Şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa ve saadet dileklerimle başlamak istiyorum. Sabrımızın, tahammülümüzün her gün sınandığı, kalbimizin artık bu ağırlıklar altında zorlandığı günlerde yaşıyoruz.
Şehit ve yaralı haberleri, canlı bomba ve intihar saldırılarına dair hazırlıkların önlenmesi gibi pek çok terörist faaliyete dair bilgi, enformasyon moral çöküntüsü yaratıyor, tedbirlerin sıklaştırılması, denetim faaliyetlerinin daha da artırılması gibi önerileri gündemimize taşıyor.
Kuşkusuz ki, alınan her türlü tedbir insanlarımızın hayat konforunu sağlamaya ve artırmaya dönük olsa bile, neticede azaltıyor. Tedirginlikleri artırıyor.
En ufak bir gevşekliğin ise neticesi onlarca cana mal olabiliyor.
Bu çelişkili durum, tam da teröristlerin istediği gibi bir ortamı beraberinde getiriyor. Adım başı polis, asker, güvenlik görevlisi ve denetim faaliyeti bir noktadan sonra insanlarda muazzam bir yıkıntıya neden olabiliyor. Zaten terörizmin yükseltilmesinde hedef devletle vatandaş arasında güven ilişkisini zayıflatmak, umutsuzlukları, hayal kırıklıklarını çoğaltmaktır.
Büyük kayıplar verilen terör hadiseleri sonrası Başbakanlık isteği ile yayınlara sınırlama getirilmesi üzerine zaman zaman sorulara muhatap oluyorum: “Bu uygulama demokrasi ile, haber alma hakkı ile bağdaşır mı?” diye…
Demokrasinin sürdürülebilir olması için toplumsal huzurun ve güvenliğin inşası şarttır. Olağandışı dönemlerde tedbirlerin olağandışına çıkacak kadar artırılması bir zarurettir.
Tonlarca bombayı kamyonlara doldurup sivil ve silahsız insanların da bulunduğu alanlarda patlatabilen, aynı anda onlarca yüzlerce insanı hedef alan kanlı katiller sürüsünün istediği de zaten gerçekleştirdikleri eylemlerin duyurulması ve halkın tedirginliğinin, paniğinin artırılmasıdır.
Hal böyle olunca, paniği önleyecek, hayatı bir an önce normalleştirmek ve en önemlisi terörizme karşı etkili bir mücadele için süratli bir müdahale ortamını korumak amacıyla tedbirler alınması hükümetler için olmazsa olmazdır.
Terörist faaliyetin mağdurları sadece hayatını kaybeden veya yaralanan, maddi zarar gören insanlar değil, bunların yanı sıra bu faaliyetin manevi olarak etkilediği herkestir. Bu mağduriyetin bir şekilde sınırlandırılması alınacak önlemlerin ve yapılacak operasyonel işlemlerin sağlıklı yürütülmesine de katkı sağlayacaktır.
Ancak burada esas önemli olan tartışmamız şudur: Terörist faaliyetler, arkalarında dış destekler olmadan sadece kendi güçleriyle, kaynaklarıyla ayakta kalabilirler mi?
Bunun imkânsız olduğu, pek çok terör örgütünün sönümlenmesinden de anlaşılmıştır. Ne yazık ki, müttefiklik ve dostluk ilişkileri devam eden ülkeler arasında bile el altından diğerinin teröristinin desteklendiği, güçlendirildiği ve karşılıklı ilişkiler denkleminde daha güçlü olmak için yaşamasının temin edildiği görülmektedir.
Parçalanma sürecindeki Irak, kendisinin toprak bütünlüğünü kırmızıçizgisi olarak ilan eden Türkiye’nin terörizmle mücadele amacıyla topraklarında bulunmasına sürekli itiraz ederken ve desteksiz cümlelerle gündem oluşturmaya çalışırken, topraklarında bulunmalarının hiçbir meşru ve hukuksal dayanağı olmayan ülkelere ses çıkaramamaktadır.
Türkiye tarafından “o zaman terörü ve bu tarafa yönelik saldırıları önle” ikazlarını ise zaten gerçekleştirecek bir maddi güce de, otoriteye de sahip değildir. Ancak, Irak’ın tüm bunları bilmesine rağmen “konuşuyor” olmasında ve konuştuklarında sesin esas sahibi kimdir? Bir de bunun üzerinde durmak gerekmektedir…
DAİŞ denilen eli kanlı katiller sürüsü ile PKK/YPG denilen canilerle mücadele için bir yandan bölgedeki yerel unsurlara eğitim veren ve diğer yandan operasyonel faaliyet yürüten Türkiye’den en son rahatsız olması gereken gücün Irak yönetimi olması gerekir. Ancak Irak’lı yöneticilerin kendi ülkelerini teröre ve kana boğan güçlere mücadele veren Türkiye’ye yönelik olumsuz tavırları hakikaten anlaşılmaya ve anlatılmaya muhtaç bir garabettir.
Nitekim terörist yapılanmalarca kullanılan mağaralarda, sığınaklarda yapılan arama faaliyetlerinde terör örgütünün tüm lojistiğinin yine dost ve müttefik ülkeler menşeli olduğu da ortaya çıkıyor. Bu kadar çok miktarda silah ve mühimmatı sadece çalıntı, kayıp gibi sözcüklerin kullanıldığı cümleler içinde açıklamak elbette inandırıcı değil. Demek ki, doğrudan bir destek söz konusudur.
Türkiye eninde sonunda bu mücadeleyi neticelendirecek ve terörist faaliyetleri bir daha canlanmamak üzere sona erdirecektir. Ancak, dış destekler, uluslararası çıkarlar bir şekilde bu faaliyetleri ayakta tutmak için sürekli var olacaktır.
Terörizmi eleştirirken siyasi iradenin, güvenlik güçlerimizin moralini bozacak şekilde değil, tüm gerçekleri kavrayarak ve arkasındaki diğer güç odaklarını işaretleyerek konuşmak ve değerlendirmek mücadeleye katkı sağlayacaktır.