Kokunun en güçlü hafıza olduğu, hatta birlikte olduğumuz kişiyi kokusuna göre seçtiğimiz bilimsel bir gerçek…
Havaların ısınmasıyla birlikte, burnumuzu mutsuz eden o sevimsiz sezona girdiğimizin, basit vücut hijyenine dikkat eden herkesçe fark edildiğini sanıyorum.
Toplu taşıma başta, ofis gibi toplu olarak bulunduğumuz kapalı alanlarda, asansörlerde, restoranlarda, mağazalarda ve benzeri yerlerde pis kokuyla imtihanımız başladı.
Justin Bieber, 2013 yılında İstanbul’da verdiği konserin ardından Türk kızlarına teşekkür etmiş ancak ter kokularına dayanamadığını söylemişti. Kızılca kıyametler kopmuştu. Sen bizi nasıl aşağılarsın, deyip neredeyse topyekun savaş ilan ediyorduk. Başlık Bieber’in beyanıdır. Kızacaksanız gidip yine ona kızın, bana sarmayın.
Yeterince duygusal olgunluğa sahip olmadığımız için bu da bize özgü bir tepkisellik… Pis kokuyor olmamız gerçeğini kabul edip, bu konuda iyileşme sağlamak yerine söyleyene tepki gösteriyoruz. Biz tedavi olmak isteriz de teşhis yüzümüze söylensin istemeyiz…
Bieber’in hayran kitlesinin büyük kısmının ergen kızlar olduğunu düşünürsek, ter kokusu problemini belki de anaokulu sıralarında çözmeye başlamamız gerekiyor.
Kötü koku konusunda hassasiyeti yüksek biri olarak… Justin Bieber’e hak veren biri olarak… Leyla Alaton’un her bahar, olabilecek en zarif ve yapıcı tavırla insanlara kötü kokmamak için deniz tuzu ve deodorant önerilerine hak veren biri olarak… Hatta Alaton’un dile getirdiği ter kokusuyla ilgili kamu spotu çekilmesi fikrini destekleyen biri olarak… Orhan Gencebay’ın yer aldığı Rexona reklam filmini sevimsiz ve kötü bulduğumu söylemeliyim.
Eğer bir espri varsa, anlaşılmıyor ve hiç komik değil! Bir sorun çözülmeye çalışılmışsa, takınılan kibirli tavır sadece kırıcı bir etki yaratıyor.
“Sen, sevgili kardeşim… Koltukaltını kamuya açan kardeşim” diye otobüste bağırdığı delikanlının kulağına “Rexona kullan” diye fısıldayan Orhan Gencebay’ın bu kadar itici bir reklamda yer almasına hayret ettim. Otobüsteki ter kokan delikanlının köpükler içinde banyo yapan halini, bir hayvanat bahçesi üyesi gibi teşhir edilmesi de son derece itici.
Orhan Gencebay gibi bir isimle çok daha yapıcı ve sevimli bir reklam filmi çekilebilirdi. Pek çok kişinin dediği gibi bu reklamla Türk toplumunun aşağılandığını düşünmüyorum. Evet, ter kokusu dahil kişisel hijyen konusuna çokça çalışmamız lazım. Bu reklam filmindeki gibi yüksek sesle bir kişiyi rencide ederek utandırmanın hoş bir davranış olmadığı kanaatindeyim. Evet, o kişi kokuyor ve kokusuyla rahatsızlık veriyor ancak onu eğitmenin, ona iyi bir şey öğretmenin yolu bu olmamalı.
Bu kötü koku konusu ne zaman açılsa “Ama Avrupa’ya tuvaleti biz öğrettik” veya “Bizim köklü bir hamam kültürümüz var” argümanıyla savunmaya geçenlerin de geçmişi bırakıp bugüne gelmeleri gerekiyor.
Tek tek yazıp sizleri bunaltmayayım ancak kişi başı diş macunu, deodorant, tuvalet kâğıdı kullanımında dünyada oldukça geriyiz.
Benim önerim, eğer bir gün bir eğitim reformu yaparsak, müfredata genel görgü kurallarının ve kişisel bakımının da eklenmesi.
“İnsanların diş macunu, deodorant alacak parası yok” diyorsanız, aynı insanların günde bir paket sigara içecek parayı bulduğunu aklınıza getirmiyorsunuz demektir. İki paket sigara parasıyla çok rahat bütün bir ay kişisel hijyeninizi sağlayıp, mis gibi kokabilirsiniz.
Gazetede çalıştığım dönemlerde, lise veya üniversite öğrencisi stajyerlere içinde sabun, deodorant, koltuk altı roll-on, parfüm, nemlendirici olan bir paket hazırlar verirdim. “Kötü kokuyorsun” demeden de insanları uyarmak mümkün. Bir zahmet lüks restoranlar, oteller, cafeler de personelin kişisel hijyeni için gerekli ürünleri ücretsiz sağlasınlar.
Kamu spotu da çekilsin, reklam filmleri de ama sevimsiz bir kurgu olmasın lütfen. Çünkü biraz önce bahsettiğim tepkisellikten dolayı, sorunu çözmek adına hiçbir faydaları olmayacak…