Sis olarak görüyoruz ama arkasındaki gerçek bambaşka... Erken ölümlere neden olabilir

İstanbul'da son günlerde sis olarak görülen hava olayları konusunda dikkat çeken bir açıklama geldi. Endüstriyel Toksikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Engin Tutkun söz konusu hava olaylarının aslında 'smog' olarak tabir edilen olaylar olduğunu belirterek, "Bu, meteorolojik bir süreç olmakla birlikte hava kirliliği ile birleştiğinde çok sayıda sağlık sorununa yol açtığı geçmişte yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konmuş durumda" dedi.

Son günlerde Ankara ve İstanbul'da sis olarak görülen hava olayların aslında smog diye tabir edilen olgular olduğunu ifade eden Endüstriyel Toksikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Engin Tutkun, smog olayının geçmişteki bilimsel çalışmalara da konu olduğunu belirterek "Son günlerde başta Ankara ve İstanbul olmak üzere yoğun sis varlığına dair haberlerin basınımıza yansıdığını görmekteyiz. Bunun aslında sis olmayıp 'smog' olarak isimlendirilen, toplum sağlığı açısından risk oluşturan bir olgu olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Bu, meteorolojik bir süreç olmakla birlikte hava kirliliği ile birleştiğinde çok sayıda sağlık sorununa yol açtığı geçmişte yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konmuş durumda" dedi.

Bu konuda en çok bilinen örneklerin; 5 Aralık 1930'da Belçika Meuse Valley'de, 27-30 Ekim 1948'de ABD Donora kentinde, 5-9 Aralık 1952'de İngiltere Londra'da görüldüğünü hatırlatan Tutkun, "Kavramsal olarak 'smog'; sıcaklık inversiyonu (meteorolojik antisiklonik inversiyon) ile oluşan bir olay ancak toksik sanayi emisyonlarının varlığında, etkilediği alanlarda, başta solunum yolları olmak üzere sağlığı olumsuz etkilemekte. Sıcaklık inversiyonu üstteki hava tabakalarının yere yakın hava tabakalarından daha sıcak olması durumuna denir. Sıcaklık yükseldikçe azalması gerekirken artıyordur. Böyle bir durumda hava kütlesi yukarı doğru değil aşağı doğru hareket eder ve taşıdığı tüm kirleticiler insanların soluma mesafesinde yer almaya başlar. İleri yaştakiler başta olmak üzere kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), akut ve kronik bronşial astım, solunum yolu komplikasyonları ile seyreden kronik hastalığı olanlarda hastalığı şiddetlendirebildiği gibi erken ölümlere de yol açabiliyor. Bu havanın solunmasıyla birlikte sülfür dioksit, sülfirik asit dumanı, karbondioksit, karbonmonoksit, florid gazları başta olmak üzere birçok toksik kimyasala maruz kalma riski mevcut bulunuyor" ifadelerini kullandı.

"FARKINDALIĞIN ARTTIRILMASI HALK SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEM ARZ ETMEKTE"

Tutkun, smog sorununun pandemi ile yakından ilişkisi oldugunu aktararak "Bu sorunun, yaşadığımız pandemi ile de yakından ilişkisi olduğunu vurgulamak gerekiyor. 1952'de Londra'da yaşandığında aynı dönemde bir influenza epidemisi olduğu ve smog varlığının, bu epidemiden beklenen ölüm ve hastalık hızlarını çok anlamlı bir biçimde artırdığı bilimsel çalışmalarda gösterilmiş durumda. 1952'de Londra'da olan smogda 12 bin kişinin öldüğü bilimsel araştırma sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla Covid-19 pandemisinin oluşturduğu hastalık yüküne bir de bu durumun eklenmiş olmasının; olası ölüm ve hastalık hızını çok ciddi bir şekilde artıracağı; hastane başvuru sayılarında ve Acil Servis-Yoğun Bakım yatış oranlarındaki yükselişin sağlık sisteminde zorlanmalar oluşturacağından hareketle etkin önlemler alınması çok önemli hale gelmektedir" şeklinde konuştu.

"SOLUNUM KORUYUCU MASKELER KULLANMALARI ÖNERİLEBİLİR"

Prof. Dr. Tutkun; açıklamasının devamında ise şunları dile getirdi: "Sağlık Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın, hatta İçişleri ve Çalışma Bakanlıklarının, ivedilikle bu durumun yaşandığı bölgelere özel önlemler alması ve toplumun bu konuda eğitim ve farkındalığının artırılması halk sağlığı açısından önem ve öncelik arz etmektedir. Duyarlı popülasyonların ve kronik hastalığı olanlar başta olmak üzere hassas grupların sokağa çıkmaması, sağlıklı kişilerin açık havada spor yapmamaları, sokağa çıkmak zorunda kalan herkesin bu süreçte sokakta geçirecekleri süre konusunda dikkatli olması, solunum koruyucu maskeler kullanmaları önerilebilir. İlgili şehirlerde yerel yönetimlerin kalorifer ve sobaların yanma derecesi ile ilgili kararlar almaları ve duyurmaları bu sürecin daha kolay atlatılabilmesine yardımcı olacaktır. Vatandaşların kalorifer ve sobalarını sürekli ama düşük sıcaklıklarda yakmaları, araçların egzoz kirliliğinin etkisinin önlenebilmesi için mümkün olduğunca toplu taşıma kullanılması tavsiye edilebilir."

Borsa İstanbul’da 6 haftalık yükseliş dönemi bitti Oktay Uludoğan Kimdir, Ne İş Yapar? Serveti Samet Akaydin'in yeni adresi belli oldu
Sonraki Haber