Suriye’ye ilişkin siyasi çözüm sürecinin başarısı için ne gerekli?
Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Nasr el-Hariri, ülkedeki siyasi çözüm sürecinin nasıl başarılı olabileceğine ilişkin önemli bir makale kaleme aldı.
İşte Nasr el-Hariri'nin kaleminden önemli tespitler;
Suriye halkı, gerek her gün bombardımanlara maruz kalarak, gerekse milyonlar halinde tehcir edilerek Esed rejimi tarafından bugününe ve geleceğine kurulan hegemonyanın bedelini ödemeye devam ediyor.
Rejim kontrolündeki bölgelerde açlık, tutuklanma korkusu, işkence ve hastalık kol gezerken, bunun bedelini de yine rejim kontrolünde yaşamak zorunda bırakılan Suriye halkı ödüyor.
Siyasi çözüm süreci, Suriye açısından siyasi, iktisadi, insani, toplumsal, yasal ve uluslararası bir güvenlik gerekliliğidir. Tersten okursak, siyasi sürecin sürekli yokuşa sürülerek atıl bırakılması, sözü geçen bu alanların hepsinde sürekli ağırlaşan bir bedeli de beraberinde getirecektir.
Uluslararası toplum, söz konusu Suriye olunca adeta yok hükmüne gelmektedir.Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve bütün müesseseleriyle BM, 10 yıldır her türlü savaş suçlarını işleyen, yaklaşık yarım milyon insanı katleden ve Suriye nüfusunun yarısını tehcir eden Esed rejimine karşı somut bir adım atmaktan aciz kalmıştır.
Suriyeliler bugün, “Uluslararası toplumun harekete geçmesi için Esed rejiminin aşması gereken suç sınırı nedir?” diye sormaktadır.
Diktatör rejim
Esed rejimi bugüne kadar uluslararası güçlerin harekete geçmesini gerektirecek suçlar işlemedi mi? Bunun için daha ne kadar kan akmalıdır? Kaç milyon insan öldürülmeli ve kaç milyon insan daha tehcir edilmelidir? Uluslararası toplumun “artık yeter” demesi için Suriye’deki bu zulüm, yıkım ve katliam daha kaç yıl sürmelidir?
Dünya, bu diktatör rejimle yarım asır daha yaşamaya hazır mı? Dünya, böyle bir rejimin yarım asır iktidarda kalmasının ne manaya geldiğini ve sebep olduğu felaketleri idrak edebiliyor mu?
Maalesef ki bu soruların cevabı yok. Ancak, dünya barışı ve güvenliğini sağlama misyonunu üzerine alan BM, hiç şüphesiz Suriye meselesinde de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Bu kapsamda BM’den beklenen şey; Suriye’deki siyasi çözüm sürecini desteklemeyi önceliği olarak kabul etmesi ve gerek etkili uluslararası güçlere gerekse Suriye’deki taraflara sorumluluklarını hatırlatmasıdır.
Şüphesiz Esed rejiminin işlediği savaş suçlarında pay sahibi olanlar, tavırlarını gönüllü bir şekilde değiştirmeyecektir. Suçlular, ahlaki vaazları dinleyerek suçlarına son vermeyecektir. Onları bundan vazgeçirmenin tek yolu kanunların gücüdür.
Bugün ise BM için bu suçları izlemeye devam etmenin yasal bir özrü bulunmamaktadır. Uluslararası kanunlar, BM’nin mevcut atıl durumundan çıkması için gerekli imkanları sağlamaktadır. Uluslararası toplumun harekete geçmesi için gerekli yasal zemin, 2118 ve 2254 sayılı BMGK kararlarında mevcuttur.
Bu kararlar, Esed rejimini Suriye’de siyasi geçişle sonuçlanacak bir siyasi çözüm sürecine katılmaya mecbur bırakmayı ön görmektedir. Bu noktada, 2118 sayılı kararın Esed rejiminin kimyasal silah kullanımıyla ilgili uluslararası kararları ihlal etmesi halinde, rejime karşı BM bildirgesinin 7. Maddesi çerçevesinde harekete geçilmesini ön gördüğünü hatırlamalıyız. Rejimin Şam yakınlarındaki Doğu Guta bölgesinde 21 Ağustos 2013’te işlediği kimyasal katliamın 7. Yıldönümünü yaşadığımız bugünlerde bu hakikati bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
BM, 2118 sayılı kararın 21’inci maddesinde, kimyasal silahların başka bir yere nakledilmesi ya da Suriye’de herhangi bir tarafın bu silahları kullanmasını da ihlal olarak nitelemiştir. Dolayısıyla böyle bir durumda da BM bildirgesinin 7’inci maddesi işletilmelidir.
Bu konunun gerçekten göz önünde kalması için BMGK’ya, Uluslararası Kimyasal Silahları Yasaklama Komitesi’nin (OPCW) geçtiğimiz Nisan ayında yayımladığı raporu hatırlatmalıyız. Zira raporda, Esed rejimine bağlı kuvvetlerin Mart 2017’de Hama’nın kuzeyindeki el-Lattamine beldesine yönelik düzenlediği bombardımanlarda kimyasal sarin gazı kullandığı teyit edilmiştir.
Kesinlikle BMGK’ya bu raporu hatırlatmamız gerekiyor. Çünkü BM’nin Arapça sayfasında ne bu rapor ne de bu rapora ilişkin herhangi bir haber tercümesi yer almamıştır. Sitede rapora herhangi bir referans dahi verilmemiştir. Tabii ki burada 8 Nisan 2020 tarihinde el-Lattamine beldesini hedef alan kimyasal saldırıdan Esed rejimini sorumlu tutan rapordan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu durum BM’nin ciddiyeti hakkında tehlikeli şüphelere sebep olmaktadır. Bu yüzden BMGK’ya her gün ve her an bu raporu hatırlatmak üzerimizdeki bir sorumluluk haline geliyor.
Uluslararası iklim
Yukarıda bahsettiğimiz veriler, Cenevre’de gerçekleştirilecek Anayasa Komitesi çalışmalarında mutlaka gündemde olmalıdır. Uluslararası iklim, masadaki taraflara seçeneklerinin sınırlı olduğunu idrak ettirmeli ve onları adil çözümlere sıkı sıkıya bağlanarak bundan başka alternatiflerin zor ve karanlık olduğunu bilmeye yöneltmelidir.
Anayasa Komitesi, Suriye’deki siyasi çözüm kapılarından sadece birisidir. İşini tam olarak yerine getirmesini sağlamak ve Esed rejiminin engeller çıkarmasının önüne geçmek için uluslararası toplumun tam desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Hepimiz komite görüşmelerinin dış etkenlerden etkilenmemesini ve tarafların başarıya ulaşmak için üzerine düşeni yapmasını umut ediyoruz.
Bizler, Anayasa Komitesi çalışma takvimine olduğu gibi uyuyoruz. Ancak bununla beraber rejimin kötü niyetinden de hiçbir şüphemiz yoktur. Rejimin komiteyi engellemek için gerek sahada, gerekse temsilcileri aracılığıyla masadaki tüm fırsatları kullanacağını tahmin ediyoruz. İşte bu noktada BM’nin üstlendiği gözlemci rolü devreye girmeli ve Esed rejiminin süreci manipüle ederek sonuçlarından kaçmasına izin vermemelidir.
Uluslararası kararlar
Suriye muhalefeti, bütün imkanları ve kurumlarıyla Suriye’de bir siyasi geçiş sürecine hazırdır. Muhalefet, uluslararası kararlar çerçevesindeki siyasi çözüm sürecinin ilkelerine de tam olarak bağlıdır. Müzakereler için herhangi bir ön şart ileri sürmemekle birlikte, Esed rejiminin bekasının reddedilmesi hususunda halk desteğine de sahiptir. Yaşanan gelişmeler, Suriye halkının seçtiği yolu ve direnişini sürdürmeye güç yetirebildiğini göstermiştir. Buna karşılık rejim ise sahada gerçek bir ilerleyiş kaydetmekten aciz kalmıştır. Esed rejimi, işgalci Rusya ve İran’a bağlı mezhepçi militanların bütün stratejisi, sivil yerleşim alanlarında katliam ve savaş suçları işlemekten ibarettir.
Bütün taraflar, Suriye Milli Ordusu (SMO) ve bileşenlerinin herhangi bir ateşkesi ya da anlaşmayı ihlal etmeye kalkışmadığını ve muhalefet açısından siyasi çözüm seçeneğinin hala kaim olduğunu bilmektedir. Zira muhalefet, Suriye halkının haklarını geri almak ve devrimin hedeflerini gerçekleştirmek için siyasi çözüm yolunu seçmiştir.
Esed rejiminin askeri seçenekteki ısrarının SMO’nun kahramanca direnişiyle karşılaşmasından doğan çıkmaz, uzun süren mücadelesinde arzuladığı şerefli hedeflere ulaşması için uluslararası toplumun Suriye halkının yanında olmasını gerekmektedir. Böylelikle Suriye halkı geleceğe bir kapı açacak ve kendi seçeceği bir yönetimin gölgesinde vatanını yeniden imar etmek için Suriye’ye dönme fırsatını elde edecektir.
Suriyeliler bütün azimleriyle diktatörlüğe teslim olmayı reddediyor. Bununla beraber acıların, katliamların, açlığın, suçların ve öz kaynaklarının yağmalanmasının da artık bitmesini istiyorlar. Bunun için uluslararası toplumdan tek istekleri, Suriye'ye ilişkin aldıkları kararları uygulamalarıdır.