Hayır, hayır siyaset yazmayacağım. Siyaseti başkaları yazsın. Ben daha önemsiz konuları yazıyorum. Tek gayem de insanı anlamak oldu bu hayatta. Kimi zaman yalnız kalarak, kimi zaman hayal kırıklığı yaşayarak, kimi zaman küserek, kimi zaman iyiliğine hayret ederek insana bakıyorum. Hem her şeyi çözmüş gibi hissediyorum kendimi hem de hiçbir şey anlamıyorum. Sanırım ölene dek sürecek çelişkilerim.
2011 yılı… Hürriyet Gazetesi ekonomi servisinde çalışıyordum. 15 mart günü Suriye’nin güneyindeki Dera’da Esad karşıtı bir gösteri oldu. O göstericilere ateş açıldı. Kimin açtığı hâlâ muamma… Sonra Halep dahil diğer şehirlerde muhalifler gösterilere başladı. O günlerde konuştuğum hiç kimse iç savaşa ihtimal vermiyordu.
Suriyeli Ammar Nashef ve Ramez Azzouz 2010 yılında ortak ANCO isimli şirketini kurarak, Penti’nin Suriye ve Suudi Arabistan başta Ortadoğu’da mağazalarını açmaya başlamıştı. 2010 yılında tanışıp röportaj yaptığım bu iki iş insanını telefonda aradığımda, tüm dünya basınında çıkan habere şaşırdıklarını, ülkede kaos olmadığını söylemişlerdi bana. Aradan bir yıl geçmişti ki bu iş insanları açtıkları mağazaları da kapatarak ailelerini Türkiye’ye kaçırmak zorunda kaldı.
İngilizce “Fake it to make it” diye bir ifade vardır. Olmasını istediğin şeyi, önce öyleymiş numarası yaparak gerçekleştirmek anlamına gelir. Bana Suriye Savaşı hep bu sözü hatırlatır. Başta yapılan karışıklık ve çatışma numarası tutmuş, ülkede gerçekten savaş çıkmıştır. Üstelik buna iç savaş demek bana göre haksızlıktır. Tüm dünyanın gelip burnunu soktuğu bir savaş olmuştur bu.
Ben işin siyasi yanını, o haklıydı, şu haksızdı her şeyi bir kenara bırakıp bakıyorum ve gördüğüm manzaradan korkuyorum. İnsanın bu denli kötü olabilmesi beni dehşete düşürüyor. Suriye, insanın kötülüğünü yüzümüze ayna tutarak gösteriyor. Bazen “Tanrı insana nasıl tahammül edebiliyor” diye düşünürken buluyorum kendimi.
Suriye’de hem tepişen filleri ve ezilen çimenleri gördük, hem alabildiğine psikopat ve sosyopatların çeşitli guruplara katılarak insan katlettiğini, işkence ittiğini. IŞİD’e katılan kimi caniler Müslüman bile değildi. Sırf insan öldürme imkanı var diye onca yolu kat edip, Suriye’ye gitmişlerdi. Sözüm ona cihatçıların cariyesi olmaya gönüllü ne çok İngiliz, Fransız, Amerikalı kadın gördük. Kimi ileri devletlerin yeni silah sanayi ürünlerini test ettiklerine de şahitlik ettik, birbiriyle didişenlerin güç savaşlarını zavallı Suriyeliler üzerinden yaptıklarını da. Geçtiğimiz Şubat sonu, Rus bir yetkili Suriye’de 200 yeni siyah denediklerini açıklamıştı. Suriye savaşını ilk günden yakinen takip eden bir uzman, Doğu Türkistan’dan Suriye’ye giden 5.000 cihatçıya karşılık Çin’in 10.000 savaşçı gönderdiğini anlattı. Kendi iç meselelerini bile bu zavallı ülke üzerinden sürdüren dünyanın yeni süper gücü Çin!
Bu ülkede olup bitenleri bizim entrika içi entrika üreten dizi senaristlerimiz bile çözemez zannediyorum. Örneğin Türk tankına bir füze isabet ediyor. Anlıyoruz ki füze müttefikimiz Rusya’ya ait. Sonra anlıyoruz ki Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasını istemeyen güçler, Balkanlar’dan Rus füzesi temin edip teröristlere vermiş. Amerika’nın benzer taktikte Afganistan’da Rusları nasıl yendiğini ‘Charlie Wilson’ın Savaşı’ filmi gayet güzel anlatır. Kurgu değil, bire bir yaşanan savaşı anlatır film. Bu filmi beğenirseniz ‘Sessiz Amerikalı’yı da izlemenizi öneririm. Bu kez Amerika’nın Vietnam’daki numaralarına hazırlayın kendinizi.
Suriye’de son birkaç günde olup bitenlere bakalım. Humus kenti yakınlarındaki hava üssüne füzeyle saldırıldı. Rusya’nın açıklaması saldırıyı yapanın İsrail olduğu yönünde. Son olarak da Duma’da kimyasal silah kullanıldığı iddiası var. Oradan gelen fotoğraflar yürek parçalayıcı gerçekten.
Şimdi çok iyi bildiğimiz bir sahneyi tekrar izleyelim diye Birleşmiş Milletler’de şova başladılar. Irak’a kitle imha silahları üretildiği iddiasıyla başlayan işgalin neredeyse dejavusu… Birkaç hafta önce Suriye’den çıkacaklarını, sonra Suudilerden para alırsa kalacaklarını açıklayan Trump’ın, şimdi tekrar Suriye’ye müdahaleden söz etmesi…
2003 yılı başında New York’ta kaldığım otelin lobisinde sohbet ettiğim sıradan Amerikalılara olası Irak müdahalesini sormuştum. “Devletimiz en iyisini bilir. Bizden daha iyi bilirler” yanıtını almıştım. Ortalama Amerikalıların nasıl bu kadar cahil ve ilgisiz olduğuna bir kez daha hayret etmiştim. Amerikan idealizmini sürdürmek için siyaset eliyle, bilinçli olarak yaratılan bu kitle en son gidip kendileri gibi bir adamı başkan olarak seçti. Bence sonuç şaşırtıcı değildi. Karmaya inanırım. Her eyleminizin bir sonucu olacaktır.
Bu satırları yazarken, Güney Kıbrıs’tan Suriye’ye ilerleyen Amerikan operasyon gemisini Rus uçaklarının taciz ettiğini öğreniyorum.
Suriye’den çıkacağını söyleyen Trump’ı orada tutabilmek için yapılmış bir hamle gibi duruyor Duma’daki saldırı. Bize verilen farklı bilgilere bakarsak Duma’da neler olduğunu bilmiyoruz. Saldırı oldu evet ama kim yaptı? Kimyasal silah kullanıldı mı? Kim kullandı? Saldırıyı yapanlar kime hizmet ediyor? Kime hizmet ettiğini sanırken aslında kime hizmet ediyor?
O haklı, bu haksız, şu güçlü, bu zayıf tartışmalarından çıkıp Suriye’de insanlığın komple yüzüne baktığımda güzel hiçbir şey görmüyorum. Elime megafon alıp, oradaki herkese “Dışarı!!!! Hepiniz! Hepiniz dışarı” diye bağırmak istiyorum.
ÇÜNKÜ:
Savaşta tamı tamına 7 yıl geride kaldı.
511 bin insan öldü. (Ölümlerin yüzde 85’ine Esad ve müttefiklerinin neden olduğunu Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi açıkladı.)
Ölen 160 bin insanın kimliği tespit edilemedi.
6.1 milyon insan evini terk etmek zorunda kaldı.
5.6 milyon kişiyi bölgedeki komşu ülkelere sığındı.
Suriye içindeki sivil halkın içinde bulunduğu koşullar hiç olmadığı kadar kötü ve halkın yüzde 69’u aşırı yoksulluğun pençesinde mücadele ediyor.