Trump'ın o görüşmede ipleri tamamen kopartması bekleniyordu!
Serdar Turgut: İlişkiyi tamamen koparmaya yönelik birçok gücün Washington’da çalıştığını bilsem de bunun hem Türkiye’nin hem de ABD’nin yararına olmayacağını düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump dün bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Görüşmede Suriye'deki son gelişmeler ve Türkiye'nin Afrin'de terör örgütlerine karşı başlattığı Zeytin Dalı Harekatı'yla ilgili görüş alışverişinde bulunuldu.
Görüşmenin perde arkasını ise Habertürk Washington temsilcisi Serdar Turgut yazdı.
İşte o detaylar;
Son telefonun perde arkası
BAŞKAN Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aramadan önce Washington’da herkeste bölgeyle ilgili bir heyecan ve farklı bekleyiş vardı. Askerlere yakın kaynaklar, Trump’ın sert konuşacağı beklentisindeydi. Son günlerde General Votel’in yanında bölgede bulunan Washington Post’un tecrübeli ulusal güvenlik yazarı David Ignatius’un önceki günkü yazısı, bu grubun nasıl düşündüğünün tipik örneğini oluşturuyor.
Ignatius o yazısında, Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkinin kopma noktasına geldiğini yazıyordu. Bu çevrede beklenti, çarşamba günkü telefonda bu kopmanın netleşeceğiydi.
Buna karşın bölgesel sorunlara sadece askeri gözle değil, tüm birimlerin değerlendirmelerini de alarak yaklaşmaya çalışanlar, (hakkını yemeyelim, Ignatius da bunu genelde yapar) iki ülke arasındaki ilişkinin bitmeyeceği gibi iki ülkenin de ilişkiyi ileride nasıl daha sağlam kurabileceklerini düşüneceğini söylüyordu.
Bunu açıkça söylemem gerekmese de ben ikinci tarafın görüşündeyim. İlişkiyi tamamen koparmaya yönelik birçok gücün Washington’da çalıştığını bilsem de bunun hem Türkiye’nin hem de ABD’nin yararına olmayacağını düşünüyorum.
Bu ikinci grubun görüşünü yansıtan, yine aynı gün yayınlanmış bir başka yazı da New York Times’taydı. “Amerika’nın Türkiye ile arasını düzeltmeye çalıştığı” başlığının atıldığı bu yazıda çok ilginç bir istihbarat da vardı.
SINIR GÜCÜ KONUSU
Gazetenin tecrübeli ulusal güvenlik yazarları, Türkiye’nin çok da haklı biçimde tepkisini çeken 30 bin kişilik sınır gücü meselesinin, sadece sahadaki orta düzeydeki komutanların hayal gücünden kaynaklanan bir şey olduğunu, bunun Beyaz Saray’da Ulusal Güvenlik Konseyi’nde bile tartışılmamış olduğunu öğrenmişler. Yani anlayacağınız, bu “sınır gücü” diye bilinen şey, sadece bazı orta rütbeli askerin kafasında olan bir şeymiş, hiçbir zaman resmi politika olmamış.
Bu yüzden ben telefon görüşmesinin yaklaştığı dakikalarda Beyaz Saray’ın gündelik basın brifingini izledim. Görüşme sonrası Beyaz Saray’dan yapılan içerik açıklamasını da son derece dikkatli okudum.
Açıklamada kaygı oluşturabilecek cümle, sadece Trump’ın “Türk ve Amerikan askerini karşı karşıya getirebilecek eylemlerden kaçınmak için dikkatli olmamızı” istemesiydi. Bunun dışındaki hiçbir şey yeni değildi. İki ülkenin bütüncül bir Suriye için birlikte çalışması gerektiği belirtilmiş, stratejik ortak olarak da Türkiye’nin bölgedeki önemi vurgulanmıştı.
Trump ayrıca Türkiye’nin meşru güvenlik kuşkularının olduğunu ifade etti, sadece bölgede sivil halkın zarar görmemesine dikkat edilmesini istedi. Ki bunu Türkiye zaten son derece dikkatli yapmakta.
STRATEJİ VE KOORDİNASYON YOK
Beyaz Saray’dan yapılan resmi açıklama üzerine çıkan tartışmanın temelinde neler olabilir? Burada ABD’nin gücüne ve büyüklüğüne uygun iyi çalışan bir devlet mekanizmasının ve devlet stratejisinin bulunduğunu düşünmek hata olur.
Bir konu gündeme geldiğinde her birim kendine uyan biçimde ele alabiliyor meseleyi ve sonuçta toparlayıcı bir strateji de olmadığından yaklaşımlar dağılabiliyor. Bu da ciddi bir kafa karışıklığı yaratabiliyor.
Örneğin Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la konuşacaksa, Türkiye üzerine çalışan her birim kendisi için önemli olan konuları başlıklar halinde sıraladığı “talking points” hazırlıyor ve bunlar Beyaz Saray’da Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nda birleştirilip özet halinde Başkan’a sunuluyor. Başkan da bu metin üzerinden telefon konuşmasını yapıyor.
Trump’ın başkanlığı döneminde yapılacak konuşmanın bu metne uygun olacağı teminatı da verilemiyor. Çünkü o kafasına göre konuşabiliyor, bu da birimler arası daha fazla karışıklığa yol açabiliyor. Metin üzerine çıkan son anlaşmazlığın temelinde ben bunun da olabileceğini düşünüyorum.
Bu durum Amerika ve dünya için ciddi bir problem haline geldi. Bu nedenle konuyu yarın daha da açmaya çalışacağım.