Şanlıurfu’nın Suruç ilçesinde meydana gelen elim saldırıda pek çok vatandaşımızı kaybettik, pek çok insan da yaralandı. Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum. Bu menfur saldırıyı her kim ne amaçla gerçekleştirmişse bilinmelidir ki, terörist bir faaliyet icra etmiştir ve kınıyorum.
Ülkemizin dört bir yanı felaket bölgesi. Özellikle Suriye sınırımız boyunca muazzam bir güvenlik sorunu yaşıyoruz. İki milyona yakın Suriye vatandaşı ülkelerinden kaçarak Türkiye’ye sığındılar. Milletçe hamiyetimizi gösteriyoruz. Bu zor günlerin geçmesini, ülkelerinin yeniden huzur ve güvene kavuşmasını ve dönmelerini arzu ediyoruz.
Milyarlarca doların sığınmacıların hayatta ve ayakta kalması için harcandığını başta Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere, devletin pek çok yetkilisi söylüyor. Uluslar arası camia ise, ne yazık ki Esat ailesinin caniyane yönetimini adeta unutmuş ve unutturmak ister gibi bir makas değişikliği içinde. Türkiye, bölge sorunları ile baş başa bırakılıyor. Baş başa bırakılmanın ötesinde sorunların benzerleri artık Türkiye’de de oluşturulmaya çabalanıyor.
Geçtiğimiz yıl Reyhanlı’da yüreğimiz dağlandı. Pek çok insanımız hayatını kaybetti. Şimdi benzer bir şeyi Suruç’ta yaşadık. Herkeste bir güvenlik endişesi oluşmaya başladı. Acaba, bu olaylar daha içerilere tanınır mı diye?
Zaten terörün amacı bu. Yoksa öldüre öldüre toplumu bitiremeyeceklerini onlar çok iyi bilirler. Buna ne bombaları yeter, ne insan güçleri… Ancak, Suruç’ta patlayan bomba, sonuçta ekranlar üzerinden her evde patlatılıyor. Herkes can taşıyor. Herkesin bir aklı, fikri, muvazenesi var. Herkes, olayları bir şekilde değerlendirme, yorumlama ve aktarma kabiliyetine sahip. Hal böyle olunca, insanların sadece Suruç’ta böyle bir saldırıya maruz kalması, ölmesi ve yaralanması gerekmiyor. Şimdi, ülkenin dört bir yanında insanlarda doğal olarak, acaba burada da olur mu, endişesi hakim…
Siyasetçilerden daha sorumlu ve sağduyulu açıklamalar beklemek hakkımız. Ateşe körükle yaklaşılmaz. Şiddetin dilini meşrulaştıracak bir başka şiddet dili kullanılması böyle bir durumun ani neticelerini göğüslemede sıkıntı çıkarabilir. Olayın izahını yaparken, HDP’lilerin hala Kobani zaferi vb. gibi cümleler kurarak, ülkenin mütedeyyin ve muhafazakar insanlarını, bölünmeye karşı yaklaşımları ötekileştiren bir dili terennümleri aslında ne kadar da böyle bir söylem için bu türden bir olay bekledikleri izlenimi bırakıyor. Sanki hazırlarmış da, mağdurun dili üzerinden saldırmayı bekliyorlarmış gibi, pusudaymış gibi bir yaklaşımın kimseye faydası olmaz.
Barış veya açılım sürecini hep eleştirdim. Eleştirdiğim ve yanlış gittiğini, gideceğini söylediğim isimler hükümetin önemli aktörleri idi. Sürecin içinde rolü olanlardı. Benim yaklaşımlarımı fazla güvenlikçi buluyorlardı. Şimdi, ne oldu? Geldiğimiz yer, güvenliğin bittiğine dair pesimist duygunun tüm ülkeye ve insana hakim olduğu bir yer…
Evet, hükümetin artık yaşananları ve yaşanabilecek olanları çok daha iyi germesi ve bölgeden başlayarak yeniden ciddi bir şekilde devlet hakimiyetinin tesisi için kolları sıvaması lazım. At izi it izine karışmış vaziyette. Ülke sathında neyin ve kimin hesabına çalıştıkları bilinmeyen pek çok karanlık odak cirit atıyor. Yüzlerce insanı hedef alabilen eylemler yapılabiliyor.
Demokrasi ve insan hakları vazgeçilmezimizdir. Ancak, Suriye’de bu gün ne kadar demokrasiden bahsedebiliriz? Irak’ta, Libya’da ne kadar demokrasiden söz edebiliriz?
Demokrasi ancak, güvenlik ve huzuru sağlayan doğru dürüst bir devletimiz varsa mümkündür. Adalet ancak güçlü bir devlet yapılanması ile tesis olunur. Sürekli devleti eleştirmekle, devleti hayatımızda ceberrut bir noktadan çıkarıyoruz sloganları ile adeta yok ederek demokrasi ve insan hakları tesis edilemez, sürdürülemez.
Devletin olmadığı en küçük bir alan bulduklarında görülüyor ki oraya bir takım terörist yapılanmalar doluyor.
Hükümete düşen bu karanlık olayın arkasında kim varsa bir an önce bulmak ve kamuoyunu aydınlatmaktır. Benim endişem, bu olayın yine birtakım odaklar tarafından kürtçü, bölücü emellerin malzemesi haline getirileceği; nahak yere hem hükümetin, hem devletin üzerine gidileceği; gerçek suçluların ise ellerini kollarını sallayarak yaptıkları işin keyfini çıkaracaklarıdır.
Medyanın da öncelikle kanlı, patlamalı, dramlı haberlerle reiting/tiraj patlaması yapmak yerine olayın önündekini, arkasındakini araştırmada ve toplumsal soğukkanlılığın tesisinde görevi olan kamusal sorumluluğu deruhte etmesi gerekmektedir.
Ve son olarak, otudukları fildişi kulelerden seçimlerin en başarısız partisi CHP’yi parlatmak için PKK ve HDP’ye cici çocuk muamelesinde ölçü ve ayarı iyice kaçıran köşe erbabının da artık akıllarını başlarına devşirmeleri, gerçeği görmeleridir. Bu yaşanan sıkıntılar başımıza çok savundukları PKK üzerinden gelen pisliklerdir. Ortadoğu’da son otuz yıldır her melanetin arkasında olan bu örgütü, CHP’yi iktidara taşımak için allayıp pullamak, olayları okuyamamak, geleceği görememek olur. Teröristin de terörün de iyisi kötüsü olmaz, bunlara sempati yarınlarda başımıza iş açar.
Kısacası herkes aklını başına devşirmeli.