“Siz hangi ara bu kadar şerefsiz oldunuz?” diye yazmıştım gece tarihin en şerefsiz kalkışmasının ilk saatlerinde.
Sonra düşündüm ki yanlış yazmışım, çünkü siz taen baştan şerefsizdiniz!
Siz; başkasının gördüğüyle amel edince kendini ebediyyen kurtaracağını, bir yanlış varsa bile o “başkasının” boynuna vebal olacağını düşünecek kadar çıkarcı, başkalarından türlü düzenlerle ve tehditlerle toplanmış paralarla Cennet’i satın alacağından emin olacak kadar şerefsizdiniz!
O kadar şerefsizdiniz ki; annelerinizi kandırdınız, babalarınızı kandırdınız!
Karılarınızı, kocalarınızı kandırdınız!
Çocuklarınızı kandırdınız!
Akraba, hısım, eş, dost ahbap, arkadaşlarınızı, komşularınızı kandırdınız!
Bir selama, bir tebessüme akan hangi gönül bulduysanız onları kandırdınız!
O kadar şerefsizdiniz ki; girmediğiniz libas, şekil, takmadığınız maske kalmadı!
Kandırmak için her yolu denediniz! Şeytan’ın bile şerrinden Allah’a sığınacağı, insan aklına gelmeyecek tezgahlar, oyunlar, düzenler kullandınız!
O kadar şerefsizdiniz ki; size kanmayan, sizden kuşkulanan uzak duran yahut muhalefet insanları mahvetmek için her düzenbazlığı yaptığınız gibi, sizden olmayıp da size uzaktan muhabbet besleyen insanları dahi düşman belleyip aynı tezgahları, hileleri, tuzakları onlar için de kurdunuz!
Dünyanın en aşağılık ve iğrenç hal ve zihniyetleri ifade etmek için kullanılabilecek bütün kelimeleri bile sizden iğrendirecek kadar şerefsizdiniz!
Bu milleti kandırarak topladığınız paraları bu milletin can düşmanlarına peşkeş çekecek kadar...
Bu milletin evlatlarını birbirine öldürten bütün şebekelerle işbirliği yapacak kadar...
Bu milletin Peygamber Ocağı bildiği, öyle bilmeye de devam edeceği ordusunun içine sızıp, o şerefli ordudan çaldığınız silahları, çoluk çocuk demeden silahsız sivil insanlara doğrultup ateş edecek, ettirtecek kadar şerefsizdiniz!
Öylesiniz ve kıyamete dek da öyle kalıp, bu milletin lanetiyle anılacaksınız!
Bize kanmışlığımız, kandırılmışlığımız, sizi dost bilip Hak kavramından uzaklaşmışlığımız yüzünden ettiğiniz bu şerefsizlikler de meheldir!
Şerefsizliğinizi bir ölçüde bize de bulaştırdınız!
Fakat...
Bir fark var arada!
Siz; kendi şerefsizliğinizi el rüyalarında, el cebine konulmuş akıllarla temizlediğini düşünüp, kendi faturanızı başkasına kesecek kadar şerefsizsiniz!
Biz; kandırılmışlığımızın ve Hak kavramını bir an olsun unutmuşluğumuzun cezasını kendi kendimize kesecek ve bedelini canımızla ödeyecek kadar mahcubuz!
O mahcubiyeti bir daha yaşamamak için gerekirse sokaklarda geceleyeceğiz, mermilerinize göğüs gereceğiz ve sizi ne yapıp edip maskeleriniz, oyunlarınız, sinsiliğinizle birlikte girdiğiniz delikten çıkartıp, son bir nedamet şansı için adalete teslim edeceğiz!
Dönmezseniz bu bütün iblislerin Allah’a sığınacağı alçaklık, şerefsizlik davasından, mahşere dek lanet olsun size!
Sıkacağınız her kurşuna ilk göğsümüzü siper etmezsek, başta ben olmak üzere bize de lanet olsun mahşere dek!
Hesap orada!
Elbet bir gün görüşeceğiz ve bu sefer göreceğimiz başkasının rüyası değil kendi hakikatimiz olacak!
Hodri meydan!
***
İstanbul’da köprü üzerinde öldürdüğünüz 16 yaşındaki delikanlı öz oğlum hükmünde idi. Baba Erol Olçok ise öz kardeşimden daha öz bildiğim dostumdu, canımdı. Yıllar önce insanlar biraz nefes alabilsinler diye çıktığı siyasi yol uğruna evini arabasını, bütün servetini ve mesaisini koymuştu. Sizin şerefsizliğinize karşı durup canını da koydu ortaya ve siz o cana, belki daha büluğa ermemiş oğluyla birlikte kıydınız!
Allah bilir hakikatini ama iman derecesinde kabullenirim ki, Erol ve oğlu sonsuza kadar diri kalacak!
Sizler ise; aklınızı başkasının cebine koyup el rüyasıyla kendini kurtaracağını garanti ettiğini zanneden şerefsizliğe adım attığınız gün yaşayan ölülerden olmuştunuz ve korkarım ki kıyamete dek tiksinerek lanetle anılan ölülerden olacaksınız!
Şayet nedamet ile samimi bir dönüşünüz olmazsa...