Terör örgütleri lehine paylaşım yapan hesapların yüzde 80'i Almanya merkezli!
Sosyal medya hayatımıza bir girdi, pir girdi ve değiştirmediği hiçbir şey bırakmadı. En başta da zaman kavramımızı alt üst etti… Özellikle ‘cıvıldayan mavi kuş’la beraber her şeyi çok kısa sürede tüketir olduk. O mecrada okuduğumuz bir haber dakikalar içinde bayatlar hale geldi.
Eskiyen sadece haberler miydi? Maalesef insanlığa dair değerlerimiz de aynı hızla tükenmeye başlamıştı. Velhasıl hayatımıza çok şey katarken, ruhumuzdan da bir o kadarını alıp götürdü. Sayesinde, sadece yemekler değil ilişkiler bile fast-food yaşanır oldu.
Siber alemde oradan oraya sörf yaparken, bir de baktık ki gerçeğin kendisini arar hale gelmişiz. Bir nimet olarak hayatımıza dahil olan bu yeni iletişim zamazingosu hepimizin sınavı oldu artık.
Üstelik insanı yalnızca hayata değil, kendine de yabancılaştıran bir sınav bu. Durup dururken nereden çıktı bu uzun sosyal medya tiradı diye söylendiğinizi duyar gibiyim. Dün akşam bu işlerin uzmanı Tuğrul Yılmaz’la uzun uzun bir sohbet yaptık efendim.
Kim mi Tuğrul? Sosyal medya alanında Türkiye’de bu işin ilk kaşiflerinden, meseleye en hakim isimlerden ve vaziyetin koordinatlarını en iyi bilenlerden gerçek bir genius o. Ben sordum Tuğrul anlattı. Repost, Retweet ve Fav’lar içinde kalan taraflarımızı masaya yatırdık; hadi buyurun sizin de bu 'trending topic’te bir Like’ınız???????? ❤
olsun.
İşte gerçek bir profesyonelin bakış açısıyla ‘öteki sosyal medya’…
* İletişim p..venkliktir. Sen de çok iyi bir p..venksin oğlum!
-Tuğrul sahi sen bu işlere nereden bulaştın? İletişimle ilk flörtün nasıl başladı?
Abi sorma ben bu işlere başladığımda buralar komple dutluktu. Şaka bir yana, o yıllarda Twitter’da ben, Ahmet Hakan, Birol Güven, Gani Müjde ve Erdil Yaşaroğlu gibi toplasan bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az isim vardı. Aramızda bütün gün paslaşır dururduk. Arkadaşlarıma tweet atıyorum dediğimde ‘O da ne’ diye aptal aptal baktıklarını hatırlarım. Aslına bakarsan Yakın Doğu Üniversitesi’nden mezun bir iletişimciyim. Mesleğim bu yani. Asistanlığını yaptığım Prof. Ünsal Oskay’ın bana ilk öğrettiği şey “İletişim p..venkliktir. Sen de çok iyi bir p..venksin oğlum” cümlesi oldu.
-Vay be! Hürriyet hafta sonu eklerinin başındaki Çınar’ın babasından mı bahsediyorsun?
Aynen! Çok renkli ve espirili bir adamdı Ünsal hoca. Bir gün üniversitenin bahçesinde ağacın altında oturan kızların yanına gidip her zamanki muzip tavrıyla “Çocuklar bu ne ağacı?” diye sordu. Kızlardan biri elma, öteki armut diye sallayınca da, “A benim canlarım, bu karabiber ağacıdır. Siz de nerede oturduğunuzu, kimin altına yattığınızı bilmek zorundasınız. Bu da benden size hayat dersi olsun” dedi. Bende büyük emeği vardır. Hakkını ödeyemem.
-Ne o Tuğrul, bir aralar yükseliş dönemini yaşayan sosyal medya şimdilerde Fetret Devri’ne mi girdi?
Milletin psikolojik durumu nasılsa, oralarda da nabız aynı şekilde atıyor. Bu tespit çok doğru, son zamanlarda bir sıkkınlık, hatta bıkkınlık var. Artık eskisi gibi ne kimse Twitter’dan gider yapıyor, ne de Instagram’da özlü söz paylaşıyor. Çünkü gerçek hayatla, sanal dünya arasındaki makas iyice açıldı. Bu da kaçınılmaz olarak topyekün sinir katsayımızı tavan yaptırıyor.
-Lacivert laflar etmeyi bırak da sadede gel.
Madem öyle, meseleyi memleketim Samsun'daki Kerimcan Durmaz dramı üzerinden anlatayım sana. 'Çocuğa cinsel tercihinden dolayı saldırı yapıldı' diyorlar ama bana sorarsan hiç alakası yok. Bu zamana kadar o şehirde Arto’sundan Fatih Ürek'ine pek çok sanatçı sahne almış. Hiç kimsenin kılına zarar gelmemişken ne oldu da Kerimcan günah keçisi ilan edildi?
-Ne diyorsun, acaba son zamanlarda biraz fazla mı göze battı?
Abi memlekette geçim sıkıntısı tavan yapmış. Herkesin canı burnunda. Bunun hakkında da gazetelerde “Günde 30-40 bin lira kazanıyor" haberleri çıkıp duruyor sürekli. Gençler "Ben de Twitter’dan kafamı kaldırmıyorum. Ama kuruş kazanmıyorum" diye öfkelenir oldu. İşte biriken bu öfke hiçbirimizin tasvip etmeyeceği o olayın altında yatan gerçek sebeptir.
* Kerimcan olayı, cinsel tercihinden değil, hakkında çıkan haberler yüzünden oldu
-Oray Eğin, bir yazısında Kerimcan için ‘sirk maymunu’ ifadesini kullanmıştı. Biz de bu durumda “Kader diyemezsin sen kendin ettin” mi diyeceğiz?
Valla maymun mu değil mi bilemem ama Kerimcan skandalının bir gün bir yerde patlak vereceği gün gibi aşikardı. Bana sorarsan bunun vebali, köşelerinde ayar veriyorum ayağıyla, allayıp pullayıp yazı yazanların boynunadır biraz da.
-‘Türk medyasının en usta magazincisi’, ‘mesleğin medar-ı iftiharı’ Cengiz Semercioğlu’nun da bu konudaki saptamasını da görmezden gelmeyelim: “Homofobik değilim ama Kerimcan gibi hiçbir özelliği olmayan adamları popüler etmenin dezavantajlarını görüyorum.” Peki buna ne diyeceksin?
Kişi kendinden bilirmiş işi! Doğrudur, ipe sapa gelmeyen birçok insanı yıllarca bu ülkede popüler yapan o ekip değil mi? Ama şu da bir gerçek, eğer Kerimcan’ı parlatıp yıldız yapan kendisi olsaydı, muhtemelen öyle bir yazıyı asla kaleme almayacaktı. Anlayacağın, bu durumun beyefendinin boğazında gıcık yapması, tam da hayatın olağan akışına uyun…
-Senin 'gıcıklık' dediğin yarışta geriden gelmenin kıskançlığı olmasın?
Şimdi ben de sana bütün samimiyetimle soruyorum; eğer Kerimcan bir Kelebek röportajıyla patlamış olsaydı, beyefendinin rüzgarı yine aynı yönden eser miydi? Madem vaziyet dediği gibiydi, o yazıyı döşendiğinin ertesi günü yapımcısı olduğu Star TV’deki sabah programına niye çıkardı Kerimcan’ı? Sen kalk, bir gün önce Kelebek’teki köşenden ayar ver, ondan sonra da ertesi gün o çocuk senin programına çıkmaya nasıl hayır desin. Bu bildiğin aba altından soba göstermek değil mi! İşin için olduğum için dönen dolapları iyi biliyorum. Cengiz’in, köşesini televizyondaki programı için kullandığı benim hatırladığım en azından ellinci örnektir bu. Zaten şuna da hiç kafam basmıyor; kendi grubunun onca kanalı varken sen niye en büyük rakibinde program yapıp kozlarını orada kullanırsın be birader! Tek cümleyle özetleyecek olursam, bunların hepsi PR için yapılan Bizans oyunlarıdır.
* Artık dijital ajanslar bile sahte takipçi paketleri sunmaya başladı
-Magazinde yaşanan riyakarlığın bir benzeri de sosyal medyada takipçi satın almak için yapılmıyor mu?
Doğru, çünkü üç beş kuruşa takipçi satın alınıp, hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayan sahte ütopik vizeler dağıtılıyor. Artık dijital ajanslar bile takipçi paketleri sunuyor müşterilerine. “Bu şarkıcının albümü yeni çıktı, güzel bir hesap yapalım” diyerek 'gel-gel' yapıyorlar. 10 bin liraya, iki milyon takipçiyle başlanıyor maça. Sen de onun hesabını görünce "Ulan bu kadın bu kadar ünlüyse ben neden tanımıyorum" diye başlıyorsun kendi kendine sormaya (gülüyor).
-Aa o milyonluk hesaplar böyle oluyormuş desene... Takipçi var ama RT’yle fav’ın yerine yeller esiyor. Buna ne diyeceksin?
Olmaz olur mu? Operatör paketlerindeki gibi, her şey mevcut. Gold paket var, silver var; hatta VIP ve Black bile yaptılar (kahkahalar). Ama bu, orijinal hesaplar da yok demek anlamına gelmesin. Mesela Demet Akalın, sosyal medyayı kendi reklamı dışında, olaylara karşı duyarlılığını göstererek, başarılı biçimde kullanan isimlerin başında geliyor. Gidip de Cem Yılmaz gibi sadece filminin afişlerini atmıyor o mecraya. Takipçileriyle sürekli iletişim halinde. Samimi ve yardımsever.
* Cem Yılmaz, ‘Fenomen arkadaşım seni senden çok seviyorum’ diye tweet attı!
-Ya Tuğrul, senin Cem Yılmaz’a bir garezin mi var?
Valla benim öyle bir takıntım yok. Seninle geçen yıl Hürriyet için yaptığımız röportajdan sonra kendisi "Fenomen arkadaşım, seni senden daha çok seviyorum bunu bil” ve "Sen çok gaza gelmişsin, gazın da bir bitme noktası var" gibi iki tweet attı. Ben hiçbirine cevap vermedim.
-İyi de sana yazdığını nereden çıkardın?
Abi her gün bir fenomen çıkıp, sosyal medyada Cem Yılmaz'a yönelik röportaj yapıp kendisini eleştirmiyor ki. Aşk, tesadüfleri bu kadar da sevmiyordur herhalde! Bu da yetmezmiş gibi, çalıştığım yapım şirketlerine telefon açıp ağzına geleni söylemiş. Allah’tan adamlardan dördü omurgalı çıktı. Sadece ikisi boyun eğdi ona. Ama ben Habertürk’te sinema yazarı bir arkadaşın Cem Yılmaz'ın filmini eleştirdi diye işine son verildiğine bizzat şahidim. Gazetelerdeki hiçbir sinema yazarının Cem’i eleştirebilecek gücü yok şu an Türkiye’de. Çünkü Cem, gazete patronlarının hepsiyle ahbap. Er meydanında bir tek ben kalınca da “Tuğrul, Cem Yılmaz'a taktı" oluyor. Valla bana acayip saçma geliyor böyle şeyler. Ben Cem Yılmaz’ın yerinde olsam, hayatta böyle tweetler atmam.
-Pardon ama kim ne derse desin, Cem gayet başarılı bir sanatçı. Niye böyle küçük oyunlara başvursun ki?
Çünkü takıntılı bir adam. Türkiye'nin en iyi komedyeni olacaksın, bu kadar da ıncık cıncık her şeyi dert edeceksin. Onun mücadelesi bizimle değil, aksine kendiyle. Ben Cem Yılmaz'ın muhatabı olduğumu düşünmüyorum ki. Sonuçta ben ne komedyenim, ne de sanatçı. Bana karşı daha hoşgörülü olabilirdi. Ama ondan böylesine bir olgunluğun beklenmeyeceğini de çoktan anladım. Bu saatten sonra arkamdan kuyumu kazmak için birilerini aramasın yeter bana.
-Hadi geçelim bunları da televizyon sektörüne gelelim. Nasıl oluyor da bizim seyrederken ekran karşısında fenalık geçirdiğimiz diziler, dünya gündeminde TT oluyor?
Bak bu organik bir şey. Niye dersen; kanalların zaten ortalama 2-3 milyon aktif takipçisi var. Hashtag’i dizi yayınlanırken ekranda verdikleri anda yorumlar yağmaya başlıyor.
-En başta sorduğum “Sen nasıl düştün bu sosyal medyanın ağına?” sorusunu pas geçtiğinin farkına varmadım zannetme.
(Gülüyor) Biz 8-10 kişi girdik ve Süper Mario'da altın toplar gibi, biriktire biriktire gittik. Ahmet Hakan da dahil bir sürü kişiye Twitter’ı ben öğrettim, gerisi de zaten çorap söküğü misali geldi.
-Ahmet Hakan’la hukuğunuz var mı, tanır mısın?
Twitter’da 60-70 bin takipçisi varken bir ortak arkadaşımız vesilesiyle tanıştık. Devamlı 'Şunu nasıl yazacağız, bunu nasıl yapalım?' gibi sorular soruyordu.
* Çok klişe olacak ama Twitter’a kız mevzusu yüzünden girdim
-Ne demek istiyorsun, Ahmet Hakan o zamanlar tam bir 'Twitter köylüsü' müydü?
Yalnız Ahmet değil, tüm Türkiye Twitter köylüsüydü o zamanlar. Bahsettiğim dönemlerde Gani Müjde ve Elif Şafak falan vardı. Onlar da mevzuya dahil olmuşlar ama meseleden bihaberlerdi.
-Senin köyden şehre inişin nasıl oldu?
Çok klişe olacak ama bir kız arkadaş mevzusuyla… Ben de dertleri zevk edinip, açtım Twitter’ı döktüm içimi.
-Peki Türkiye’de bir anda Twitter nasıl bu kadar şaha kalktı?
Yasaklandıktan sonra… Twitter kapatıldı… Bize de delmek kaldı. Malum kronik hastalığımız bu, DNA’mızda var. Öylesine bir evrildi ki küçük mavi kuş, şu an siyasiler bile açıklamalarını buradan yapar hale geldi.
-Gelelim klavye delikanlılığına... Artık insanların bodyguardı değil, trolleri var. Neden?
Sahte hesap açmanın dünyadaki amacı tamamen beğenilmektir. Bizde ise tam tersi, laf sokmak. Biri bir şey yapsın da ortalığı velveleye verelim, tek derdimiz bu. Sinemadan, hatta tiyatrodan bile lafımızı esirgemiyoruz. Düşünsene üç milyona çekilmiş bir filmi iki tane fenomen yerle yeksan edebiliyor.
-Peki Tuğrul, diğer ülkelerde durum nasıl?
İnan dünyada, bizde olduğu kadar kimsenin umrunda değil 140 karakter. Orada rahat millet. Bizde ise, anlamakta güçlük çektiğim bir aşağılık kompleksi var ne yazık ki. Konuşmazsak sanki bir yerimiz şişecek. Zaten bu durum yeryüzünde Twitter’ı en çok kullanan üçüncü ülke olmamızdan anlaşılmıyor mu?
-Ee bu kadar popülerse bu araçlar, sen de çuvalla para kazanıyorsundur herhalde…
Ne yalan söyleyeyim, vaktiyle öyleydi. Ama sonra beni duyup arkamdan gelen herkes bu işe soyununca pasta küçüldü.
-Eskiler, değerlenecek arsaların yerini sorarlardı. Şimdilerde ise yeni trend, katma değer getirecek sosyal medya mecraları. Sence önümüzdeki süreçte Türkiye’de siber alemin hangi bakir alanına dükkan açmak lazım?
Kesinlikle YouTube! Türkiye’de 2-3 genç çocuk haricinde kimse aktif değil. Onlar da zaten memleketin en iyi YouTuber’ları. Hele Enes Batur diye biri var ki, ayda yüz küsür bin lira kazandığı konuşuluyor. Daha 18’inde, 2,5 milyon takipçisi var ve dünyada parmakla gösteriliyor artık.
-Senin böyle akıl hocalığı yaptığın birileri var mı?
Sondan başlayayım. Bir Emin Çapa olayı var ki, ne sen sor, ne ben söyleyeyim.
-Anlat anlat…
Hiçbir çıkarım olmadan Emin Çapa'ya iki ay önce mesaj attım. “Sosyal medyayı çok yanlış kullanıyorsunuz; bu size tepki olarak dönecek” diye uyardım. O da bana sadece “Sevgiler" diye üstünkörü bir cevap attı. Bu "Sevgiler"i de halk ona gösterdi.
-Soyadı benzerliğinden başka hiçbir ortak yanımız olmayan bu ünlü televizyoncu arkadaşımızın yaşadıklarına yorumun ne?
Milletin refleksleriyle oynuyor, yanlış yapıyor. Bugün herkes ülke ekonomisi iyi olsun diye uğraşırken sen Venezuela vatandaşı gibi ileri geri konuşursan, bir de üzerine şehitlerimize dil uzatırsan hesabını kilitlemek zorunda kalırsın.
-Açtı ama tekrar bildiğim kadarıyla.
Açması önemli değil ki! Algı oturdu bir kere hafızaya. Düşünsene Kağıthane'de dolar bozduran hacı amcanın internette olay yaratan videosunda bile adam “Buradan Emin Çapa'ya sesleniyorum” diyor. Üstüne de bol keseden ‘bip’li cümleler kuruyor. Bunun üzerine Doğan Medya yöneticilerinin “Çalışanlarımız sosyal medyada yazdıklarına dikkat etsin” diye kestiği ahkamın hiçbir hükmü yok. Dese ne, demese ne... Çoktan ok yaydan çıktı... Kimse kusura bakmasın ama hiçbir medya çalışanının ‘Söylediklerim kurumu bağlamaz’ mazeretinin karşılığı yok bu hassas süreçte.
-Gelelim hacker mevzusuna... TIME’ın "yılın kişisi" anketinde Trump ve Obama'dan sonra üçüncü çıktı hacker’lar.
Bak abi, o hacker mevzusu biraz karışık. Durum, niyetlerine göre değişiyor. 'Sosyal medya mafyaları’ndan bahsediyorsan, o ayrı… Mesela bir gurme hesabınızın olduğunu ve buradan aylık 10 bin lira kazandığınızı düşünün. Adamlar onu hack’leyip, sahibine “5 bin lira ver, hesabını geri al” diye mesaj atıyorlar. Bu tip ahlaksızların yanı sıra öte yandan, can siperane vatanını savunan hackerlar da var.
-Anti-terör Timi'nden mi bahsediyorsun?
Evet. Çok fazla terör propagandası yapan hesap var. Devletin bununla başa çıkamadığı noktada iyi niyetli hacker'lar giriyor devreye. Çünkü Twitter bu hesapların kapatılmasıyla ilgili şikayetlere hiçbir geri dönüşte bulunmuyor.
-Neden böyle bir şey yapıyorlar?
Onu bana değil, Twitter yöneticilerine soracaksın. Sadece şu bir gerçek, terör örgütlerinin lehine paylaşım yapan hesapların yüzde 80'i Almanya IP'li. Bak dikkat et, Avrupa falan demiyorum, direk Almanya. Çıkan her tantanada ülke karşıtı hashtag'lerin de hepsi Almanya'dan başlatılıyor. Olaylar manipüle ediliyor. Bu kanıtlanabilir bir şey. Tespit edildi ama nedense kimse dillendirmiyor. En son servis edilen "Dolar 3.350, ekonomi batıyor" hashtag’inin çıkış yeri de Düsseldorf’tur.
*Türkiye’de sosyal medyayı en iyi kullanan siyasetçi kayıtsız şartsız Melih Gökçek
-Sence siyasiler arasında sosyal medyayı en iyi kullanan kim?
Kayıtsız şartsız Melih Gökçek. Londra, Paris gibi şehirlerin belediye başkanlarından bile daha iyi durumda şu an. Bu benim değerlendirmem de değil. Fransa'da bir analiz sonucu ortaya çıktı. İlerleyen günlerde kendisine bu konuyla ilgili bir ödül de verilecek.
-Melih Başkan, sosyal medya konusunda kimlerden danışmanlık alıyor?
Kimseden almıyor. Bir şeyi çok kullanırsanız ne olduğunu anlarsınız. Melih Gökçek de kullandıkça pişti Twitter’da. / SuperHaber Röportaj: İzzet Çapa