Erken seçim treni kalktı. Artık, 1 Kasım istasyonuna doğru yol alıyoruz. Seçim kabinesinin nasıl şekilleneceği de ortaya çıktı. MHP ve CHP üye vermeyi kabul etmedi. HDP ve AK Parti’nin üye vereceği, bağımsızların dahil olacağı bir hükümet ile Türkiye seçim sonrası, yeni hükümet kuruluncaya kadar idare edilecek.
AK Parti’nin erken seçimden beklentisi tek başına bir iktidara ulaşmak. Sürekli kamuoyu yoklamaları yaptırıyorlar. Yaptırdıkları kamu oyu yoklamalarının neticelerine ilişkin rivayetler muhtelif. Biz, ancak açıklamayı uygun gördükleri ve buldukları şekliyle bilgi sahibi olabiliyoruz. Bu bilgiler de, amaçlarına kısmen ulaştıkları ve en azından tek başlarına bir hükümete ulaşacakları yönünde. Bununla birlikte, muhalefet kanadında da kamuoyu yoklamalarını yaptıranlar var. Bunların açıkladıkları bilgilere göre ise, AK Parti’nin beklediği veya umduğu gibi bir sonuç çıkmayacağı görülüyor.
Kehanet yapacak halimiz yok. Çıkar mı, çıkmaz mı zaten seçim dediğimiz büyük anket ile millet tarafından netleştirilecek. Bu netleşmeye kadar gönül istiyor ki, Türkiye gerçekten sorunlarının ele alındığı ve milletin de kanaatlerini buna göre ifade ettiği bir seçim dönemi yaşayalım.
Ancak, işin böyle olmayacağı daha ilk günden ortaya çıktı. Seçim sonrası belki hükümet ortağı oluruz umuduyla, muhalefet olarak sesini hiç yükseltmeyen CHP, şimdi yeniden AK Parti’nin siyasi rakibi olduğunu hatırladı, Sayın Cumhurbaşkanı’na dönerek söz söylemeye başladı. Demek ki, iktidar ortağı olmaya dair hesapları sahici imiş, bu hükümet kurulamaz, türünden Sayın Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, CHP kanadından yükselen sesler aslında birer ara gazı imiş. Hayırlısı. Siyaset meydanındaki taktik savaşlarında CHP’nin AK Parti ile barışının da bir sınırı ve sonu varmış.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın görevlendirme yapmaması ile birlikte Sayın Kılıçdaroğlu Saray’ı hatırladı, Cumhurbaşkanı’nın durumunu sorgulamaya başladı. Şayet görevlendirme yapılmış olsa, Saray kaçak olmaktan çıkacak, yeri, yurdu, muhiti tanınacak ve görevlendirme alınırken de karşılıklı pozlar verilecek idi. Yine görevlendirme yapılmış olsaydı, Sayın Cumhurbaşkanı’na yönelik her türlü çekince seslendirilmeyecek, iddialar birer birer unutulacaktı…
Görevlendirme olmayınca Fikri Sağlar’ın da milletvekili seçildiğini hatırladı Türkiye… 17/25 Aralık döneminde adı geçenlerle ilgili komisyon kurulması için önerge hazırlamış meğer sayın Sağlar…
AK Partililer ise, erken seçim için Meclis Hükümeti gerçeği ile karşı karşıya kalınca, HDP ile yanyana gelmek, görünmek zorunda kalmalarının toplum üzerindeki etkilerini azaltmak için MHP’ye ver yansın etmeye başladılar. Neymiş, HDP’li bakanların sorumlusu MHP imiş… Oysa ki, anayasa açık, 45 gün içinde hükümet kurulamaz ise böyle bir hükümet zarureti doğuyor. HDP’de parlamentoda bulunan bir parti olduğuna göre gücü nisbetinde hükümette olacak. Hükümet kurma görevi verilen isim, şayet hükümet kurmak üzere görüştüğü iki partiden birisi ile hükümeti kurmuş olsa idi bu manzara doğmayacaktı. Bunun üzerinde durmuyorlar. Neymiş, bu işin sorumlusu MHP imiş. El insaf. 45 günlük süre içinde hükümet kurmakla görevlendirilen bir tek isim var: Sayın Ahmet Davutoğlu. Kendisi AK Parti Genel Başkanıdır. Kurulamadı ve Cumhuriyet tarihinde bu sebeple ilk kez bir seçime gidilmek zorunda kalınıyorsa ilk elden müsebbibi kendisi olmak durumundadır.
Sayın Davutoğlu, CHP ve MHP ile niye koalisyon kuramadıklarını açık ve sarih bir dille topluma anlatmak zorundadır. Bilelim, böyle apar topar niye yeniden seçime gitmek zorunda kaldık. Bu işin sorumluları kim?
Öyle mugalata ile olmuyor. “Biz elimizden gelen çabayı gösterdik, karşılık bulamadık” derken nasıl bir çabadır bu? Bilmek hakkımız…
“MHP bize kamuoyu ile paylaştıkları dört şartta ısrar etti” diyor ve bunun için hükümet kurmadıklarını söylüyor Sayın Davutoğlu. Peki, bu şartlardan hangisi veya hangilerine karşısınız, niye? Lütfen bunları da bilelim ki, ona göre önümüzdeki seçimler için kararımızı verelim.
Sözgelimi, MHP’nin ileri sürdüğü Anayasa’nın ilk dört maddesinin değişmezliğine karşı mısınız?
Sözgelimi, Çözüm süreci’nin Türkiye’nin aleyhine geliştiğini, terörün bu dönemin suiistimali ile yükseldiğini ve ağlamasını engellemek için katlanılan bunca çileye rağmen anaların ağladığını kabullenmiyor musunuz?
Yolsuzlukla mücadele diye yola çıkan ve bu konuda samimiyetinden aslında şüphe edilmeyecek kadar kişisel hikayesi düzgün bir Başbakan olarak MHP’nin yolsuzlukla kararlılıkla mücadele edilmesi şartını neden kabul etmediğinize dair bizi aydınlatır mısınız?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırları içinde kalması yolunda siyasi partilerin görüş serdetme yetkisi yok mudur? Cumhuriyet tarihi boyunca eleştirilen ilk Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan mıdır? Sayın Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanlığı yapan Ahmet Necdet Sezer’i ve Abdullah Gül’ü eleştirdiği günleri unuttunuz mu? Cumhurbaşkanı’na yönelik siyasi partilerden gelen eleştiriler ne zamandan beri koalisyonları engelliyor, ne zamandan beri ülkeyi hükümetsiz bırakmayı göze alacak kadar önemli hale geliyor?
İçeride Sayın Davutoğlu ve Sayın Bahçeli arasında geçen konuşmaları bilmiyoruz. Nasıl bir konuşma çerçevesi oldu, henüz bunlar net bir şekilde yansımış değil kamuoyuna. Her iki liderin de böyle bir görüşmenin akabinde olanca nezaketleri ile meseleyi açıklama çabalarının bir sonucu olarak değerlendirdiğim bu sessizliğin bir şekilde sona ereceğini düşünüyorum.
O zaman şüphesiz ki, her şeyi anlamak daha da mümkün hale gelecek ama, olayı taktik savaşlarına indirgeyip, kurulamayan hükümetin, tamamlanamayan görevin sorumluluğunu AK Parti’nin üzerinden atma girişimini doğru bulmuyorum.
Ülke gerçekten zorda. İçinde bulunduğumuz durum artık taktik siyasetinden ziyade gerçeklere odaklanmamızı zaruri kılıyor.
Hükümet kurma görevini üstlenen Sayın Davutoğlu, zamanını kurmamak için geçirmiştir. Kurmak isteseydi, diplomasi hocası ve müzakere üstadı bir şahsiyet olarak elbette ki kurardı.
18 milletvekili eksiğini tamamlamak yerine hükümeti paylaşmayı ta ilk günden içine sindirememiştir AK Parti. İşin doğrusu budur. Şartların oluşması ile milletin AK Parti’yi tek başına iktidara taşıyacağının hesabı ile erken seçim yollarını zorlamışlardır. Netice itibariyle birinci aşamayı geçmişlerdir. İkinci aşama bakalım bu kadar zorladıkları erken seçimden tek başına bir iktidara ulaşacaklar mı?
Dost acı söyler, bu taktikler çok işe yaramıyor.