Bilgeye sormuşlar “Sevgi de çözemedi. Ne yapalım” diye, “Dozu artırın” sözleriyle karşılık vermiş.
Kimden dinlediğimi hatırlayamadığım bir söz var:
“Çiçekleri seven birinden, onları sulamasını bekleriz.”
Öyle kuru kuruya sevmek olmuyor işte. Seviyorsan sulayacaksın, gözün gibi bakacaksın, üzerine titreyeceksin, emek vereceksin.
Bundan yaklaşık 5 yıl önce evime taşındığımda en sevdiğim çiçeği yetiştirmek istemiştim. Beyaz zambaklar…
O çokbilmişler gelip, bunun olmayacağını söylediler. “Güneş ışığı şöyle gelmeli, rüzgâr böyle olmalı, öyle olmalı, böyle olmalı” dediler.
En sevdiğim ikinci çiçek yasemine karar kıldım. O da olmazmış. Öyleymiş, böyleymiş, şöyleymiş; olmazmış!
Eğer hayatta herhangi bir konuda başarı yakalayacaksanız bu mutlaka insanlara ve onların iştah kaçırmalarına rağmen olacaktır.
*
Bu bahar denemeye karar verdim. İki beyaz iki de pembe zambak aldım. Saksılarına yerleştirdim. Talimatlara uydum. Haftada iki kere suladım. Sevgi sözcükleri söyledim ve çok sevdim onları. Açmasalar da benim çiçeğimdi onlar. Bunu da baştan kabullendim.
Birkaç günlüğüne bir yere gidiyorsam zambaklarımı sulamadan çıkmadım evden. Döndüğümde de ilk onları sulamaya koştum.
İki ay önce tomurcuklandılar, sonra pek çok çiçek açtılar. Her sabah kalkıp onları selamladım, yeni açan var mı diye baktım. Hemen her sabah yeni bir çiçek katıldı aramıza.
Demek ki denemeden karar vermemek gerekiyormuş. Demek ki insanları fazla dinlememek gerekiyormuş. Demek ki çok sevdiğin bir şey, herhangi bir şey için, niyet etmen, onu gerçekten
istemen ve harekete geçmen gerekiyormuş.
“Sevdim, ektim şimdi bana çiçek ver” demekle olmuyormuş, emek vermek gerekiyormuş. Suyunu, gübresini eksik etmemek; üç beş tatlı söz söylemek; kalbinden konuşmak gerekiyormuş.
‘Al Yazmalım Selvi Boylum’ filminin finalinde söylenen “Sevgi emekti” sözü belki de tüm zamanlarda ilişkilere dair yapılmış en doğru tespitidir. Yoksa kuşku yok; İlyas, Asya’yı herkesten çok sevdi, Asya da İlyas’a deli gibi âşıktı. Ama ektiği bitkiden bir çiçek alma umudu bile olmadan, koşulsuz ona sevgisini akıtan, suyunu veren, rüzgârdan ve doludan koruyan
Cemşit’ti. Evet, sevgi emekti. Öyle bir emekti ki Samet, kendi kanını taşıdığı adama değil, Cemşit’e “Baba” demişti.
*
Yıllar yıllar önce Istranca Ormanları’nda bir ev almıştık. Pek sık gidemiyor ve ilgilenemiyordum ama benim bahçemde de komşularımdaki gibi güzel çiçekler olsun istiyordum. Çatalca’da
tavsiye edilen bir peyzaj mimarına gittik. Ben heyecanla isteklerimi sıraladım.
“Şöyle bakımı kolay, zahmet gerektirmeyen, emek istemeyen, su ihtiyacı az ama hep çiçekli olan bir bitki istiyorum. Var mı öyle bir şey” dedim.
Peyzaj mimarı yüzüme bir süre anlamsızca baktıktan sonra sakince cevap verdi.
“Var” dedi, “Ama onları biz satmıyoruz. Cansız çiçek satan dükkânlara bakacaksınız.”
Çok büyük bir ders almıştım. Yeterince istemek için sevmek, sevgi içinde emek vermek gerekiyor.
Bu gördüğünüz zambaklar benim için insanları dinlememenin ve emekle yeşeren sevginin simgesidir.
Şimdi yola çıkmadan evde oturmuş onlara damla damla su versin diye pet şişelerin dibini deliyorum ki susuz kalmasınlar.
Kuruyup dökülen yapraklarınızı temizlemek, dünyanın en zevkli hizmetkârlığı… Benim güzel, zarif, nazik zambaklarım, size minnettarım.
Seneye de yasemin ekmezsem namerdim!