Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ve yardımcısı PKK terör örgütüne yardım, yataklık, destek nedeniyle gözaltına alındı. Bundan önceki dönemlerde de, şu an HDP’nin/ BDP’nin elinde olan tüm belediyelerde benzer şekilde PKK destekçiliği aleni bir şekilde yürütülüyor. Geç bile kalındı. Darısı diğerlerine inşallah…
Dünyanın tüm medeni ülkelerinde, hukuka bağlı yapılarında terörizme taraf olan, destek veren örgütlü veya örgütsüz her kurum, kişi mutlaka tasfiye edilir; hukuk ilkeleri çerçevesinde gereği yapılır.
Bu desteğin mahiyeti, büyüklüğü, küçüklüğü üzerinde genel olarak tartışılmaz, fiilin büyüklük veya küçüklüğü yargıyı ilgilendirir. Yine güçlü, demokratik, hukuk sistemi işleyen devletlerde suçu kimin işlediğine göre muamele olmaz, işleyene göre tavır, tutum, duruş sergilenmez; suç ile ilişkili kurum veya kişiler ile ilgili tasarruflar hızlı, etkili bir şekilde gerçekleştirilir. Suç işlenmişse arkasında bir iç veya dış kamuoyu desteğinin olup olmadığına göre değil, suçun nev’ine, ağırlığına göre ceza tayin edilir.
Türkiye fiilen iki ayrı komşu ülke içinde asker bulunduruyor ve çatışıyor; çatışırken karşısında iki tarafta da PKK unsurları en büyük tehdit ve tehlike olarak duruyor. Elbette bunların hem içerdeki hem de dışardaki hareket kabiliyetlerini bitirmek lazımdır. Hudut dışında bulunan veya ülke içinde operasyon yapan askerin, polisin ve diğer güvenlik elemanlarının teröristlere karşı güvenliğinin temini için sivil veya bürokratik, ekonomik, siyasi her türlü desteklerinin kontrol altına alınması elzemdir.
Bakıyorsunuz ki, her melanetin altından bu örgütün sivil veya bürokratik unsurları çıkıyor.
Belediyelere ait iş makinaları ile şehirleri girilmez hale getiriyorlar; her taraf patlayıcılarla, bombalı tuzaklarla dolduruluyor, kamu bütçesinden ayrılan payları terörizmin finansmanı için kullanıyorlar.
Hatta doğrudan terörist faaliyetler içinde bulunan şahısları istihdam edip maaş ödüyorlar, şehirlerdeki bürokratik güçlerini terörün emrine veriyorlar, sonrasında da diyorlar ki, “kimse bize karışmasın ve istediğimiz gibi terör ile iç içe olalım…”
Böyle bir ortamı, imkânı ancak akılsız, idraksiz ve güçsüz devletler düşmanlarına sunabilir. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin akıldan, izandan, basiretten, ferasetten uzak olduğunu yüreğimizden inanarak söyleyebilir miyiz?
Sabırlı, tahammüllü olmayı, ıslah için çaba göstermeyi, değişik çözüm yollarını sonuna kadar denemeyi şayet bir acziyet olarak değerlendirip ona göre de hareket edenler varsa, yanıldıklarını er veya geç anlayacaklardır. Nitekim geçtiğimiz günlerde görevlerinden uzaklaştırılanlar da, şimdi gözaltına alınanlar da bilmelidirler ki, devletimiz ve milletimiz; aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin canı pahasına geçit vermediği terör hâkimiyetine, terör yandaşlarının silah zoruyla aldıkları oylarla birtakım makamlar işgal ediyor olmalarından dolayı geçit vermez.
AB’nin bir yetkilisi çıkıp Türkiye’yi eleştirmiş, sorunların siyasetçileri gözaltına alarak değil, diyalog ile çözülmesi gerektiğini ve tarafların silah bırakmalarının yararlı olacağını buyurmuş… Bu arada lütfetmiş, PKK için de yaptıklarını onaylamayacağımız bir terör örgütü vurgusu yapmış.
Bunlar ne yiyorlar, nasıl besleniyorlar acaba… Terör örgütü ülkeyi bölmek üzere yola çıkmış bu kafa hala oturun uzlaşın diyor. Nerede, hangi şartlarla uzlaşacağımızı söyleseler de bari hiç yorulmasak…
Taraflar silah bıraksın derken PKK’yı devletin karşısına koyarak, onaylamadıklarını belirttikleri bir örgüte bir meşruiyet zırhı vermekten de çekinmiyor…
PKK silah bıraksın elbette, devletler ellerindeki silahı neden bırakacak? Devlet silahı zaten hukuksuzluk halinde hukuku tesis için kullanır…
Herhangi bir AB ülkesinde eline silah alan terör örgütüne açıkça destek veren, terörist eylemler için kamu imkânlarını seferber eden, doğrudan terör eylemlerine katılan atanmış veya seçilmiş bir tek kamu görevlisi var mıdır?
Bu AB yetkilisi denilen şahıslar, kendileri herhangi bir küçük veya büyük terörist faaliyet ile mağdur olduklarında teröristlere karşı aynı dili kullanıp, aynı müsamahalı yaklaşımı gösteriyorlar mı?
Yoksa şimdi en büyük endişeleri yıllardır elleriyle büyüttükleri bu kanlı ve korkunç terör mekanizmasının yok edilmesinin, ortadan kaldırılıyor olmasının derin telaşındalar mı?
Umarım ki hükümet ve yargı kararlı olur.
Terörün şiddetlenmesini, kanın akmasını varlık nedeni olarak gören sivil görünümlü, siyasetçi kisveli ve dış destekli bu terörist ve ajan kişilere karşı gösterilecek herhangi bir zafiyet asla olumlu netice vermeyecektir.
Barışa katkı vermek, şiddetin dilinden uzak olmak, siyasetin işlediği, demokratik yapının güçlendiği bir ortamda yaşamak en büyük arzumuz ve prensibimizdir.
Ancak terörün baş verdiği iklimlerde demokrasiyi yeşertmek ve yaşatmak mümkün değildir.
Önce normalleşelim. Terörü gündemimize girmeyecek şekilde ülkemizden ve hayatımızdan çıkaralım.
Sonra sivil veya siyasetçi her kim olursa en uç fikirlerini bile ifade edebileceği bir ortam bulabilsin.
Terörün gölgesinde bu mümkün değil…