Hollanda’da yaşananlar Saraybosna’da da en çok konuşulan konuların başında geliyor. Burada yaşayan, çalışan, okuyan Türkler bir yana, Boşnaklar da Hollanda’da hükümetin Türkiye’ye karşı tavrına şaşıran yok. Bunun acı bir sebebi var;
Boşnaklar Hollanda denildiğinde önce Srebrenica’yı hatırlıyor.
Sırp Çetniklerin, iki günde 25 bin insanı katledip toplu mezarlara attığı soykırım alçaklığı, Boşnaklara göre güya BM’nin koruması altında olan Srebrenica’da Hollandalı askerlerin gözü önünde, hatta onların gözetiminde, onların yol açması ve hatta teşviki ile gerçekleşti.
Yani Hollanda; son yüzyılın en ahlaksız ve alçakça soykırımının suç ortağı.
Soykırımı yapan Çetniklerin komutanı Ratko Mladic ile sırıtarak kadeh tokuşturan Hollandalı subayların fotoğrafı her Boşnak’ın zihninde asla silinmeyecek bir ihanet belgesi olarak duruyor.
Sadece Hollanda değil, daima bu milleti bütün kirli işlerinin yamağı haline dönüştürmüş olan Almanya da, Hitler döneminden itibaren ırkçılık üzerine ustalaştırılan Hırvatları doğrudan, Sırpları ise dolaylı destekleyerek soykırımın azmettiricisi, hâmîsi ve suç ortağı olarak görülüyor. Alman destekli Hırvat toplama kamplarında öldürülen ve Austwichz’dekinden daha beter ortamda işkence edilen Boşnaklar, yaşadıkları acıların temelindeki Avrupa Faşizmi’ni çok iyi bildikleri için, Almanya ve Hollanda’nın Türkiye’ye tavrına şaşırmıyor.
Bu tavrın temel sebebini, Saraybosna kuşatmasında gönüllü milis birliğinde savaşmış bir taksi şoförü iki kelime ile anlattı:
İslâm korkusu!
“Korkuyorlar!” dedi. “Çünkü dinleri zayıfladı, nüfusları zayıfladı. İslam ise güçleniyor, Müslümanlar çoğalıyor. Bu yüzden Bulgarı, Romeni kabul ederler ama Türkleri, Boşnakları asla kabul etmezler!”
Yahudileri, alçakça ve ahlaksızca soykırıma tabi tutarak Avrupa’dan Ortadoğu’ya süren Batı; onları gibi tek milletten, tek ırktan ibaret olmayan, renk, ırk, dil gözetmeden mesajını yeryüzündeki her beşere taşıyan Müslümanların tamamını yok edip belli bir sahaya süremeyeceklerini biliyor. Bu yüzden bütün planlarını, Müslümanları kendi bulundukları bölgelerde çatıştıracak, böylece zayıflatacak ve doğrudan yahut dolaylı köle durumuna sürükleyecek bir hesapla yapıyor.
Ahmak olmayanın bu planı görmemesi mümkün değil!
Saraybosnalı taksici, tamirci, manav, bakkal, berber, hatta talebe Batı’nın bu insanlık dışını planının izlerini mermi, şarapnel ve işkence yarası olarak bedenlerinde ve gönüllerinde taşıyor.
Osmanlı tecrübesi ile Müslüman denildiğinde aklına önce ve belki sadece Türk gelen Batı Avrupa’nın geçmişte ve bugün Türkiye’ye karşı düşmanca tavrını, sosyalist dönemde partizan olarak yaşamış, İslam ile bağı ebeveyninin saç teli nisbetinde olan bazı Boşnak ailelerin çocukları dahi net bir şekilde görebiliyor.
Bunlardan biri “Türkiye’yi tabi sevmezler, çünkü çok güçlendi, o yüzden boğmak istiyorlar” dedi.
Yani oradaki teşhis ile buradaki teşhis arasında fark yok.
Fark bulmak isterseniz illâ; şunu söyleyebilirsiniz.
Boşnaklar; Avrupa’ya Avrupa’nın kendisine baktığı gibi bakmıyor, yani düşman olarak görmüyor. Soykırım uygulayan Sırp ve Hırvatlara bile düşmanlık hissi beslemiyor, böyle bir hissin uyanmasına izin vermiyor. Çünkü merhum Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç’in defalarca vurguladığı gibi; bir milletin bir millete nefret hissi barındırmasını, inandığı dinin, yani İslâm’ın yasakladığını biliyor.
Biz, yani buradaki değil oradaki Müslümanlar olarak, bu yasağı çoğu zaman unutuyoruz.
Murat Bardakçı’nın Habertürk’te yazıp, SuperHaber’de de yer verilen yazısının başlığında olduğu gibi “Gâvur, gâvurluğunu yapacak”; fakat biz onlara benzemeyeceğiz, bizi görmek istedikleri noktada, yani onların çukurunda olmayacağız.
[haber=44665]
Binlerce Boşnak öldürülür ve tecavüze uğrarken, daima “Biz savaşı ancak ahlâken kazandığımızda gerçek zafere ulaşmış olacağız!” diyen Aliya İzzetbegoviç’in Birleşmiş Milletler konuşmasında altını çizdiği “Bu savaş; ahlâksız olan ile ahlâklı olanın savaşıdır!” tesbiti, bugün Türkiye’nin maruz kaldığı Batı saldırısı için de geçerlidir.
Türkiye’nin tek mücadelesi ahlâk içindir, öyle olmalıdır.
Batı’nın ahlâksızca saldırısı altında iken yapılacak mücadelenin yöntemi, onlardan devşirilemez ve onlarla aynı olamaz!
Boşnak taksi şoförü gazi kardeşimizin de söylediği gibi; Batı Avrupa bugün ahlaksızca yöntemler kullanarak doğrudan yahut dolaylı sömürgeciliğini devam ettirmeye çalışan, bunu yapamadığı noktada çirkefleşen Alzheimer, Parkinson ve Şizofreni hastası acûzeden farksız.
Yeni bir değer üretemediği gibi, ürettiği (daha doğrusu ithal ettiği) değerleri de hızla tüketen ve posalaştıran Avrupa’nın bizi çekmeye çalıştığı kuburdan, ancak ahlâki mücadele yöntemleriyle kurtulabiliriz.
Aksi halde....
Üzgünüm Leylâ!