İskoç arkadaşımla Taksim meydanında vedalaşıyoruz. O Havaş otobüsüne biniyor, bense bavulumu çekiştirerek bir taksi bulmaya niyet ediyorum. O an annesine aldığı hediyeyi benim çantamda unuttuğunu hatırlıyorum. Bavul hızımı azalttığından yoldan geçen bir adamın eline tutuşturup, durağa koşuyorum. Onca çabaya otobüs kalkıp gidiyor, yetişemiyorum. Sonra bavulumu emanet bıraktığım adamın yanına gidiyorum.
“Beni tanımıyorsun. Bavulunu bırakıp gittin” diyen adama hak veriyorum. Ama o da beni tanımıyor sonuçta.
“Siz de bana güvenip, bavulumu emanet aldınız ama” dediğimde hiç ummadığım bir yanıt alıyorum:
“Kızım ben hırsızım. Evleri soyuyorum.”
***
Yeni çıkan kitabım ‘Aşk Olsun’un tanıtımda davetlilerle paylaştığım, 2000 yılından kalma bir anı…
Çok şanslıyım çünkü hep hikâyesi bol biri oldum. Geçtiğim yollardan hikâyeler topladım. Yaşamın bana getirdiği tüm acayiplikleri, sürprizleri şükür ve neşeyle karşılamayı seçtim. Bu yüzden çok az şeyi yadırgarım.
Hayatı hiç kendimi sakınarak yaşamadım. Eşyalarımı hep ortada bıraktım. Yukarıdaki beni esirgedi sanıyorum, başıma kötü bir şey gelmedi.
Yaklaşık 20 gün önce bir sabah tek kulağım sağır uyandım. Zamanlama pek de iyi olmamıştı. Kitabımla ilgili yapmam gereken pek çok şey vardı. Çekilecek videolara kitaptan paragraflar okuyacaktım. Kendimi bir acayip duyarken okuyamadım.
Kendimi bile doğru dürüst duyamıyorken, The Bodrum Cup’ın İstanbul ayağında düzenlenen bir sohbette konuşmam gerekti. Beş-on dakika ancak konuşabildim. Sonra henüz piyasaya çıkmamış kitaplarımı imzaladım. Hiçbir okurun ismini tek seferde duyamadım. Kozmik şaka olmalı!
10 Karaköy Hotel’de düzenlenen sergi açılışında sanatçı Arden Oluk’un iç sesini dışarı veren gizemli ses oldum. Kozmik şaka olmalı!
İşitmeyle ilgili sıkıntı çekerken sürekli ses olmam gerekti. Sanki bununla bana bir mesaj verildi.
***
Ağır ve yorucu bir tedavi süreci başladı. Bütün hayatımı değiştiren bu süreci ayrıca yazmak istiyorum.
Ve yine çok şanslıyım ki hayatımda çok fazla sevgi hissettim. Çoğunlukla iyilerle karşılaştım. Kötü? Olmaz olur mu? Sırf iyilerin kıymetini bilelim diye kötüyü de tecrübe etmemiz sağlanır.
Bugünlerde çok sevgi hissettim. Evime gelenler, beni evine götürenler, çorba kaynatanlar, yemek yapanlar, buzdolabımı tıka basa yemekle dolduranlar… Hatta o kadar çok tıka basa doldurmuşlar ki ben tek kulak ile dolabın verdiği alarmı duymamışım. Buzdolabımı bozacak kadar seviyorlarmış beni.
Bir perakendeci yıllarca bana “Seni Ayşen Zamanpur çok seviyor. Mustafa Taviloğlu, Ümit Zaim, Turgut Toplusoy hepsi sana ‘Kızım’ diyor. Abi niye bu kadar seviyorlar seni” deyip durdu. Sonra bir gün hayatın anlamını çözmüş gibi cevabı kendi verdi:
“Çünkü sen onları çok seviyorsun. Sevgi veriyorsun insanlara.”
Haklıydı. Ben sevgisini göstermekten çekinmeyen biriyim. Hiçbir insanı ve hiçbir şeyi iş gibi de görmem. Ve beni bu hayatta en çok kalbimde sevgi hissetmek mutlu ediyor. Çok şanslıyım çünkü kalbime sevgi salan çok insanla karılaştım. Kalbimde sonsuz bir sevgi kuyusu bulmuş gibiyim. Kovamı salıp salıp yukarı çekiyorum. Ve bu muhteşem kaynak, asla tükenmiyor. Ne kadar çok çıkarırsam o kadar bereketle artıyor.
Her sabah bana Hindistan Himalayalarından pozitif enerjiler gönderen arkadaşım (Yash) var; şanslıyım. Davetime ta Edinburg’dan gelen arkadaşım (Ebru) var; şanslıyım. Gidemediğim Kaz Dağları Geyik Kampı’nda kulağım iyileşsin diye bana uzaktan Reiki yaptılar; şanslıyım.
‘Aşk Olsun’un tanıtım davetinde yaptığım kısacık konuşmada yine söylemem gereken pek çok şeyi ve yapmam gereken teşekkürleri unuttum. Hiçbir hazırlığım olmadan konuşurken sözlerimi şöyle bitirdim:
“Saygının anlayıştan, kültürden ve gelenekten gelen farklı formları olabiliyor. Saygıda kusur etmiş olabilirim ama hiçbirinize sevgide kusur etmedim.”
***
Hayat bana üzüntülerimde seçici olmayı öğretti. Ki hâlâ çok gereksiz şeylere ve kişilere de üzülebiliyorum ne yazık ki.
Öyle ya da böyle hayat sana kabullenmeyi öğretiyor. İstersen kabul etme ve yukarıya dilekçe yaz, sen bilirsin.
Her ne yaparsam yapayım, ne kadar sıkı tutarsam tutayım hayatımdan kayıp giden insanlar oldu. Ne yaparsam yapayım kendimi bir türlü sevdiremediklerim… Sebepsiz yere sevmeyenlerim… Sebepsiz yere sevenlerim… Çok istesem de bir türlü sevemediklerim… Ne kadar itersem iteyim hayatımdan bir türlü çıkaramadıklarım… Her şey olması gerektiği gibi oldu, bundan eminim.
Küçücük bir iyiliği ömrü boyunca unutmayıp, teşekkür edene de rastladım, koca koca iyilikleri hiç hatırlamayana da!
Kaşıkla verdiğini kepçeyle almaya kalkana da denk geldim, bir kaşık aldığını bir kovayla geri verene de!
Mesleğim gereği çok yükselen gördüm. Çok öyle çok ki Tanrılar katına çıktı bazıları. Düşeni de gördüm. Tanrılar katından baş aşağı devrilenleri de gördüm.
Her şey insan için. Her şeyin bir sonu var. Ve her şey bittiğinde geriye sadece sevgi kalıyor.
***
Teşekkür borcumu da ödemek istiyorum.
En başta aileme, ablam Serpil’e… Benimle yakından ilgilenen doktorlarım Hüseyin Vural’a, Hakan Ay’a, Füsun Kocaman’a. Ve adının açıklanmasını istemeyen iki doktoruma…
“Duymuyorum ben” diye aradığımda hemen kırmızı alarmla ortalığı kaldıran Leyla Tuzlalı’ya…
Tanıdığım en yüce gönüllü insanlardan biri olan Superhaber.tv’nin kurucusu Cengiz Er’e…
Son üç kitabımın tanıtımını gönülden yapan Serpil Önal Ercan’a…
Ev sahipliği için Göktuğ Özdemir’e…
Beni evladı gibi görüp, hemen her konuda ben söylemeden elini uzatan Bengü Bilik’e…
Ve bana sevgisini, ilgisini hissettiren herkese… Keşke tek tek isimlerinizi yazabilsem…
Unuttuğum, atladığım, davet edemediğim, ettiğimi sandığım herkes de beni affetsin.