Türk hacıları gençleştirmek lazım

Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl binlerce insanın hac ibadetini yapmalarına vesile oluyor. Yüz bine yakın insanın hac ibadetlerini en güzel şekilde yapabilmeleri için büyük emekler sarf ediyor. Mahşeri andıran bir mekânda müthiş bir kalabalığın içerisinde en az zayiat, en az kargaşa ve en az düzeyde problem yaşanmasını sağlamaya çalışıyor.

Kendilerine şükran borçluyuz. Ancak, kanaatim o ki, şu birkaç hususun dikkate alınması ile söz konusu organizasyon daha mükemmel bir hale getirilebilir ve hacca gidenler daha rahat ibadet etme fırsatı bulabilirler. 

Öncelikle Türkiye’den her yıl hacca gidenlerin, yaş, cinsiyet, bölge, meslek, tecrübe, hastalık ve sair hususiyetlerinin teferruatlı bir istatistiği çıkarılıyor mu bilemiyorum. Böyle bir çalışma yapılmıyorsa yapılmalı ve şayet yapılmaktaysa kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Söz konusu bilgilerin paylaşımı son derece yerinde olur kanaatindeyim. Böyle bir paylaşım birçok yönden de faydalar sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Hacıların kendilerine verilen hizmetten ne derece memnun kaldıkları konusunda hâlihazırda yapılan tespitlerin “laf olsun” kabilinden olduğu aşikârdır. Bir hacının akşam sabah beraber olduğu görevli bulunan kişileri ve onların verdiği veya temsil ettiği hizmetlerin eksiklerini yine kendilerine şikâyet etmeleri ne derece gerçekçi olmaktadır bilemiyorum. Yapılması gereken şey her hacının memleketine ve evine döndükten sonra internet ortamında sunulmuş olan değerlendirme sorularına mutlak surette yanıt vermesini ve varsa özel şikâyetlerini yazması mutlak surette sağlamaktır. Aksi takdirde taşıdığı müftü olma, din adamı bulunma, haddini bilme gibi hususiyetlerini bir tarafa bırakarak, maddi ve manevi sorumluluğunu üstlendiği hacı adayına, “indira gandiliğe gerek yok” diyerek konuşan bir “Kafile Başkanı Müftü Efendi”nin, o ve ona bağlı görevliler nezdinde yapılan bir değerlendirme toplantısının, hacılar tarafından müftü efendi aleyhinde dile getirdikleri şikâyetlerin hiç bir zaman için sonuç sağlaması mümkün olmayacaktır. Yapılan şikâyetlerin hiçbir surette dikkate alınma imkânı bulunmayacaktır. Zira aksi olmuş olsaydı, vedalaşmaya bile yüzü bulamayan “indira gandi” söylemli müftü “efendi”ler tekrar tekrar kafile başkanı tayin edilmezlerdi.

Şu bir vakıa ki Türkiye’den hacca gidenlerin yaş ortalaması oldukça ileri düzeydedir. Tevellütleri oldukça eskidir. Büyük ekseriyeti, neredeyse Türkiye Cumhuriyeti ile aynı yaştadır. Bu durum hem yapılan organizasyonun gereğince tatbikini engellemekte hem de hacıların gönüllerince ibadet etmelerine müsaade etmemektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na naçizane teklifim Türk hacıların yaşlarının gençleştirilmesi çalışmasının başlatılmasıdır.

Mevcut hac kontenjanından ayırmak yahut Suudi Arabistan Hükümeti’nden ilaveten 10 bin kontenjan koparmak suretiyle elde edilen söz konusu kontenjan, sadece ve sadece, 25-35 yaş arasındaki hacca gitmek isteyen gençlere tahsis edilmelidir. Gerekiyorsa bu “Genç Hacılar” için yüzde 50 gibi bir de fiyat indirimi yapılmalıdır. Bu “Genç Hacılar” ile hac sonrasında da münasebet içerisinde olunmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi sadece yaşlı insanları hacca götürmek olmamalıdır. Sadece cami cemaatini Arafat’a taşımamalıdır. Zengin gençler için farkındalık oluşturulmalı, geleneksel hac yapma kültürü değiştirilmeli ve “Genç Hacılar” programı ivedilikle başlatılmalıdır diye arzu ederim.

Hac ibadetinin organizasyonu konusunda dikkate alınması gerektiğini düşündüğüm bir başka husus ise organizasyonun, müracaat edenler noktasında, kategorik olarak yapılması gereğidir.

Mevcut uygulamada, görülen o ki, hiçbir hacı adayı hiçbir hususi ayrım ve tasnife tabi tutulmaksızın ve büyük oranda gelişigüzel bir şekilde, hacca gitmek üzere gruplandırılmaktadırlar. Oysaki bu durum seksen bin kişilik bir hacı kitlesinin nizam ve intizam içerisinde hareket etmesini oldukça zorlaştırmaktadır.

Hacca gitme hakkı elde edenlerden alınacak teferruatlı bir bilgi çerçevesinde daha sistematik organizasyonlar ve gruplandırmalar yapılabilir diye düşünüyorum.

İlk defa hacca giden biri ile çok defa umreye gitmiş birini; kendi halindeki ev hanımı yaşlı Ayşe Teyze yahut yaşlı Ali dayı ile genç ve cevval, kanı kaynayan Ahmet Beyi yahut özürlü ve özel ilgi gerektiren biri ile aksi haldeki birini aynı gurupta tutmak, birlikte hac yapmalarını istemek oldukça sıkıntılı olmaktadır. Dolayısıyla yapılan organizasyon ne kadar mükemmel olarak tasarlanırsa tasarlansın neticede bir noktaya kadar işler olacaktır. Bunama evresindeki bir hacı, yaşlı bir hacı, tekerlekli sandalyede ibadet etmek zorunda kalan bir hacı, ilk defa Mekke ve Medine’ye giden bir hacı adayı ile aksi haldeki; belinde şemsiye asılı, sırtında ağır bir çanta, sol elinde bir değil iki emanet sandalye, diğer elinde sürekli havada tuttuğu gurup levhası olan Hacı Müslüm Bey misali bir hacı adayının birlikte hareket etmeleri her iki taraf için de son derece uygunsuz bir durum oluşturmaktadır. Yahut tavafa 45 kişi olarak gidilip 7 kişi ile ancak geri dönülebilmektedir. Bu bir vakıadır. Hacılar kaybolmaktadır. Bu da bir vakıadır. Gruptaki görevli hoca kime ve neye göre hareket edeceğine karar verememekte, sonra da haklı olarak, klasik tabirle, bildiğini okumaktadır… Başka ne yapabilir ki! Oysaki daha genç, deneyimli ve bilinçli guruplar daha kalabalık tutulup daha az görevli ile idare edilirken; yaşlı, ilgiye muhtaç, tecrübesiz ve daha az sayıdaki gruplara daha fazla görevli tayin edilebilir.

Hacı adaylarının, muayyen bir mekân, muayyen bir zaman ve gayet yorucu ve yıpratıcı bir ibadeti en güzel ve en mükemmel şekilde ifa edebilmeleri için tecrübe, yaş, sağlık ve meslek hususiyetleri dikkate alınarak kategorize edilmeleri şeklindeki bir uygulamaya gidilmesi önerisi bütünüyle organizasyonun işlevsel olmasını sağlama amaçlıdır. Bu yöndeki bir yaklaşım hacı adaylarının kendi içlerinde tanışma, dayanışma ve dostluk ve münasebetlerini hac sonrası da sürdürebilmelerine matuf bir tekliftir. Böyle bir tekliften dolayı “öküz altında buzağı aramanın” yahut “şeytanın avukatlığını yapmanın” hiçbir gereği ve faydası yoktur. Böyle bir önerinin hor görme, küçümseme ve dışlama ile de hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. “Allah’ın, insanların yüzlerine ve bedenlerine değil, kalplerine baktığı muhakkaktır.”

Öneri makul bulunması halinde, önümüzdeki yıl, birkaç ilde pilot uygulamalar yapılabilir. Dolayısıyla da uygulamadan elde edilecek netice akıbeti belirleyebilir.

  

Tüm yazılarını göster