‘Yaratandan ötürü yaratılanı sevmek’ Türk toplumunun en ulvi hasletlerinden birisidir. Bu hasletin sırrı ise muhakkak ki 1400 yıl önce gelen seste gizlidir. Hamdolsun o günden bu yana Müslüman Türk çocukları olarak herkesi sevdik. Herkese her asır ve her vakit insaniyetperverler olarak saygı gösterip itibar ettik. Ta ki çizmeyi aşmalarına değin. İşte o zaman sille atmasını da bildik. “Osmanlı Tokadı” biraz da bu durumdan kinaye olsa gerekir.
Türk'ün insaniyetperverliği asırlardır devam etmektedir. Onun bu hasleti kültürünün temel unsurlarından birisi haline gelmiştir. Varlıkta da yoklukta da, dün olduğu gibi bugün de bu adet ve bu gelenek üzere olmayı Türk milleti ve idarecileri kendilerine şiar edinmişlerdir.
Bugün bütün dünyanın maruz kaldığı malum felaket Türk'ün söz konusu hasletini bir kez daha harekete geçirmiştir. En üst düzeydekiler vesilesiyle Türk'ün gönül zenginliğinin tezahürlerine bütün dünya şahit olmuştur. En az 69 ülke Türkiye’den yardım talebinde bulunmak zorunda kalmış ve Türkiye, dünyanın yarısına ihsan ve ikramda bulunmuştur.
Dünkü Türkiye’nin de bugünkünden farkı yoktu. Dün de en üst makamlardakiler dünyanın imdadına koşmayı insani bir vazife olarak görmüşlerdi. Adı “Kızıl”a da çıksa, “Kan İçici” de konsa yahu daha düzeysiz sıfatlarla da anılsa Sultan II. Abdülhamid bütünüyle insaniyetperver biriydi.
1891 yılı Mayısında The Democratic Press, Ravenna’da çıkan ve onu tarif ve tavsif eden bir yazıda deniyordu ki:
Şahsen o fazlası ile hayırsever ve iyi kalpli biridir. Gün geçmez ki o, milliyet ve inanç ayırımı yapmaksızın, tebaasından sıkıntıda bulunanların ıstıraplarını hafifletmek için kendi kesesinden büyük meblağlarla onlara katkıda bulunmasın.
Mevlevi Rafiuddin Ahmed de bu noktada The Democratic Press, Ravenna’yı teyit etmekte ve Sultan adına şu şahadette bulunmaktaydı:
Dahası, hayır işini kendi dininin fakir ve muhtaçları ile sınırlamaz, ancak Kur’an'ın emirleri dâhilinde, dini inançlarına bakmaksızın hak edenlere yardımcı olur. Şeyhülislam ondan bir hediye alırsa, Rum ve Ermeni patrikleri de Sultan’ın ihsanlarına nail olurlar.
Sultan Abdülhamid’in yardımseverliğinin şahidi olan bir başka isim ise İstanbul Amerikan Büyükelçisi Oscar S. Straus olmuştur.
Straus, 1909 Nisanında New York Times gazetesinde kaleme aldığı yazısında Sultan’ın yardımseverlik cephesini şöyle ifade etmiştir:
Size onun yardım etmedeki samimiyeti konusunda, evimin bacası ateş alıp yanmaya başladığında, bu durumdan daha ben bile haberdar değilken, onun yaverlerinden birini bana göndererek yardım etme teklifinde bulunmasından daha iyi bir örnek veremem.
Sultan’ın kendi cebinden yaptığı cömertliklerin bir başka şahidi ise T. D'apery’dir. O da Sultan hakkında;
Yoksulların ve çaresizlere yardımda bulunmak üzere kendi kesesinden cömertçe para verir diye beyan etmiştir.
Oscar S. Straus, Sultan’ın ABD’de yaşanan sel felaketi için yaptığı yardımdan bahsederken:
Onun alakadar olması için hiçbir şeyin önemsiz olmadığından eminim.
O, imparatorluğunun talihsizliklerinin yakinen farkındaydı. Onun ilgisini ferdi musibetlere dair verilen bilgilerden daha fazla çeken hiçbir şey yoktur.
Her ne zaman fakirlerin ıstırabına sebebiyet verecek bir kaza veya salgın vuku bulsa, sunulan ilk ferahlatıcı yardımlardan biri Sultan'ın kendi cebinden gönderilenler olurdu. Pennsylvania'da Johnstown'da yaşanan sel felaketini duyduğunda, hemen bana adam gönderip, katkısının kabul edilebilir olmasını rica etti. Ben de onun adına ABD Dışişleri Bakanlığı’na 100 Dolar ilettim. Johnstown kurbanlarının yararına yapmış olduğu bu yardım onun kişisel hesabından verilmişti.
diye belirtmişti.
Sultan Abdülhamid bir taraftan “Sadaka Çarşısı”nda çıkan yangından dolayı can ve mal kaybına uğrayan aileler için duyduğu üzüntü ve geçmiş olsun dileklerini Fransa Başkanı Félix Faure'ye iletirken diğer taraftan ise Hindsitan’da yaşanan kıtlık dolayısıyla bir komisyon kurulması talimatını vermiş yardım toplanmasını istemişti.
Batı’da gaddar ve zalim olarak anılan ve müstebit olmakla suçlanan Abdülhamid’in yine Batı kaynaklarında hayırsever olarak anılması hakikaten ilginçtir. Zalim denilen Sultan ihtiyaç sahiplerine yardım etmiş ve onların hayat bulmalarını sağlamaya çalışmıştı. Kendi cebinden olmak üzere yılda yaklaşık 200.000 Doları hayır işleri için sarf etmekten kaçınmamıştı. Yardım ettikleri yerler ve kişiler ise genel olarak hastaneler, okullar ve insanlardı. Sadece Türk insanına ve teşkilatlarına değil, Ermeni, Rum ve Yahudiler tarafından İstanbul ve İzmir’de işletilen okullar da yardım alan kuruluşların başında gelmekteydi.