Serdar Kılıç: Yaptırımlarla Türk halkı diz çökmez!

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç, Forum USA’e ABD'de yaşayan Türk toplumu ve Türk Amerikan ilişkileri üzerine değerlendirmelerde bulundu.

İşte o röportaj ve Büyükelçi Serdar Kılıç'ın kritik açıklamaları;

Sizinle görüşmeden önce bazı Türk dernekleriyle, Türk toplumundan insanlarla görüştüm. Size dair bir portre çizmelerini istediğimde genelde öne çıkan ifadelerden bir tanesi “babacan tavrı”, “kapılarının halka açık oluşu” şeklinde tanımlamalar öne çıkıyordu. Özellikle Washington gibi çok hassas bir noktada Türk toplumu ile nasıl bu kadar yakın bir ilişki kurdunuz ve sizce bunun önemi neydi?

VATANDAŞINIZA EVLADINIZ GİBİ DAVRANMANIZ LAZIM

Sağolsunlar çok teşekkür ediyorum öncelikle. Size de teşekkür ediyorum bu imkanı bana verdiğiniz için. Fakat aslında bu olması gereken yani olması gerekeni ifade etmiş arkadaşlar. Yurtdışındaki büyükelçiliğin görevi tabiatı ile kendi ülkesini bulunduğu ülke makamları nezdinde temsil etmek, bu doğru. Fakat öte yandan bir de burada sebebi mevcudiyetimizin en önemli sebeplerinden bir tanesi de vatandaşlarımıza sahip çıkmak. Vatandaşa sahip çıkarken de devletin şefkatini göstermeniz gerekir. Yani herhangi bir mevzuat varsa uygulanması gereken, o mevzuatın, örneğin vatandaş lehine nasıl yorumlanabileceğini ve vatandaşa nasıl bir avantaj sağlayabileceğini düşünerek bakmanız lazım. Mevzuatta acaba nasıl bir yol bulabilirim ki ben bu vatandaşın bu derdine derman olabileyim diye düşünmeniz lazım. Bu da zaten kendi içerisinde işte biraz önce vatandaşlarımızın sağolsun lütfettikleri “babalık” vasfı ile doğru orantılı bir şey. Yani bulunduğunuz ülkedeki vatandaşınıza evladınız gibi yaklaşmanız lazım, bir baba şefkati ile yaklaşmanız lazım. Ben görev yaptığım her yerde, yani büyükelçi değilken de -ben ilk görevimi Kuveyt’te idi ve orada da zor durumda işçilerimiz vardı onlara da aynı şekilde yaklaştım. Los Angeles başkonsolosluğunda görev yaparken aynı şekilde yaklaştım. Onun için yani olması gerekenin bu olduğunu düşündüğüm için bunu yaptım. Bunu vatandaşlarımıza yapılmış bir lütuf olarak görmüyorum. Her büyükelçinin bu şekilde davranması gerekir. Davranmıyorsa da yanlış yapıyordur. Ben o anlayışla hareket ettim. Bir de bu şekilde belki vatandaşlarımız da bizim arkamızda toplanırlar ve bizim yanımızda olurlar. Aralarında tabiatı ile görüş farklılıkları olacaktır. Siyasi, etnik farklılıkları olabilir, dini farklılıkları olabilir. Bütün bunları belki onlar da bir kenara bırakırlar ve bizim onlara bakış açımızı benimseyerek kendileri daha iyi şekilde bize ve devlete aynı şekilde bakarlar. Özellikle Türkiye’yi ilgilendiren öncelikli konular olduğu zaman devletin arkasında bu görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak dururlar diye ümit ettim. 2014 senesinde, ilk geldiğimde New York’da bütün ABD’de toplayabildiğimiz kadar derneğimizi topladık. Onlara da söyledik. Yurtdışındaki Türk vatandaşları arasında görüş farklılıkları olabilir. Dini olur etnik olur siyasi olur yani bunlar kırmızının ton farklılıklarıdır ama eğer beyaz bir sıkıntıya düşüyorsa o zaman Türk vatandaşı kırmızıdaki o ton farklarını kaldırır ve kırmızı beyaz olur. Türk bayrağı olur yurtdışındaki Türk vatandaşları. Her aşamada, her safhada, her olayda devletine sahip çıkar. Bu anlayışla yola çıktık. Biliyorsunuz Türk Amerikan Yönlendirme Komitesi de(TASC) bu anlayış çerçevesinde kuruldu. Zaman içerisinde maalesef beklediğimiz gibi olmadı.

Aslında tam ikinci sorum burasıydı. Siz kendiniz de söylediniz az önce, özellikle yanlış hatırlamıyorsam 2014’ün sonlarında ABD’deki STK’ların bir arada hareket ettiğini gördük. Nitekim 2015 veya 2016 yılında ben Washington sokaklarında binlerce Türkün bayraklarıyla yürüdüğünü hatırlıyorum. Fakat ben bu heyecanı özellikle 2018 – 2019 yıllarında göremedim. Şunu merak ediyordum ben, o heyecanın sürdürülebilir olması için ne yapılması gerekiyordu veya o heyecan neden şu anda Türk toplumu içerisinde yok. Nitekim Ermeni lobisi hala güçlü bir şekilde propagandalarını yapmaya devam ediyor. Fakat Türklerde bu heyecan eksikliği söz konusu.

2014 senesinde yapmış olduğumuz o toplantıda, 2015 yaklaşıyordu ve sözde Ermeni soykırımının 100. yıldönümüydü bu tarih ve Amerika’daki Ermeni toplumu “ABD soykırımı tanıyacak, Başkan soykırımı tanıyacak” şeklinde çok ciddi bir beklenti içerisindeydi. Biz TASC’ı kurarken de amacımız bu asılsız suçlamanın, bizim atalarımızı hedef alan bu kabul edilemez hakaretin karşısında durmak, bir bütün olarak karşısında durabilmekti. Ve dediğiniz gibi 2015 senesinde 24 Nisan öncesinde burada bir yürüyüş yapıldı ve yaklaşık 10,000 civarında insan yürüdü sokaklarda. O dönemde biz bir şeyi daha yaptık. Sadece ABD’deki Türk toplumuna uzatmadık elimizi, Biz ABD’deki Müslüman ABD’lilere de elimizi uzattık. Yani biliyorsunuz ABD’de siyaseti etkileyebilmek için çok ciddi bir maddi gücü olacak sizin toplumunuzun ya da oy gücü olacak. Maalesef bu ikisi açısından da biz ABD’de önde gelen gruplardan değiliz. Bunun için diğer toplumlar ile de birlikte bizim hareket edebilmemiz gerekiyor. Bu çerçevede biz Müslüman ABD’li topluma derneklerimiz aracılığı ile ulaştık. Ben de elimden geldiği kadar onlara davalarımızı anlattım. ABD’de çektiğimiz sıkıntıların temelinde yatanın hattı zatında Türkiye’nin Müslüman aleminin sorunlarına bu kadar yakın durması ve çözümü üzerinde baskı oluşturmasının batı üzerinde yattığını anlatmaya çalıştık ve onlar da bu mesajı aldılar. Onun için de hem 2015’te hem 2016’da bizimle birlikte yollarda yürüdüler. 2016 senesindeki yürüyüşte nerden bakarsanız 7000-8000 kişi vardı. Bunlar Washington’da görülmüş şeyler değildir. Fakat sonrasında maalesef Türk toplumu içerisinde bölünmeler su üzerine çıkmaya başladı.

“AĞACIN DALLARI NEREYE UZANMIŞ OLURSA OLSUN AĞACIN KÖKÜNDE EĞER BİR SIKINTI ÇEKECEK OLURSAK DALLAR DA O SIKINTIDAN ETKİLENİR”
Halbuki Türkiye’de darbe girişimi olmuştu. Bu diasporadaki insanların çok daha bir arada olmasını umut edeceğimiz bir süreç.

Maalesef işte olmadı. Türk toplumunun belli bir kesimi içerisinde ABD’de yine biraz önce söylediğimiz vatandaşlarımızın bize lütfettikleri o anlayışa aykırı bir şey söylemeyelim ama maalesef Türk toplumu içerisindeki belli bir grup bizim bu beklentilerimizi dışında bir çizgiye kaydılar. Önce TASC’ın içerisinden çekilildiler sonra TASC ile birlikte faaliyet yapmamaya başladılar. Bu bir bölünmeye sebep oldu. Halbuki dediğiniz gibi, Türkiye’de ne eleştiriliyordu, “demokrasi yoktur” diye eleştiriliyordu, değil mi? Türk halkı demokrasiye ne kadar sahip çıkacağını göstermek, demokrasi anlayışının, demokrasi kültürünün güçlü olduğunu sokaklara çıkıp demokrasiyi korumak için canını vererek gösterdi. Bunun ABD’de de benzer bir yansıma bulması lazımdı. Yani burada ABD’ye gelmiş olan Türk vatandaşları ABD vatandaşlığı da almış olsa, netice itibari ile kökeni orada. Ağacın dalları nereye uzanmış olursa olsun ağacın kökünde eğer bir sıkıntı çekecek olursak dallar da o sıkıntıdan etkilenir. Onun için yurtdışındaki Türk vatandaşlarının da böyle bakması lazım. Kökün orada. Kökünü koruman, köküne sahip çıkman lazım. Köküne bir saldırı olduğu zaman bunun karşısında durman lazım ama maalesef Türkiye’de siyasi yelpazede görülen o dağınıklık ve bölünmüşlük yurtdışındaki türk vatandaşları açsından da çok etkili oldu. Yani bazı Türk vatandaşlarına -çok üzülerek bunu söylüyorum ama- ya destek olun dediğimizde, “destek olmayız” (diyorlar), niye destek olmuyorsunuz? “çünkü destek olmak bir siyasi tavır almaktır” (cevabını veriyorlar). Şimdi Türkiye’nin bekasını ilgilendiren sorunlarda bir tavır alırken bunun siyasi neticesi değerlendirilmez. Burada bir Türk ulusu bir Türk milleti var. Yani şimdi bizim Afrin harekatında, Cerablus harekatında, Barış Pınarı harekatında son dönemde savaşan ve canını veren askerlerimiz herhangi bir siyasi durumu göz önünde bulundurdular mı o mücadeleyi verirken. Ya da kurtuluş savaşı sırasında bu oldu mu? Ya da diğer yerlerde görev yapan Kıbrıs harekatına giden mehmetçikler siyasi bir mülazaha ile “biz şunu acaba yapmasak mı?” diye düşündüler mi? Düşünmediler. Çünkü orada önemli olan vatanınızdır gerisi teferruattır. Böyle düşünmek lazımdı, fakat maalesef bu olmadığı için şu anda o bölünmeyi yaşıyoruz ondan kaynaklanan sıkıntılar var.

Peki sizce bu geçici bir durum mu? tekrar bir ortam oluşturulabilir mi?

Biz geçici olması için elimizden geleni yapıyoruz. Anlatmaya çalışıyoruz. Ben de ümit ediyorum ki bu kopmaya sebep olan insanlar yanlışın farkına varacaklar, çünkü birseniz birlikseniz diri iseniz eğer burada sözünüz senediniz geçer. İşte görüyorsunuz yani ABD’de son dönemde kongrede ve temsilciler meclisinde neler olduğunu. Bizim New York’da 70.000 küsür vatandaşımız var değil mi. Menendez Senatör nereden seçiliyor? Yani şimdi bu senatör, senatoda herhangi bir karar tasarısı sunarken ya da bir karar tasarısı konusunda bir konuşma yaparken, “ya ben bunu burada yapıyorum ama burada 70-80 bin tane Türk var. Bunların acaba tepkisi ne olur?” diye düşünmüyorsa, burada ciddi bir sıkıntı vardır. Yani TASC bir mektup kampayanyası başlattı. Ben bekliyorum ki ABD’de ne kadar Türk varsa bu mektup kampanyası çerçevesinde hem bu insanlara hem beyaz saraya dilekçeler gönderirler fakat maalesef bu da olmadı. Bunun bir şekilde aşılması gerekiyor. Yani aşılabilir mi aşılamaz mı değil, aşılması gerekiyor. Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz. Umarım ki hem biz hem sahadaki Türk toplumu üzerinde etkisi olan akil insanlarımızın çabalarıyla da bu aşılacak, çünkü aşılmak zorunda. Bunu kaldıramayız biz ABD’de. Yani Türk vatandaşları ABD’de devletine milletine ve bayrağına sahip çıkmak zorunda.

BEKA KONUSU SİYASİ FİLİTREDEN GEÇMEZ

Ve özellikle Türkiye’nin güvenliğini ve ulusal birliğini ilgilendiren konularda herhangi bir siyasal pozisyon alınmaması gerektiğini söylüyorsunuz değil mi?

Siyasal pozisyonlar seçimlerde ortaya konur. Gidersiniz oyunuzu desteklediğiniz siyasi partiye verirsiniz. Ya da o siyasi parti bir faaliyet gerçekleştiriyorsa ABD’de, giderseniz o partinin gerçekleştirdiği faaliyete katılırsınız, görüşlerinizi ifade edersiniz. Ama Türkiye’nin bekasını ilgilendiren konular var ise bunlar herhangi bir siyasi filtreden geçmez. Söylemek istediğim şey budur. “Ben şu partinin mensubuyum onun için ben bu konuda tavır almam, ne olursa olsun Türkiye’ye” diyemezsiniz. Benimsenmesi gereken tutum bu. Benim üzüldüğüm bu. Toplumun içerisindeki önde gelen arkadaşlarımız da, akil insan rolünde olan arkadaşlarımız da ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. İnşallah aşacağız.

Siz dünyanın bir çok farklı bölgesinde görev yaptınız. Amerika’daki Türk toplumunu kendi sosyo-ekonomik dinamikleri içerisinde diğer ülkelerdeki diaspora ile kıyasladığımız zaman, çok sayıda akademisyen, üst düzey ticaret yapan insanlar vs dikkat çekiyor. Belki çok güçlü bir birliktelik yok ama bireysel anlamda çok güçlü başarı hikayeleri önümüze çıkıyor. Fakat buna rağmen bunların siyasal alanda herhangi bir güçleri ne yazık ki yok. Yani 200.000 üzerinde bir Türk nüfusu var ABD’de Fakat buna rağmen siyasal temsiliyet anlamında bir güç yok. Bahsettiğiniz 70 binlik alandan temsilciler meclisine hatta kendi eyalet kongresine dahi insan göndermekte zorlanıyoruz, bunu nasıl okuyorsunuz?

Şimdi yavaş yavaş başladı aslında yani belediyelerde başladı. Şimdi birkaç tane vatandaşımız temsilciler meclisine hem eyalet düzeyinde hem de kongre düzeyinde aday oluyorlar, seçimlere girmeye çalışıyorlar. Tabi yani bu bizim yurtdışındaki vatandaşlarımızın oradaki mevcudiyetine bakış açısındaki sorun. Yani vatandaşlarımız hiçbir zaman gittikleri yerde kalıcı olacaklarını düşünmemişler. Biz gideceğiz, belli bir takım imkanlar sağlayacağız. Ya eğitimde biraz daha ilerleyeceğiz ya maddi açıdan biraz daha ilerleyeceğiz vs. ama günün birinde geri döneceğiz diye düşünmüşler. Amerika’da bu biraz daha erken başlamış yani biz Amerika’da kalacağız diye düşünmeye başlamış buraya gelen vatandaşlarımız. Ve dikkat ederseniz 1950’lerde buraya gelen ve o zamandan beri burada yaşayan vatandaşlarımız da var.

Bu arada siz gerekçelerden birini bu olarak mı görüyorsunuz? Mesela özellikle güney asya, Hindistan, Pakistan göç konusunda çok iyidir. Gittikleri yerde kalırlar. Ve hızlı bir şekilde adaptasyona başlarlar. Hakeza Araplar’da da bu çok var. Ama Türk diasporası gittikleri yerden bir şekilde ne zaman memleketlerine döneceğini düşünen bir diaspora.

Hep öyle olmuş ama şimdi bakın. ABD’nin benim farklı görev yaptığım yerlerden, inceleme imkanı bulduğum yerlerden bir farkı var. Belçika’ya bakıyorsunuz Emirdağ’dan çoğunlukla gelmiş vatandaşlar. Gelmiş akrabasını, komşusunu vs. getirmiş. Çok ciddi bir Emirdağlı kitle var. Bunlar beraberlerinde o hemşerilik ve dayanışmayı da getirmişler. İsveç’e bakıyorsunuz, burda da var. Japonya’ya bakıyorsunuz Dubai’ye falan, benzeri durum söz konusu.Amerika’da ise bu böyle değil. Amerika’da her taraftan gelmiş, bir tek farkla Giresunlu, New York’ta. Ve Giresunlu olmalarına rağmen kendi içinde bölünmüş durumda Giresun toplumu. Aksi takdirde dediğim gibi yani çok da farklı olması gerekirdi bu kadar çabaya karşılık ABD’deki durumumuzun. Bir de yani belli bir süre sonra sizin söylemiş olduğunuz daha üst seviyeye gelen Türk vatandaşları da istisna tabiatı ile var. Ama çoğunluğu toplumun içerisine entegre olma çabasına girmişler. Yani Türkiye ile ilgili konularda çok fazla ön plana çıkıp, Türk niteliklerini göstermeyip Amerikan toplumu içerisinde bu işte melting pot diyorlar ya işte o potun içerisinde erime çabasına girmiş. Ki doğru değil bence. İnsanın kendi köklerinden kopmaması lazım. ABD’ye gelen bir İtalyan 100 sene önce de gelmiş olsa hala İtalyan olduğunu saklamıyor hatta ön plana çıkartıyor ve gurur duyarak ön plana çıkartıyor. Bunun bizim açımızdan da böyle olması gerekir.

“WASHİNTON’UN BANA EN BÜYÜK HEDİYESİ O OLDU İKİ TANE KÜÇÜK ÇOCUĞUMUZ OLDU”

Türkiye’nin dış politikada gündeminin önemli bir bölümü Washington’dur. Gazetelerde de, bunları görürüz insanların gündelik hayatlarındaki konuşmalarında hakeza en önemli bir başlıklardan bir tanesidir, ve siz bu fotoğraftaki en önemli aktörlerden birisisiniz Washington büyükelçisi olarak. Böyle yoğun bir ortamdaki çalışma temposu sizin özel hayatınıza nasıl yansıyor? iki tane küçük çoçuğunuz var ve onlar ortalama bir çocuktan daha az görüyorlardır babalarını.

Tabi yani Washinton’un bana en büyük hediyesi o oldu iki tane küçük çocuğumuz oldu, Allah’a şükür oldu. Gecenin hangi saatinde gelirsem geleyim onlara vakit ayıracak şekilde geliyorum. Bu bana çok büyük bir moral oluyor, onları kucağınıza alıyorsunuz, baba deyişini duyuyorsunuz bunlar büyük moral kaynağı oluyor. Gün içerisindeki yıpranmayı bu şekilde telafi etmeye gayret ediyoruz. 5 küsür senedir sorunsuz bir hafta hatırlamıyorum. Her seferinde başka bir sıkıntı ile karşı karşıya kaldık maalesef. Türkiye’nin son zamanlarda izlemiş olduğu gayet haklı, son derece prensiplere dayanan ve insani dış politikanın Amerika’da ters bir yansıması oldu.

“ABD BASINININ MAALESEF BİR BÖLÜMÜ TÜRKİYE’YE ŞAŞI BAKIYOR”
ABD basınının Türkiye’ye ilgisi malum, Türkiye’yi çok yakından takip ediyorlar fakat türkiyenin bakış açısını haberlere kesinlikle yansıtmıyorlar.

Şaşı bakıyorlar kullanılması gereken tabir bu. ABD basınının maalesef bir bölümü Türkiye’ye şaşı bakıyor. Türkiye’ye bakarken başka tarafı görüyor. Türkiye’de insan haklarını eleştiriyorsun, demokratik sistemi eleştiriyorsun ama şaşı baktığın için Mısır’ı görüyorsun aslında. Amerika basınında ahlaki bir anlayış olsa Mısır’daki insan hakları ihlallerini de görür. Mısır meydanlarında sniper ile öldürüldüğünü de görür.

Siz Amerika Türkiye ilişkilerinde tarihindeki en kötü günleri denk geldiniz (PKK meselesi, FETO meselesi, Ermeni meselesi vs.). Bunun yansıması olarak da diplomasi olarak çok kısır bir süreçteyiz. iletişim kanalı gerçekten bizim gördüğümüzden daha güçlü mü? Gördüğümüz Türkiye ve ABD arasında bir güven sorunu var. Bunu Amerika’da Türkiye’de birçok kez söyledi ve Amerika Türkiye’nin derdini anladığını söylüyor. Amerikanın anladığını düşünüyor musunuz? Anlıyorlarsa bile çözüm konusunda mı bir sıkıntı var? İki ülke arasında bunca sorun neden birikti?

GÜVEN SORUNU BİZDEN KAYNAKLANMIYOR

Biz herhalde 350-360 kongre üyesiyle birebir görüştük görevimiz süresince. Şunu da kabul etmek lazım, bize söylenenlerle basına söylenenler birbiriyle uyumlu değil. En azından Türkiye’nin ciddi bir müttefik olduğunu… Kongre’de “hayır Türkiye müttefik değildir” diyen görmedim. Niye güven sorunu var? Türkiye’deki darbeyi planlayan, 251 Türk insanının canına mâl olan insan nerede yaşıyor? kutuplarda yaşamıyor buraya 2 saat mesafede yaşıyor. Amerikaya 85 tane belge verdik. 70 yıllık müttefik var ve Türkiye sana bunları söylüyor. Amerika dinlememiş. Türkiye olarak diyoruz ki PYD-YPG Türkiye için varoluşsal bir tehdittir ABD ne yapıyor? 5.000 tır silah veriyor. Barış Pınarı Harekatı’nı seninle ne yapalım diye görüşürken sen hala onlara silah veriyorsun. ABD 10.000 kilometre ötede olan Rakka’ya operasyon yapıyor. Ben sınırımın 30 kilometre ötesinden bahsediyorum aynı hak bende niye yok? Benim açımdan da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının canı herkesin canından daha kıymetli ben de onu koruyacağım. ABD bizi nasıl sivilleri öldürdüğümüzü söyleyerek suçluyor? Türkiye sivil can kaybı olmaması için her türlü çabayı göstermiş. Biz El-bab’ta niye 70’in üzerinde şehit verdik? Biz Rakka’da Amerikalıların YPG’ye yaptırdığı kendilerininin havadan yaptığını yapamaz mıydık? Şehri havadan dümdüz edemez miydik? Bir bakın fotoğraflarına PYD-YPG ile kurtulan Rakka’nın haline bakın bir de Afrin’e, El-Bab’a bakın. Türkiye’yi sivil can kaybı yapıyor diye suçluyor yok öyle bir şey üstünde sivil kıyafet olan elinde silah olan adamın üstündeki kıyafete mi bakılacak elindeki silaha mı? Bir güven problemi varken konulara böyle bakmak lazım. “F-35’leri sana vermem.” ne demek vermem? Ben F-35’lerin alıcısı değilim üreticisiyim. 1.2 milyar dolar katkıda bulunmuşum 100 tane alacağımı taahhüt etmişim. Ben o şirketin ortağıyım sen diyorsun ki “Seni o şirketten çıkartırım, taahhüt ettiklerimide sana vermem üstüne almış olduğun uçakları da vermem. Neden S-400 alıyorsun? S-400’ler F-35’lere güvenliğine zarar verir.” Ne zarar verir gel konuşalım? Amerikan Hukuk Sisteminin temeli nedir? her insan aksi ispatlanana kadar suçsuzdur değil mi? Ben bunu görüştüğüm bütün kongre üyelerine söylüyorum. Türkiye aleyhinde sözde Ermeni soykırımı konusunda kabul edilmiş bir karar mı var? bağımsız tarihçilerden oluşan bir komisyon bu konuda bir inceleme yapıpta evet Türkiye soykırım suçunu işlemiştir mi demiş? niye kabul etmem gerekiyor bunu? sen nasıl bunu bana empoze ediyorsun? o zaman tarihçisine bırakın kongredeki işinizi çıkın gidin ABD’de ne kadar tarihçi varsa bir binada toplansınlar ABD’yi idame edecek kanunları yapsınlar. Herkesin kendi işini bilmesi gerekiyor onun için güven bunalımı var dediğiniz zaman şöyle bir bakmak lazım varsa neden var acaba bu güven bunalımı. Kore, Türkiye Amerika ile birlikte, Afganistan Türkiye Amerika ile birlikte, Somali, Türkiye Amerika ile birlikte, Bosna, Türkiye Amerika ile birlikte, Kosova, Türkiye Amerika ile birlikte, Makedonya, Türkiye Amerika ile birlikte, Irak, Türkiye Amerika ile birlikte. Kimde güven sorunu var? Türkiye Amerika’nın bu suçlamasını haklı çıkaracak hangi tavrı sergilemiş. Türkiye şu anda terörizm’e karşı bir mücadele veriyor, bu uluslararası hukukta da tanınmış bir haktır. Birleşmiş milletler 51. maddesi bize bu hakkı veriyor. Ben giderim vatandaşımın bekası için orada bana karşı kaynaklanan bir tehdit varsa orada onunla mücadele ederim. O hakkı bana niye tanımıyorsun? ben o hakkımı kullandığım zaman beni niye suçluyorsun? Sen bir terör örgütünü müttefiki diye amerikana söylüyorsun, işte Lindsay Graham, Van Hollen ismen söylüyorum, Ted Cruz ne diyor? ABD’nin müttefiki, Amerikan müttefikinden zarar görüyormuş kimmiş amerikanın müttefiki PYD-YPG terör örgütü, ne imiş PYD-YPG terör örgütü PKK’nın doğrudan bağlantısı. Kim söylüyor, ben söylemiyorum CIA söylüyor. Kim söylüyor, Komite toplantısında Graham sorduğu zaman ABD savunma bakanı söylüyor. Neden bahsediyoruz? Yani bir güven sorunu varsa o bizden kaynaklanmıyor. Yani ev dağınık diyorsak o evin sahibinin evi bir toplaması lazım.

“TÜRK HALKININ DİZ ÇÖKECEĞİNİ Mİ ZANNEDİYORSUN? TÜRK HALKI YEDİ DÜVEL ÜZERİNE ÇÖKTÜĞÜ ZAMAN KURTULUŞ SAVAŞINDA DİZ ÇÖKMEMİŞ, ŞİMDİ Mİ DİZ ÇÖKECEK?”

Fakat sonuçta bu tartışmaların hepsinin sonuna geldiğimiz nokta şu anda Amerika tarihindeki en büyük yaptırımlardan bir tanesini Türkiye’nin masasına koymuş durumda ve bu konuda çok ciddi bir popüler destek var. Fakat Temsilciler Meclisi’nde, Senato’da, yönetimde çok ciddi bir destek var bu masada, bu ilişkilerin sonucu olarak ve Cumhurbaşkanımızın da net bir şekilde tavrını ortaya koyduğu geçtiğimiz haftalarda İncirliği kapatırız dedi. Kaldı ki son 2-3 aydır Amerika basınıda nükleer silahları incirlikten çıkartmalı mıyız çıkarmamalı mıyız diye tartışıyor, geldiğimiz nokta burası. öncelike bu yaptırımın uygulanabilirliği ne kadar söz konusu ve türkiye o yaptırıma hazır mı sizce? ve ayrıca incirlik konusunda söyleyeceğiniz şeyler var mı?

Türkiye bu yaptırıma karşı alabileceği tedbirler tabiatıyla bakanlığımızın takdirinde olan bir husus onun için incirlik kürecik o konularda benim bir şey söylemem hem mümkün değil, doğru olmaz zaten bu tür bir spekülasyonu burdaki büyük elçiliğin yapması ama siz uluslararası ilişkileri yaptırımlarla idare edeceğim diye bir çizgi benimsediyseniz ki görünen odur. İran: yaptırım, Rusya: yaptırım, Türkiye: yaptırım, Venezuela: yaptırım, bu bir yerde patlar yani bu bir yerde artık idare edilemez hale gelir. Uluslararası ilişkiler bu şekilde idare edilmez çünkü siz Rusya’ya yaptırım uyguluyorsunuz birçok ülke bundan zarar görüyor, peki Rusya’ya uygulanan yaptırım Birleşmiş Milletler Konseyi kararıyla mı uygulanıyor? İran’ı cezalandırıyorsunuz, e biz varız, yani Türkiye bunun için bir bedel ödüyor. Bu bedeli tamamen ikili düzeyde alınmış bir yaptırım kararı dolayısıyla ödüyor. Venezuela da hakeza. Yani artık ABD’ye uzun vadede çok ciddi zarar verecek bir süreç başladı.

Amerika da bir Türkiye’ye bakış açısı var, “Türkiye Amerika’ya muhtaçtır”. Onun için “biz ne istersek söyleriz Türkiye de onu yapmak zorunda çünkü bize muhtaç”. Öyle bir şey yok. Çünkü bu alanda siz, bu bölgede, Türkiye’yi kaybetme lüksüne sahip değilsiniz. Amerika’da bir yanlış algı var. “Türkiye Amerika’ya muhtaçtır. Onun için biz ne istersek söyleriz. Ve Türkiye’de onu yapmak zorunda. Çünkü bize muhtaç.” böyle bir şey yok. Ne olacak, yaptırımlar getireceksin… Sen o yaptırımlarla Türk halkının diz çökeceğini mi zannediyorsun? Türk halkı yedi düvel üzerine çöktüğü zaman Kurtuluş savaşında diz çökmemiş. Şimdi mi diz çökecek? Onun için ABD kendisine dönük bir tabancanın tetiğini çekiyor. Uzun vadede ABD’nin o bölgedeki menfaatlerine âli menfaatlerine çok büyük zarar verebilecek bir süreç başlatılıyor şu anda. Bu Kongre değişecek. Bu yönetim de değişecek. Bundan on sene sonra bambaşka bir kongre olacak bambaşka bir yönetim olacak. Ama bugün atılan yanlış adımların sonuçları ile yaşamak zorunda kalacak o yeni yönetim de yeni kongre de. Benim bütün çabam bunu engellemeye yönelik. Yani Türkiye Amerika’ya muhtaç değil. Amerika da belki Türkiye’ye muhtaç değil. Bence zaten uluslararası ilişkilere muhtaçlık ilişkisi gibi bakmamak lazım. Bizim bir dayanışma içerisinde olmamız gerekiyor. Niye? Çünkü biz aynı değerleri temsil eden ülkeleriz. O zaman bu değerleri birlikte savunacağız. Bu değerlerin dünyanın diğer bölgelerinde de geçerli kılınması için birlikte çalışacağız. Sen ne yapıyorsun? Bu değerleri seninle birlikte savunacak olan bir müttefiki kenara itiyorsun, bu değerleri ayakları altına almış bir terör örgütü ile ulusal çıkarlarını korumaktan bahsediyorsun. Buyursunlar, dediğim gibi ABD şu anda bu yaptırım kararları ile kendi kendisini vuruyor.

Hakikaten bu bölüme fazla girmek istemiyordum. Yani ABD – TR ilişkileri. Ziyadesiyle stresli bir alana girmiş oluyoruz. Ben işin doğrusu son bir soru ile kapatacağım. Gerek hasta ziyaretinde, gerek bayram namazlarında, milli bayramlarımızda… sizi sürekli bir şekilde halk ile iç içe görüyorum. Sizin özellikle bu bağlamda Tek toplum üyeleriyle vs paylaşmak istediğiniz bir anınız var mı?

Herhalde yüzlerce olmuştur ama o yüzden anıları da belki paylaşmamak da lazım zaten. Ama önemli olan biz bir milli ve manevi değerler bütünü olan toplumuz. Biz onun için bu milli, manevi değerlerin sahiplenileceği yerlerde, toplum olarak da birlikte olmak zorundayız. Ben bu toplumun bir ferdiyim. Yani hasbel kader benim bugün sıfatım büyükelçi. Yarın bir gün emekli büyükelçi olacak. Ve buradaki yani karşı karşıya geldiğimiz vatandaşların da değişik sıfatları var ama hepsinin temeline indiğimiz zaman biz bu toplumun birer parçasıyız. Türküz, elhamdulillah Müslümanız. O zaman cuma namazında camide, bayram namazında camide buluştuğumuz gibi, milli bayramlarımızda da yine nerede kutlanıyorsa orada bir araya geleceğiz, buluşacağız.

Asgari ücret için 6 formül masada! MHP Lideri Devlet Bahçeli, Ahmet Türk ile görüşecek mi? Fenerbahçe maçına atanan VAR hakemi taraftarları çılgına çevirdi
Sonraki Haber