Terörden kurtulamayacak mıyız?

Yeni yıla girer girmez büyük bir trajedi ile karşılaştık. Güzel ve anlamlı bir günü kutlamak için dünyanın dört bir yanından İstanbul’a gelen ve seçkin bir mekânda buluşan genç insanları hedef alan ahlaksız, aşağılık terörist saldırı ile 2016’nın ağırlığını üzerimizden atamadan aynı ağırlıkla, sıkıntı ile 2017’ye girmiş olduk.

Ölenlere Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralılara şifa temenni ediyorum. Ailelerinin, sevenlerinin üzüntülerini paylaşıyorum.

İslam’ın sevgili peygamberinin övdüğü, bir İslam şehri olması için fethini teşvik ettiği Aziz İstanbul’da, İslam’ın temel ilkesi olan barış, huzur ve kardeşliği, sevgiyi, saygıyı ve güveni yok ederek İslam’a ve Müslümanlara en büyük kötülüğü yapan bu gaddar, namert teröristlerin yaptıkları bu caniyane eylemi İslam adına yaptıklarını açıklamaları kadar yüce dinimize büyük bir iftira ve töhmet olamaz.

Çok yazıldı, söylendi, yine yazılıp söylenecek ama bir kez de ben ifade etmek istiyorum: Başkalarının yaşam biçimlerine, tarzlarına, duruşlarına saygı göstermeyenlerin kendi yaşam biçimlerine, tercihlerine, tarzlarına, inançlarına saygı beklemeleri beyhudedir. Bunun imkânı yoktur. Herkesin birbirine şiddetle kendi tarzını, anlayışını dayattığı bir iklimde o an için gücü olan hakim gibi görünse bile en küçük bir inkıraz halinde o da yok olur. Bunun içindir ki, insanın ve insanlığın yaşaması için, huzuru için, geleceği için en iyi yol, herkesin birbirine saygı ile yaşamayı tercih etmesinden geçmektedir.

Hoşgörü diyoruz, tahammül diyoruz, kendisinin dışındakilerin de yaşam hakkı diyoruz; bütün bunları boşuna mı diyoruz…

Caddeleri “Noel Baba’ya yumruk atan kuvvetli hacı emmi” çizimleriyle donatanlar ve bunu güya muhafazakârlık, Müslümanlık adına yapanlar acaba meydana gelen bu elim olayla birlikte birazcık olsun içlerinde teessür hissi duymuşlar mıdır?

Yeni yıl kutlamaları üzerinden ötekileştiren, nefret söylemi geliştirenler acaba şimdi rahatlar mıdır?

O İstanbul ki, 1453’den beri her dinin, inancın, hayat tarzının en rahat yaşandığı şehir olmuştur. Batı aydınlanmasının temeli olan Reform ve Rönesans’ın esas çıkış noktasının İstanbul’un fethi ile başladığını bütün kaynaklar yazar, çünkü İstanbul Türklerce fethedilince bilim de, sanat da, düşünce de, dini inanış biçimleri de bir özgürlük alanı kazanmışlardır. Bu özgürlük batıyı karanlıktan çıkarmış, bu günlerin kapısını aralamıştır. İstanbul yüzlerce yıl dünyanın en medeni, en güzel, yaşanılır şehri olmuştur. İslam kimliği ile tüm insanlığın ortak birikimini yansıtmıştır.

Şimdi bu güzel şehirde vandallığın, vahşiliğin en şiddetlisi sergilenebilir olmuş ise meseleyi sadece güvenlik zafiyeti gibi geçiştirmek asla doğru ve yeterli olmayacaktır. İstanbul Türkiye’nin en dışa açık şehridir, tüm medeniyetlerin buluştuğu ve İslam medeniyetinin zirve yaptığı en kadim şehirdir. Bu şehirde şayet bu tür hadiseler gerçekleştirilebiliyor ise, bir şeylerin ters gittiğini, yanlış yapıldığını kabul etmek gerekmektedir.

Sevgili Peygamberin müjdesinden, Fatih’in hoşgörüsünden, Kanuni’nin adaletinden artık söz etmemizin anlamı kalmamaktadır.

Şu işe bakın, Irak lime lime oldu; mağdurları Müslümanlar… Suriye parça parça, dünyanın en görkemli medeniyetlerinin kurulduğu tarihi şehirlerde taş üstünde taş kalmamış, taş devrine, mağara devrine dönmüş; mağduru Müslümanlar… Her ikisinde de bu vahşetin en önemli aktörleri arasında kendisine İslami bir yaftayı uygun gören örgütler yer alıyor…

Türkiye bölücü terör ile uğraşırken başına bir de bu bela çıktı. Bu belayı besleyecek bir atmosferi ise maalesef yanlış ve cahilane bir İslam öğretisi ile besliyoruz.

Müslümanların iyi niyetini, hamiyetini suiistimal eden bir başka terörist yapılanmadan kurtulma mücadelesi verirken şimdi insanlarımızı gözünü kırpmadan ve her ortamda öldürebilen vahşi bir başka terörist yapılanma ile içiçeyiz.

Buna alışmamızı kimse beklemesin.

Biliyoruz ve inanıyoruz ki, Türkiye devletiyle, milletiyle bunların hepsinden kurtulabilecek güçtedir. Ancak, devlet ve toplum olarak her türlü hoşgörüsüzlük ortamına karşı durabilmeliyiz.

Her ne olursa olsun, fethin sırrına vakıf olmalıyız. Peygamberin müjdelediği milletin fertleri olarak Fatih’in şehrine saygıyı elden bırakmamalıyız, Kanuni’nin adaletinin takipçisi olmaktan vazgeçmemeliyiz.

Tüm yazılarını göster