TBMM Başkanı Şentop'tan Küresel Parlamenter Göç Konferansı açılışında dikkat çeken sözler: Avrupa, sebep olduğu yıkımların sonuçlarından kaçmamalı!

TBMM ev sahipliğinde düzenlenen Parlamentolar Arası Birlik (PAB) ‘göç’ konulu Küresel Parlamenter Konferansı'nda konuşma yapan TBMM Başkanı Şentop, Avrupa'yı mülteci politikaları nedeniyle eleştirdi. “Avrupa; sebep olduğu yıkımların, sömürülerin ve talanların sonuçlarından kaçmamalıdır." diyen Şentop, " Bu yolun sonuna gelindiğini artık idrak etmelidir” ifadelerini kullandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Parlamentolar Arası Birlik İş birliğinde düzenlenen "Parlamentolar ve Göç ve Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakatlar: Daha Güçlü Uluslararası İş birliği Ve Ulusal Uygulama Nasıl Sağlanabilir?" konulu Küresel Parlamenter Konferansı'na katıldı.

"TÜRKİYE GÖÇ MESELESİNDE DÜNYAYA ÖRNEK"

TBMM'nin ev sahipliğinde, Hilton İstanbul Bomonti Hotel'de, Parlamentolar Arası Birlik (PAB) ile ortaklaşa düzenlenen Küresel Parlamenter Göç Konferansı'nda konuşan Şentop, Türkiye'nin küresel göç meselesinin nasıl ele alınması gerektiği hususunda bütün ülkelere örnek teşkil ettiğini söyledi.

Şentop, bu birikim ve tutumun, küresel göç konusundaki akademik çalışmalarda haklı olarak iyi uygulama örnekleri olarak yerini alacağını, insanlık tarihinin sayfalarına altın harflerle yazılacağını belirtti.

 

2014 yılından bu yana en fazla sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yapan ülke olarak bu yükün uluslararası toplum tarafından hakkaniyete uygun şekilde paylaşılmadığını vurgulayan Şentop, "Sebep olanlar, sebep oldukları sorunlara sırtını dönmektedir. Türkiye bu göçün müsebbibi bir ülke değildir. Bu insanlar, kendi ülkelerini yaşanmaz hale getirenlerin sebep oldukları yıkımlardan kaçıp yaşanabilir bir ülke olarak Türkiye'ye gelmektedirler. Türkiye, bu insanlara kucak açmıştır. Göç meselesi Türkiye'nin sorunu olmadığı gibi, bu sorunun maddi ve manevi külfetinin de sadece Türkiye'nin omuzlarına yıkılması büyük bir haksızlıktır. Bu sorunun külfetini birkaç ülkenin sırtına yüklemeye çalışmak büyük bir insafsızlıktır." diye konuştu.

Şentop, demokrasi, insan hakları ve uluslararası hukukun sözde havariliğini yapan devletlerin bugün göçmenler söz konusu olduğunda, ulusal hukuk düzenleri ile uluslararası insan hakları hukuku arasında uyum aramayı bir kenara bıraktıklarına şahit olduklarını kaydederek, şöyle devam etti:

"Bu ülkeler bırakın demokrasi ve insan haklarını, temel insani değerleri dahi rahatlıkla ayaklar altına alabiliyor, utanç verici uygulamalara imza atıyor veya bütün bunlara göz yumuyor, kulak tıkıyorlar. Burada açık olarak ülke isimleri de vererek söyleyeceğim. Çünkü çok can yakıcı bir sorun olarak insanların ölümüne şahit oluyoruz, Türkiye devlet görevlileri ve kurumlar olarak. Bu bakımdan sorunun gerçek boyutlarıyla anlaşılabilmesi ve çözüm üretilebilmesi için açık açık konuşmamız gerektiği kanaatindeyim. Komşumuz Yunanistan'ın yaptığı gibi hak ve hukukun öznesi olarak görmedikleri göçmenlerin botlarını batırmaktan çekinmediklerini görüyoruz. Geri itme politikalarını devreye sokmaktan imtina etmediklerini görüyoruz. Burada ombudsmanlığımızın yaptığı çalışma var. Türkiye'ye geri itilen ve bu sebeple ölen insanların yaptığı başvuru üzerine yapılan bir çalışma. Bu konuyu bütün boyutlarıyla rapor haline getirdiler. O raporun biraz kısa bir özetini takdim ettik. Savunmasız insanlara silah doğrultmaktan ve hatta açlığa, soğuğa, ölüme terk edildiğini görüyoruz."

"40 BİN DÜZENSİZ GÖÇMENİ TÜRKİYE, GERİ İTMEDEN KURTARMIŞTIR"

Avrupa Birliğinin (AB) de de bu insanlık dışı muamelelere gözlerini kapattığını dile getiren Şentop, hatta zaman zaman aleni, üstü örtülü desteklediğini gördüklerini ifade etti.

Vicdan sahibi insanların, son yıllarda Akdeniz'de olan bitene şöyle bir göz atmasının yeterli olacağının altını çizen Şentop, "Avrupa'da son yıllarda karşı karşıya olduğumuz geri itme hadiseleri maalesef yaygın bir uygulama haline gelmiş durumda. Ege Denizi'nde 2020 yılından bu yana yaklaşık 40 bin düzensiz göçmeni geri itmelerden Türkiye kurtarmıştır. Bugün Batılı devletlerin, insan haklarından bahsetmeden evvel, Akdeniz'de geri itmeler sonucu donan, boğulan göçmenlere ve göçmenlerin sahillere vuran cansız bedenlerine bakarak insan ve hak kelimelerini kullanmaktan utanmaları gerekir. Avrupa'nın, Yunanistan'ın göçmenlere yönelik bu insanlık dışı saldırılarına göz yumması ve hatta Frontex gibi mekanizmalarla bu tarz uygulamaları desteklemesi bir ihmalkarlık olarak görülmemelidir." ifadelerini kullandı.

TBMM Başkanı Şentop, Birleşik Krallık'ın ülkesindeki sığınmacıları Afrika'daki ülkelere gönderip göç sorununu üçüncü ülkelere ihraç etmeye çalıştığını anlatarak, şunları söyledi:

"Hatta ülkesindeki sığınmacıları Ruanda'ya taşıması öngörülen uçuşun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından iptal edilmesi kararını müteakip Birleşik Krallık, söz konusu kararı kınayarak mahkemenin yetkisini aştığını öne sürüyor. Ayrıca, mahkeme kararına ve İngiliz hükümetine yönelik bütün eleştirilere rağmen sığınmacıları Ruanda'ya göndereceğini ifade ediyor. Birleşik Krallık, göçmenlere yönelik bu utanç verici kararından dönmeyeceğinden ısrar ederek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekilmeyi bile tartışır hale geldi. Fransa'da göçmen, yabancı ve İslam düşmanlığı bugün öyle bir boyuta vardı ki insanların inanç ve düşünce dünyalarına müdahale etmeye çalışan, 'Avrupa İslam'ı', 'Avrupa Müslümanlığı'nı inşa ederek ilkel bir boyutlara varmaktadır. Avrupalı ülkeler, Ukrayna'daki savaşla birlikte ortaya çıkan ani göç hareketi ve mülteci dalgası karşısında, bu ikiyüzlü ve ayrımcı politikalarını bir kez daha çok net olarak dünya kamuoyunun gözleri önüne koydular. İnsan haklarından, hukuktan dem vuranlar; göçmenlerin rengine ve kimliğine göre farklılaşan politikaları hemen devreye soktular. Beyaz tenli ve Avrupalılarla aynı dinden olanlara kapıları açarken, ten rengi farklı olan Orta Doğulu, Asyalı, inancı farklı olan göçmenlere kapıları kapattılar."

Şentop, Avrupa ülkelerinin Afrikalı, Orta Doğulu, Asyalı ve Amerikalı göçmenleri sınır dışı ederken, botlarını batırırken, denizde ölüme mahkum ederken, onları üçüncü ülkelere ihraç edip geri itmelerle caydırmaya ve yıpratmaya çalışarak, zor kullanarak ve kriminalize ederek onlardan kurtulmanın ve sorumluluktan kaçmanın yolunu ararken, diğer taraftan Ukrayna'daki savaştan kaçan mültecilerin maliyetlerini hesaplamaya başladığına dikkati çekti.

TBMM Başkanı Şentop, şöyle devam etti:

"Bir dünya görüşü, bir zihniyet sorunuyla karşı karşıyayız. Kendisini her daim haklı ve imtiyazlı, öteki olarak gördükleri halkları ise yalnızca sorumlu ve borçlu olarak gören bir zihniyetin dışavurumuna şahit oluyoruz. Ülkesindeki mültecileri üçüncü ülkelere tırnak içinde ihraç eden bu güya medeni ve insan haklarına saygılı ülkeler, bugün büyük bir ahlaki krizinin içindedirler, insani değerleri bilinçli olarak ayaklar altına almaktadırlar. Bunlar, yaşadıkları akıl tutulmalarını idrak etmekten ve bununla yüzleşmekten de oldukça uzak görünmektedirler."

"BU BİR İNSANLIK, AHLAK VE VİCDAN KRİZİDİR"

Şentop, "Göçmenlere, küresel göç olgusuna ve insan hareketliliğine yaklaşımlarında eşitlik ve adalet ilkesini unutan, yükselen yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslam düşmanlığına kulaklarını tıkayan, göçmenleri ten rengine, ırkına, diline, etnik kökene ve dinine göre ayırıp ırkçı ve ayrımcı tutumlar sergileyen bu zihniyet insan hakları ve eşitlikten bahsedemez. Bu bir insanlık, ahlak ve vicdan krizidir." diye konuştu.

Bu zihniyetin yeni olmadığına değinen Şentop, "Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve ötekileştirme gibi hastalıklı yaklaşımların geride kalmadığını görüyoruz. Bu sorunların göç ve göçmenlere yönelik tutumlarda ve daha birçok farklı vesilelerle zaman zaman karşımıza çıktığını müşahede ediyoruz. Bu zihniyetin, bu paradigmanın bir tarihselliği var. Bu zihniyetin geliştiği tarihsel ve fikri dinamiklere eğilmek gerekir. Irkçı, emperyalist ve sosyal Darwinist zihniyet kalıpları, şüphesiz Modern Avrupa kimliğinin oluşumunda son derece etkili olan bileşenlerdir." değerlendirmesini yaptı.

Şentop, bugün göçmenlere yönelik insanlık dışı uygulamalarda tekrar tekrar karşılarına çıkan bu zihniyetin "Avrupa merkezci" veya "Batı merkezci" paradigmanın dayattığı oryantalist yaklaşımların bir yansıması olduğunu vurgulayarak, bu zihniyetin Batı dışı dünyayı nesne olarak görürken sadece Avrupalı beyaz adamı insan haklarının öznesi olarak gördüğünün altını çizdi.

"AVRUPA, SEBEP OLDUĞU YIKIMLARIN SONUÇLARINDAN KAÇMAMALI"

Utanç verici politikaların ve bu zihniyetin günümüzde küresel göç sorununu çözmesi ve günümüz dünyasını anlamasının mümkün olmadığını anlatan Şentop, şu ifadeleri kullandı:

"Bilakis bunlar sorundan kaçmanın, sorunu tırmandırmanın ve sorunu başka ülkelere havale etmenin, ihraç etmenin yöntemleridir. Avrupa sebep olduğu yıkımların, sömürülerin ve talanların sonuçlarından kaçmamalıdır. Bu yolun sonuna gelindiği artık idrak edilmelidir. Burada göçle ilgili çok kısa bir hususa değinmek istiyorum: Bugün göçle ilgili tartışmalar gittikçe gündemde yerini daha fazla almaya başlıyor. 10 yıl önce böyle değildi. Gittikçe artan, sayıca da çoğalan göç dalgasıyla karşı karşıyayız. Bunun sona ereceğini de düşünmüyorum. Bir veri üzerinden bunu ifade etmek isterim. Dünyada çok ciddi bir demografik hareketlenme var. Ciddi bir demografik değişim var. 1750 ile 1950 yılları arasında yani 200 yıl gibi bir süre içerisinde dünya nüfusunun yüzde 20'si Avrupa'da yaşıyor, yüzde 9 ila 12 arası bir nüfus Afrika'da yaşıyor 1950'ye kadar. Yüzde 55 ile 50 arası bir nüfus da Asya'da yaşıyor. 1950'den günümüze geldiğimizde dünya nüfusunun yüzde 10'u Avrupa'da yaşıyor. Yani yüzde 20'den yüzde 10'a düşüyor Avrupa yaşayan dünya nüfusu oranı. Afrika yüzde 16-17'ler civarında. Asya yine yüzde 50-55 arasında. Önümüzdeki 50 yıl için yapılan nüfus projeksiyonlarında dünya nüfusunun yüzde 5'nin Avrupa'da yaşayacağı, yani 1950'deki yüzde 20'den yüzde 5'e doğru düşüyor, dünya nüfusunun Avrupa'da yaşama oranı. Afrika'da ise yüzde 45'e yakın bir dünya nüfusunun yaşayacağı, Asya'da yüzde 45 ile 50 civarında bir nüfus olacağı ifade ediliyor. Ortaya çıkan bu demografik değişimlerin birtakım sonuçları olacak. İnsan nüfusu hareketliliği daha çok dünyanın zengin kesimlerine coğrafyalarına eğilim içerisinde. Onun için bugün göçle ilgili tartıştığımız konuların bütün hepsi sadece büyük bir kitabın giriş kısmından ibarettir."

TBMM Başkanı Şentop, önümüzdeki 25-50 yıl sonra göçle ilgili dünyanın daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağını düşündüğünü söyledi.

Küresel bir dünyada yaşadıklarını, Çin'de ortaya çıkan bir virüsün bütün dünyayı kısa bir zaman içerisinde sardığını anlatan Şentop, şunları kaydetti:

"Yani sadece para, emtia küresel değil, sadece insan hareketliliği değil, virüsler ve hastalıklar da küresel. Bunu gördük. Hastalıkların çaresi de küresel olmalı. Aşı, tedavi küresel olmalı. Dünyanın herhangi bir yerindeki bir insanın sorununun bütün insanlığın sorunu olduğunu anlamak mecburiyetindeyiz. İnsanların kendi doğdukları topraklarda, asgari şartlarda huzur içerisinde yaşamalarını temin edecek formüller üzerinde çalışmazsak bu göç dalgasını engellemeyecek hale geleceğiz. Dünyanın dengesini değiştirecek göç dalgası ve demografik hareketlilikle karşı karşıya kalacağız. Bu bakımdan sorunun çözümü için gerçek ve kalıcı çözümler üretmenin zamanıdır. Hepimiz elimizi taşın altına koyduğumuzda bu meseleyi hakkaniyetle ele aldığımızda zorunlu ve düzensiz göç sorununu çözebilir, onu yönetilebilir bir noktada tutabiliriz. Bu amaç için buradayız."

İki gün sürecek konferansın 6 farklı panelden oluşacağını aktaran Şentop, oturumlara katkıda bulunanlara teşekkür etti.

Konuşmanın ardından TBMM Başkanı Şentop, PAB Başkanı Duarte Pacheco ve diğer katılımcılar aile fotoğrafı çektirdi.

Şentop ve Pacheco daha sonra katılımcılarla "Göç ve Mülteciler Fotoğraf Sergisi"ni de ziyaret etti.

Ersin Aka'yı kim öldürdü? Erkin Aka olayı nedir? İşte Victor Orban'ın Netanyahu'ya yazdığı o skandal mektup Teknik Direktör öldürüldü!
Sonraki Haber