimdi kardeşimle oynuyorum. Spor öğretmeni veya basketbolcu olmak istiyorum. Babamla arada şakalaşırdık, güreşirdik. Kardeşim de gelirdi. O anları, onunla futbol oynamayı, sohbet etmeyi çok özledim.”
BUGÜN OLSA BEN ÇIKARIM
Şehit Özgür Gencer'in 12 yaşındaki oğlu Eren Gencer ise duygularını şöyle anlattı: “Sokağa çıkıp şehit olduğu için babama kızıyordum. Zaman geçtikçe ne yapmak istediğini anladım ve ona hak verdim. Bugün 15 Temmuz olsa ben de sokağa çıkar, onlara karşı dururdum. Babamla gurur duyuyorum. Şehit çocuğu olmak ve babamın kahramanlığı gurur verici. O gece vatan için kendini siper etti. Onunla her zaman gurur duyacağım.”
AZALMIYOR AMA ALIŞIYORSUN
Medet Ekizceli'nin 13 yaşındaki oğlu Hüseyin Efe Ekizceli, babasını kaybettikten sonra İstanbul’dan dedesinin yanına, Çankırı’ya taşınmış. Sosyal çevresinin, arkadaşlarının değiştiğini, bu duruma alışmakta güçlük çektiğini söyleyen Efe Ekizceli, şu ifadeleri kullandı: “İlk başta çok üzülüyordum sonra herkes, ‘çok şanslısın şehit evladısın’ dedi. Bunları duydukça çok gururlandım. Zaman geçtikçe acı azalmıyor ama acıya alışıyorsun. Babamla en çok pikniğe gitmeyi, top oynamayı özledim. Yaşadıklarımız kolay değil, bu 4 yıl içinde daha iyi anladım. Bayram oluyor, babam yok. Sadece 15 Temmuz günü değil, tüm çocuklar için geçerli bu. Tüm şehit çocukları babalarını çok özlüyor.”
BİLİYORUM AMA YANIMDA GÖREMİYORUM
Darbecilerin kullandığı tankın altında kalarak şehit düşen Türkan Tekin’in 25 yaşındaki oğlu Berkay Tekin, duygularını şöyle anlattı: “Annem hayattayken, ‘erkek olsam da askere gidip şehit olsam’ derdi. Öyle biriydi, annemin hayata bakışı böyleydi. İnançlıydı, vatanını milletini severdi. Bu yüzden sokaktaydı. Olan annemin ölümüne sebep olan kişilere oldu, şehitler kazandı. Mutluyum, hangi şehit ailesine sorarsanız sorun hepsi böyle düşünüyordur. Öldükleri için üzgün; şehit oldukları için mutluyuz, gururluyuz, vatanımız, bayrağımız ve şehitlerimiz kazandı. 4 sene de geçse acısı hep taze. Bir iş yaparken kime danışacağım diye düşünüp tedirgin oluyorsun. Bu süreçte üniversite biterken anneme haber veremedim, iş buldum anneme haber veremedim. Sözleneceğim annem yok... Halbuki yanında aslında ama göremiyorsun. Bunu bildiğin halde yine de yanında olsun istiyorsun. Sözleneceğim birkaç ay içinde. Gençliğinin baharı yarım kalıyor. Dıştan olgunlaşıyorsun ama annesiz tam manasıyla büyüyemiyorsun. İçten içe hep eksik kalıyorsun. Sadece onun şehit olduğunu biliyorsun; rahatlıyorsun o kadar. Aradan yıllar geçince sabrınız artıyor. Fakat yine de ateş düştüğü yeri yakıyor. Annemin eksikliğini hep hissedeceğim. Buket (21) ve Hilal Sümeyye (12) adlı iki kardeşim var. Onlar bu olaydan sonra daha erken olgunlaştı, daha çabuk ayaklarının üstünde durmaya başladılar. Ben de kardeşlerim de kabullenemedik başta, sonradan her şeyi içimize atmaya başladık.”
AİLESİNİ KANLI GÖZLÜĞÜ KALDI
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde şehit ettiği Mehmet Güder'in ailesi, şehidin öldürüldüğü gece kullandığı ve şehidin kanına bulanmış gözlüğünü hatıra olarak saklıyor.
Vatan Caddesi'nde helikopter içerisinde bulunan darbeci askerler tarafından açılan ateş sonucu Mehmet Güder kafasına isabet eden kurşunla olay yerinde şehit oldu. Şehit edilen Mehmet Güder, vefatının 4. yılında ailesi, ailesi tarafından özlemle anılıyor.
Darbe gecesi İstanbul’da şehit düşen Mahmut Eşit’in 20 yaşındaki oğlu İbrahim Halil Eşit, “Olaylar olduğunda Mardin’deydim, babamın cenazesini buraya getirdiler. Onu ben yıkadım, kefenledim. Babamı en son o zaman gördüm” dedi. Babasını bayrak taşırken şehit eden katiller hakkında bir dönem planlar yaptığını anlatan Eşit, şu ifadeleri kullandı: “Onlara kötü şeyler yapmak istiyordum. ‘Hapse girip çıktıktan sonra onu bulurum’ diyordum. Aradan zaman geçtikçe, kardeşlerimin varlığı, beni bu duygulardan alıkoydu. O kişilere kötü şeyler yaparsam ben hapse düşeceğim, kardeşlerim sahipsiz kalacaktı. Bu düşünceden uzaklaştım. Kader diyorum bu olaya. Babamın kaderi böyleydi. Allah onları ıslah etsin. 16 yaşındaydım, ne yapacağımı bilmiyordum. 6 kardeşiz, tüm sorumluluk benim üzerimdeydi. Bu süreçte kaymakamlık ve çeşitli kurumlar bize sahip çıktı. Programlara giderek pek çok insan tanıdık. Babamızın şehitliği bize birçok insan kazandırdı. O zor günleri bu insanlar sayesinde atlattık. Babamın vefatından sonra büyümek zorunda kaldık. Her akşam bekledik. Daha yeni yeni babamın gelmeyeceğini idrak ediyoruz. Bu süreçte evin işleri, kardeşlerimin geleceğiyle ilgilenmek zorunda olduğumu anladım. Babamız olsa kimseye muhtaç kalmazdık, yükümü sırtlanırdı, oğlum yanındayım derdi, destekçim olurdu. Hiçbir akraba babamın yerini tutmuyor.”
ZAMAN HİÇBİR ŞEYİ GEÇİRMİYOR
15 Temmuz yetimlerinden ikisi de Ankara Emniyet Müdürlüğü önünde şehit olan Emniyet Amiri Cüneyt Bursa’nın çocukları 12 yaşındaki Ceylin ve 4 yaşındaki Kerem Cüneyt. Ceylin, 8 yaşındayken babasının yokluğuyla mücadele etmeye başlarken, Kerem Cüneyt ise o zaman henüz 2 aylık olduğundan babasını hiç hatırlamıyor. Cüneyt Bursa’nın eşi Emine Yıldırım Bursa, “Şanı, şerefi, gururu tartışılamaz. Yani bize bıraktığı gurur hiçbir şeyle ölçülemez ama yaşadığımız hayatın zorluğunu da kelimelerle tarif edemiyorum. Çocuklar için çok zor. Kanatları kırık... Babasız bir hayatta zorlanıyorlar. Onların tesellisi, ‘Şehit oldu. Benim babam bir kahraman.’ Onlar öyle teselli buluyorlar” diye konuştu. Kızının çok zorlandığını söyleyen Bursa, şunları kaydetti: “Sürekli psikolojik destek aldık. Saçlarımı yolardı, ‘Bir şey yap, babamı özledim’ derdi. Oğlum daha hiç bilmiyor. Oğluma hikaye kitabı okurken ‘baba’ kelimesi geçtiğinde onu ‘ağabey’ diye okuyoruz. ‘Baba’ kelimesi evimizde hiç geçmiyor. Bütün resimlerini kaldırdı psikolog. ‘Kaldıracaksın bütün resimleri. Çünkü kızına işkence ediyorsun’ dedi. 4 yıl geçti ama zamanın hiçbir acıyı geçirdiği yok. Aynı ilk günkü tazeliğiyle duruyor. Sadece acıyla yaşamaya alışıyorsun. Yoksa hiç azaldığı yok. Zaman dört sene öncede duruyor. Her sene ‘Bugün bunu yapmıştık. Bugün şunu yapmıştık.’ Hep o zamanlara dönüp dönüp gidiyorsunuz.”
VATANSIZ OLMAZ
15 Temmuz gecesi Ankara-Gölbaşı’ndaki bombalı saldırıda şehit olan polis memuru ikizler Ahmet ve Mehmet Oruçun ailesi, evlatlarını kaybetmenin acısını ilk günkü gibi yaşıyor. Her hafta çocuklarının kabrini ziyaret eden baba Ali Oruç, o geceyi anlatırken gözyaşlarına hakim olamıyor. Şehit oğullarının şimdi en güzel mertebede olduğunu dile getiren Oruç, “İki evladım vatanı, bayrağı ve namusu için seve seve can verdiler. Biz bu vatan için her şeyimizi veririz. Gerektiğinde ben dahil canımı vermeye hazırım. İnsan vatansız yaşayamaz. Ben şu an evlatsız yaşıyorum ama vatansız yaşayamam. Allah kimseyi vatansız bırakmasın. Canlar vermeyince vatan olmuyor. Biz bir, beraber ve güçlü olacağız. Başka çaremiz yok. Benim evlatlarım canını vatanı için verdi” diye konuştu.
BABASIZ BÜYÜRLER AMA ...
15 Temmuz’da FETÖ’nün, Ankara Özel Harekât Daire Başkanlığı’na bombalı saldırısında ağır yaralandıktan sonra nabzı durmasına rağmen hastanedeki müdahaleyle hayata dönen polis memuru Atilla Tetik, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Meslekten biliriz; bombanın sesini duymayınca bir şey olmuştur: Ya ölmüşsündür ya da ağır yaralanmışsındır. Daha sonrasını pek hatırlamıyorum ama arkadaşlarımın anlattığına göre, zırhlı araçla beton bariyerin arasına sıkışıp kalmışım. Çok kan kaybetmişim. Beni oradan çıkarıyorlar ve hastaneye götürüyorlar. Nabzım atmıyormuş, Doç. Dr. Nedim Aytekin’in müdahaleleri sonucunda hayata döndüm. Bacağım ve karın bölgem yaralanmıştı. Şu anda sol bacağımı normal şekilde kullanamıyorum ve bağırsağım bir torbaya bağlı. Maalesef
hayatıma o şekilde devam etmek durumundayım. Doktor raporumda yüzde 60 engelli olduğum biliniyor ama çok şükür bir şekilde ayaktayım, yılmadım. O gece şunu çok iyi biliyorduk: Evlatlarımız babasız yaşarlar, büyürler ama vatan olmadan asla büyüyemezler ve yaşayamazlar. Bugüne kadar da o gece de onu bilerek görev yaptık. Vatana sahip çıkmak en büyük emelimiz.”
KEŞKE BABAM GÖRSEYDİ
Babasının şehadet sürecini ‘yalnızlığı dibine kadar yaşadığım bir süreç oldu’ şeklinde özetleyen Mehmet Karaaslan'ın 21 yaşındaki oğlu Yusuf Karaaslan, şunları söylüyor: “Hasret, özlem hat safhadaydı. Benim babam vefat etti, insanlar konuyu bilse de bilmese de kendi babasıyla ilgili bir konu açtığında benim bir yanım biraz buruk, biraz yarım kaldı. Her gece şarkılarla ağladığımı hatırlıyorum. Evimiz babamın mezarlığına bakıyor. Oraya bakıp bakıp ağlıyordum. Okulda çok sıkıntı yaşadım, derslerim çok kötüydü. Yeni yeni toparlamaya başladım. Çok buruk bir dört yıldı. Babamla alakalı her şeyi özledim ama en basitini söyleyeyim. 10 yaşındayken babam arabayı bana verip, ‘sür artık çok sıkıldım’ diyordu. Babam vefat ettikten sonra bir gün uzun yola çıktığım bir an oldu, ‘keşke babam şu an beni araba sürerken görebilseydi’ dedim. Devlet bizim için elinden gelen her şeyi yaptı, tüm samimiyetimle söylüyorum. Bazı insanlardan görmediğimiz desteği devletimizden gördük.”