Şüheda'nın izinde Doğu Ekspresi yolculuğu
Gazeteci Ömer Çağlar Doğu Ekspresi yolculuğuna ilişkin tüm detayları ve izlenimlerini yazdı.
- Yataklı vagonlar aylar öncesinden tutulduğu için kendimize ancak pulman denilen koltuklu vagonlarda yer bulabildik
- Tren vagonları son derece temiz. Koltuklar, uçakların Business Class bölümündeki koltuklara çok benziyor ve onlar kadar geniş.
- Ankara - Kars arasında 53 istasyon var. Kış aylarında seyahat ediyorsanız 30’uncu istasyona kadar karanlıkta gideceksiniz demektir. Ancak Erzincan sınırlarına ulaştığınızda hava aydınlanmaya başlıyor.
- Doğu Ekspresi’nde herkesin dünyası farklı. Koltuklu vagonlarda yaşlı teyzeler, dedeler, emekli amcalar ya da ablalar yanlarından geçen kafalarında koca kulaklık, ellerinde son model telefon ya da fotoğraf makinasıyla ilginç enstantane yakalamaya çalışan gençleri şaşkın bakışlarla izliyor
- Akşamın alaca karanlığında son istasyon olan Sarıkamış’ta trenden inince, Sarıkamış’ın meşhur ayazı yüzünüzü şöyle bir yalayıp geçiyor.
- Sarıkamış’ın havası ne kadar soğuksa, insanları o kadar sıcak… Bir çayımı içmeden sizi dünyada bırakmam diyen esnafların yaşadığı Sarıkamış bizi adeta kucakladı, buradan ayrılırken gözlerimiz yaşardı, burnumuzun direği sızladı
10.01.2018
Çok uzun zamandır planladığım Doğu Ekspresi’yle tren seyahati yapma hayalimi, Sarıkamış Harekatı’nın 103’üncü yıldönümü etkinlikleri için bize de görev verilmesi sayesinde gerçekleştirmiş oldum.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ‘’Gençlik Şüheda’nın İzinde’’ temasıyla Sarıkamış’ta gerçekleştirdiği etkinliklerinin canlı yayınlarını yapacak ekibimizi uçak ve karayoluyla gönderdikten sonra yanıma teknik koordinatörümüz İhsan Çağlar’ı alarak büyük bir heyecanla Doğu Ekspresi’ne ulaşmak üzere yola çıktık. Yataklı vagonlar aylar öncesinden tutulduğu için tabii ki kendimize ancak pulman denilen koltuklu vagonlarda yer bulabildik.
Doğu Ekspresi heyecanı, Sarıkamış’ta medfun 90 bin şehidimize ulaşma heyecanıyla birleşince bir de son dakika kararıyla tren seyahatine karar verince bir takım eksikliklerle yolculuğumuza başladık. Bu eksiklikleri bir tavsiye listesi şeklinde yazmaya çalıştım ancak öncesinde ilk izlenimlerimi paylaşayım.
Doğu Ekspresi ne yazık ki bugünlerde Ankara Garı’ndan kalkmıyor. Yol yapım çalışmaları sebebiyle ilk durak Kırıkkale’nin Irmak İstasyonu… Ama siz yine de 18:00’de Ankara Garı’nda oluyorsunuz, otobüsler sizi ücretsiz olarak Irmak İstasyonu’na taşıyor.
Saat 19:00 sıralarında Irmak İstasyonu’na varmanızla gerçek Doğu Ekspresi tecrübesi de başlamış oluyor. Size ayrılan koltuklara yerleşip valizlerinizi üst taraftaki raflara koyuyorsunuz. Oldukça geniş olan bu raflar bütün malzemelerinizi alabilecek kapasitede. Eğer çok büyük valizleriniz varsa vagonlar arasında valiz koyma bölümleri de mevcut. Neyse ara ara böyle bilgiler ve önemli tüyolar vereceğimizi belirtip ilk gözlemlerimize geçelim.
Tren vagonları son derece temiz. Koltuklar, uçakların Business Class bölümündeki koltuklara çok benziyor ve onlar kadar geniş. Koltuklar arasındaki mesafe de oldukça geniş. Çok uzun boylu insanlar da rahatça seyahat edebilir. Koltuk sıraları 2 + 1 şeklinde. Tek gidiyorsanız tekli bir koltukta oturabilirsiniz mesela. Tren camları oldukça geniş. O sebeple manzarayı rahatça izleyebiliyorsunuz. Gelelim ilk tüyoya. Eğer 2 arkadaş seyahat edip arka arkaya değil de karşılıklı oturmak istiyorsanız koltuğu geri çevirebiliyorsunuz. Aynısı 2’li koltuklar için de geçerli. Onlar da geri çevrilebiliyor.
ANKARA - KARS ARASINDA 53 İSTASYON VAR
Trende birçok kolaylık ve seyahat rahatlığı düşünülmüş. Soğuk kış günlerinde de ortam sıcaklığı çok iyi. Hatta fazla sıcak. Ankara - Kars arasında 53 istasyon var. Kış aylarında seyahat ediyorsanız 30’uncu istasyona kadar karanlıkta gideceksiniz demektir. Ancak Erzincan sınırlarına ulaştığınızda hava aydınlanmaya başlıyor. Bu da manzara seyretme hayalinde olanlar için bir not olsun. Bu durumdan dolayı bana göre Kars – Ankara hattı daha zevkli. Çünkü sabah 08:00’de yolculuk başlıyor ve Sivas sınırlarına kadar yani 26’ıncı durağa kadar hava aydınlık oluyor. Bu arada hava karanlıkken de kitabınızı rahatça okuyabilirsiniz. Hem normal aydınlatma iyi, hem de tepenizde okuma ışıkları var. Bu bilgileri de verdikten sonra gelelim trenin ilk eksiğine. Trende ne yazık ki mescit olarak kullanılacak bir bölüm yok. Oysa çok kolayca yapılabilir. Bir kompartıman bayanlar, bir kompartıman da erkekler için ayrılarak 2 adet mescit bölümü oluşturulabilir.
Tren görevlileri yanlış bir bilgilendirmeyle trende koltukta oturarak namaz kılınabileceğini söylüyorlar. Bu ancak hastalık, yaşlılık, hayati tehlike gibi bazı zaruri hallerde cevaz verilen bir durumdur. Normalde ayakta ve kıbleye dönerek namaz eda edilmelidir. Kaldı ki koltukta kılınsa bile namazın farzlarından olan kıble ciheti çoğu zaman koltukların oturuş durumuna ters gelmektedir. İstanbul’daki deniz otobüsü ve vapurlarda bile mescit odalarının olduğu düşünüldüğünde bu durum trenler için büyük eksikliktir. Temennimiz çok yakın zamanda bu durumun düzeltilmesi yönündedir.
Mevcut durum için de size bir tüyo vereyim. Namaz kılmak için trenlerin en önünde bulan yük vagonu son derece müsait. Kondüktörden rica ettiğinizde mutlaka size izin veriyor. Ama yanınızda seccadeniz, bir pusula ya da telefonunuzda bir kıble uygulaması olsun. Çünkü kıble yönü trenin rotasına göre sıklıkla değişiyor. Gelelim trendeki diğer imkanlara… Trende koltuklu pulmanların yanı sıra yataklı ve kuşetli vagonları var. Yataklı 2 kişilik bir kompartıman ve içinde lavabo ve mini buzdolabı var. Kuşetli 4 yataklı bir kompartıman. Lavabo yok, buzdolabı yok. Her ikisinde de elektrik prizi var. Telefon ya da diğer cihazları şarj edebilirsiniz. Ayrıca, kuşetliler de şöyle bir durum var; mesela sadece 2 kişisiniz, fakat 4 yataklı bir kompartımandan yer aldınız. Yanınıza farklı 2 kişi daha geliyor. Eğer anlaşamazsanız o 24 saat bitmek bilmiyor. Buna çok dikkat edin. Eşinizle birlikte bu 4 yataklı bir kompartımandan 2 kişilik yer almayı düşünmeyin bile.
Doğu Ekspresi’nde bir yemek vagonu var. Çok bir şey beklemeyin ama her türlü yemek var. Çay, kahve servisi de yapıyorlar.
ERZİNCAN – SİVAS ARASINDA İNTERNET YOK
Trende her vagonun başında ve sonunda birer lavabo mevcut. Bazıları alafranga, bazıları alaturka. Oldukça rahat ve temiz. Buradaki tek sıkıntı yolculuğun ilerleyen saatlerinde bu lavabolar hijyenini kaybediyor. Bu noktada tedbir alınması çok iyi olur.
Bu yolculukta olabildiğince teknolojiden uzak durup kendinizi romantizme, muhabbete, şiire ve kitaplara kaptırmanızı tavsiye etsem de yine de o konuda biraz bilgi vereyim. Trende internet servisi yok ama yolculuğun büyük bölümünde telefonlarınızla internete girebilirsiniz. İnternet için en problemli bölüm Erzincan – Sivas arası.
Bu arada pulmanda seyahat ediyorsanız telefon şarjı biraz problem. İlk 2 pulman vagonlarında koltukların yanında telefon prizi varken, 3’üncü vagondan itibaren pulmanlarda priz yok. Bu sebeple şarj için ilk 2 vagona gidip boş olan bir koltukta bir müddet geçirmeniz gerekiyor.
Trende güvenlik sıkıntısı pek olmuyor ama yine de dikkatli olmakta fayda var. Eğer yataklı vagonlardaysanız kompartımanınızı içerden kitleyebiliyorsunuz ama dışardan kitleyemiyorsunuz. Bunun için kondüktöre rica etmeniz lazım. Eğer pulmandaysanız bütün eşyanız baş üstü raflarında ve korumasız. Burada yine bir eksikliğe dikkat çekmek istiyorum. Trenlerde bir güvenlik kamera sistemi yok. Bu tedbir olsa, yaşanan hırsızlık olaylarının önüne geçilebilir. Trendeki bir diğer ufak eksiklik de vagolarda bir bilgi ekranının olmaması. Mesela hangi duraktayız, sonraki durak neresi, kaç kilometrelik yolumuz kaldı gibi basit bilgiler veren bir ekran aslında çok iyi olur.
TRENDE HAYAT
Doğu Ekspresi’nde çok farklı hayatlar var. Aslında yolcuları 2 ana gruba ayırabiliriz. Birinci grup treni bir ulaşım aracı olarak kullanıp evine, memleketine, askere ya da hastasını ziyaret etmek için yolculuk edenler.
İkinci grup ise daha çok yataklı vagonları işgal eden herhangi bir yere gitme amacı olmayan, trene sadece fotoğraf çekmek, sosyal medyada paylaşmak ve anı yaşamak için treni kullananlardan oluşuyor. Birinci grubun sosyal medyayla işi yok. Ya ucuz olduğu için ya da memleketinden geçen tek ulaşım aracı tren olduğu için Doğu Ekspresi’ni tercih etmiş. Koltuklu vagonlarda yaşlı teyzeler, dedeler, emekli amcalar ya da ablalar yanlarından geçen kafalarında koca kulaklık, ellerinde son model telefon ya da fotoğraf makinasıyla ilginç enstantane yakalamaya çalışan gençleri şaşkın bakışlarla izliyor. Hatta bu canım insanları fotoğraflarına konu eden gençlerimiz de çok oluyor. Yani özetle Doğu Ekspresi’nde herkesin dünyası farklı. Bazılarının yüzlerinden yılların tecrübesi ve hüznü okunuyor, bazılarında ise yârine, evine, çoluğuna çocuğuna ulaşmanın sevinci… Askere giden de orda, ucuz yollu yolculuk etmek isteyen de, gece otel parası vermeden trende uyuyup sabah gideceği yere varmayı hedefleyen de orda.
Haksızlık etmeyelim, şehirli gençlerimiz de ayrı bir renk tabi. Sadece çay ve nescafenin olduğu yemek vagonunu Starbucks zannedeni mi ararsın, kondüktörden fotoğraf çektirmek için treni durdurmasını isteyene mi ararsın, yoksa kolunu pencereden uzatıp fotoğraf çektirirken telefonunu düşürüp sonra kondüktöre ağlayarak yalvarıp trenin geri gitmesini isteyenimi ararsın her türlüsü var Doğu Ekspresi’nde.
Bu gençler kondüktörlerin tatlı belası. Kondüktörlerin gözleri her an onların üzerinde. Aman başlarına bir şey gelmesin diye bu internet fenomenlerini sıkı gözlem altında tutuyorlar.
KONDÜKTÖRLER DÜNYA TATLISI
Söz kondüktörlerden açılmışken biraz da onlardan bahsedelim. Hepsi dünya tatlısı insanlar. Selahattin abi, Nazım abi, Ömer abi, Yasin abi, temizlikten sorumlu Nabi ve diğerleri hepsi babacan, tatlı dilli ve hoşgörülü. Hele bir ‘’gardaşş çayımız var, içermişin?’’ demeleri yok mu insanın içini eritiyor. 55 – 60 yaşlarında her biri yılların tecrübesi. Kime nasıl davranacaklarını, kiminle nasıl konuşacaklarını biliyorlar. Hepsi insan sarrafı. Derdi olanın derdini, sıkıntısını bir bakışta anlıyorlar. Onlara muamele başka oluyor tabi. Gençlerin de dilinden anlıyorlar. Müsamaha da gösteriyorlar icabınca. Hiçbirinin fotoğraf talebini de kırmıyorlar. Her durağa varmadan önce onların sesi duyuluyor. Mesela, ‘’Şarkışla’da inecek kalmasınnn’’ diye bir ses duyuyorsunuz. Bakıyor ki inen yok. Bu sefer uyuklayan bir yolcunun yanına geliyor, ‘’Gardaşş’ sen Şarkışla’da inmeyecekmiydin?’’ diye şöyle hafif bir sarsalıyor. Uyku sersemliğindeki arkadaş fişek gibi doğrulup telaşla ‘’he ya burada inecektim, geç mi kaldım?’’ diye endişeli gözlerle etrafına bakıyor. Kondüktör ‘’hadi acele et, tren seni bekliyor’’ diye hafif fırçalayıp adamı yolcu ediyor. Sonra hafiften gülümseyip ‘’yav adamı uyandırmasak soluğu Erzincan’da alacaktı’’ diyor.
Doğu Ekspresi seyahatinde ister istemez hafif melankolik ve romantik bir hal alıyorsunuz. Penceredeki manzaraya dalmışken hızla geçen ağaçlar, dağlar, tepeler sanki hayatınızın bir karesiymiş gibi geliyor size. Her kareye bir hatıra koyuyor, peşine bir başkasını ekliyorsunuz. Bazen öylesine derinlere gidiyorsunuz ki, kafeteryanın seyyar elemanının ‘’abi çay içer misin?’’ sorusuyla birden irkilip kendinize geliyorsunuz. Bir çay alıp karlı dağlara bakarken içinden bir şiir patlatıyorsun ve İsmet Özel’in o güzel dizeleri ağzından dökülüveriyor;
trende öğrenilen trende kalacak
indiklerinde üç türlü ölüm
boşaltmış olacak kompartımanları
trenli hayatların bir gereği bu
trenin bütün yolcularına ölüm
iltimas olsun diye
bir kalkış noktası hediye ederek
her birini tek tek
üç tarzda uğurluyor
durulan her istasyonda onları
Şair olmak böyle bir şey herhalde, yukarda bir ton lafla anlatmaya çalıştığımızı İsmet Özel birkaç dizeyle özetleyiveriyor.
Aşklar ve özlemler de depreşiyor trenin penceresinde. Bir hüzün çöküveriyor insanın içine aynen şair Haydar Ergülen’in dediği gibi;
o bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!
aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin
o bir dile sığınmıştı, sözü içinde
yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde
ben eski kalmıştım, senin içinde
oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni!
düşü geçtik, kendine bakabilirsin
o bir bende kırılmıştı, hayli içimde
ıssız otağ kurulmuştu, canım içinde
oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni!
kimi geçtik, kimseye sorabilirsin
Saatler akşama yaklaştığında Nazım abinin o gevrek sesini duyuyorum, tekrar ‘’gardaşş taze çay yaptım, gel içek…’’ diyor. Gidiyoruz çayımızı içerken o anlatıyor biz dinliyoruz. Dertleri, tatlı anılar yanımızda vızır vızır geçen elektrik direkleri gibi birbirini izliyor. Bin bir zorlukla okutulan çocuklar, sonra evlilik sonra gurbet, torunların hasreti, Nazım abi anlatıyor biz kah gülüyor, kah üzülüyoruz.
Şimdi Horasan’a yaklaşıyoruz, ‘’birazdan ezanın sesini duyarsın’’ diyor Nazım abi. Dediği gibi vakit giriyor, kalkıp namazı kılıyoruz.
SARIKAMIŞ’IN AYAZI YÜZÜZÜ YALIYOR
Sonra biraz uykum gelir gibi oluyor. Dalıp gidiyorum belli belirsiz görünen köy ışıklarına bakarken, yine kondüktörün ‘’Sarıkamış kalmasınn’’ sesiyle uyanıyorum. Ortalık karanlık. İniyoruz trenden. Sarıkamış’ın o meşhur ayazı şöyle bir yalıyor yüzümüzü. Her yer kar, buz. Üç beş araba yolcu karşılamaya gelmiş, onlar da yolcularını alıp hemen gözden kayboluyor. Kalıyoruz bir başımıza. Sonra bir bakıyorum yaşlı bir amca var ilerde o da istasyondan aşağı doğru yürüyor. Yanına yaklaşıp ‘’amca Sarıkamış merkeze nasıl gideriz? Bir taksi falan yok mudur?’’ diyorum.
Şöyle yüzüme sertçe bakıp ‘’Haramdır burdan taksiye verilecek para, iki dakikalık yol, yürüyeceğiz. Taksi de neymiş’’ diyor.
Peki deyip peşine takılıyoruz. Bu arada İhsan abim amca ismin ne, nerden geliyorsun diye soruyor. ‘’Adım Hayrettin, Kayseri’den geliyorum aslen Sarıkamışlı’yım 80 yaşındayım, gardaşım hastanede yatir. Onu ziyarete geldim’’ diyor.
Kaç çocuk var diyoruz, ‘’6 erkek, 3 gız toplam 9 çocuk var. Daha da olurdu da yaşlandık yavv ‘’diyor gülerek. Hayrettin abiyle tam yarım saat yürüyüp Sarıkamış merkeze geliyoruz. Vedalaşıp ayrılıyoruz. Bizi Sarıkamış merkezde meşaleler karşılıyor. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar toplanmış, ellerinde meşale, dillerinde salavat 103’üncü yılında Sarıkamış şehitlerini anıyorlar. Bir kez daha şükrediyoruz bu vatanın şehitlerini unutmayan evlatlara sahip olduğuna.
SARIKAMIŞ BİZİ KUCAKLADI
Ertesi sabah işimiz çok. Hemen Sarıkamış Öğretmenevi’ne geçip dinlenmeye çekiliyoruz. Öğretmenevi personeli o kadar yardımsever ve dost canlısı ki, Sarıkamış’ın havası kadar halkının da ne kadar temiz olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Özellikle resepsiyondaki Fevzi bey, benzeri az görülür bir insan.
Başta dediğimiz gibi, Şüheda’nın izindeyiz. Biz Şüheda’nın izindeyiz ama Sarıkamış halkı da binlerce kilometre uzaktan şehitleri anmak için gelen bizlere hizmet için adeta yarış halinde. Burada İlçe Milli Eğitim çalışanı Yaşar kardeşimizden bahsetmeden geçemeyeceğim. Gece gündüz demeden beni ve ekibimi yayın noktalarına taşıdı. Ne zaman ‘’yoruldun Yaşar abi’’ desem cevabı ‘’bizde düstur, hizmet edene hizmet edilirdir, ne zaman isterseniz emrinizdeyim’’ oldu. Allah-ü Teala ondan razı olsun.
İlk durağımız Sarıkamış Kayak Pisti yakınına yapılan şehitlerin buzdan heykelleri oldu. Gerçekten özenle yapılmış bir anıt. Ardından TRT1’in en önemli yapımlarından Pelin Çift hanımın sunduğu Gündem Ötesi – Sarıkamış Özel programının canlı yayınını gerçekleştirdik. Gerçekten Sarıkamış ruhuna uygun harika bir program oldu.
Ertesi gün benim için en anlamlı günlerden biriydi. Anadolu’nun dört bir yanından gelen binlerce insan sabahın erken saatlerinden itibaren Sarıkamış Şehitler Tepesi’nde buluşup salavatlar eşliğinde şehit dedelerini ziyaret ettiler.
Binlerce insan buradaki buluşmanın ardından ellerinde bayraklar, ağızlarında salavatlarla bundan 103 yıl önce vatan savunması için gelip Allah-ü Ekber Dağları’nda şehit olan dedelerinin izinden 5 kilometrelik yolu yürüdüler. Bu yol üzerinde kar kamuflajıyla nöbet tutan askerlerimiz göğsümüzü kabarttı. O kutlu yolda askerlerimize sarılanlardan tutun, hatıra fotoğrafı çektirenlere, gözyaşı dökenlerden ellerini açıp dua edenlere kadar her türlü manzarayı görmeniz mümkündü. Öylesine büyük bir duygu seli vardı ki, dağdaki -20 derece soğuğu hisseden hiç kimse yoktu desek yeridir.
Yol üstünde yürüyenlere çay ikram etmeye çalışan Sarıkamış’ın o yüce insanlarını da unutmamak lazım. Hele bir İbrahim Yıldız abiyle karşılaştık ki kendisinin sözleri bizi gözyaşlarına boğdu. İbrahim abimiz bir bakkal. Selam verip dükkanına girdik. Önce selamımızı almadı. Şöyle dikkatlice bakınca dudaklarının kıpırdadığını, bir şeyler okuduğunu anladım. Biraz bekledikten sonra selamımızı aldı İbrahim abi ve ‘’biraz meşguldüm kusura bakmayın’’ dedi.
‘’Ne kusuru, bize de dua et, bize şuradan 2 şişe su verirsen hemen gidelim’’ dedim, ‘’yok olmaz. Veremem’’ dedi. Şaşkın bakışlarımızı görünce ‘’önce bir çayımızı içeceksiniz. Sonra nereye giderseniz gidin’’ dedi. İbrahim abi etme acelemiz var dediysek de dinletemedik. ‘’Siz binlerce kilometre öteden 90 bin şehidimize bir Fatiha okumak için gelmişsiniz, biz size bir bardak çay ikram edemeyeceğiz öyle mi?’’ dedi. Sözün bittiği yer işte burası oldu. Duygular coştu, gözyaşları sel oldu.
Sarıkamış, böyle güzel insanları, tatlı hatıralarıyla gönlümüzde çok nadide bir yere sahip oldu. Ayrılmak zor oldu ama saat 08:00’de kalan Doğu Ekspresi’ni de kaçırmamak lazımdı. Tatlı hatırlarla Sarıkamış’a veda ettik.