Türk müziğinin sevilen sanatçısı Zara, tüm bilinmeyenleri anlattı...

Ninni yerine Rodrigo’nun gitar konçertosu ile büyütülen bir çocuktu. Kendisi her ne kadar pilot olma konusunda diretse de ailesinin yönlendirmesiyle yolunu buldu. Bangır bangır metal müzik dinleyen o genç kız, konservatuvarda halk müziği ile tanıştı, hayatı bir anda değişti. Cazdan operaya sunduğu geniş yelpazeyle herkesi şaşırtmaya devam eden Zara yeni projelerini ve hedeflerini Hürriyet Gazetesi'nden Tülay Demir'e anlattı...

Bu hafta bir değişiklik yapayım, çocukluktan değil bugünden başlayıp çocukluğa doğru uzanalım istiyorum söyleşide... Biraz son zamanlarda yaptığın çalışmalardan söz edelim mi? Ne kadar faal olduğunun farkındayım...

Tempo yüksek, doğru... Çünkü hedeflerim çok, isteklerim çok. Dolayısıyla elime aldığım her işi en iyi şekilde yapmak için uğraşıp duruyorum. Bunun için de kendimi yetiştirmeye, vizyonumu geliştirmeye çalışıyorum.

Yola halk müziği sanatçısı olarak çıktın ama durum değişti...

Evet, ilk olarak halk müziği ile çıktım. Sonra sanat müziği, batı müziği derken pek çok farklı tür sundum. Bir de yetmiyormuş gibi opera tarzında konserler vermeye başladım.

Sahi, opera nereden çıktı?

Bununla hem insanlara hem de kendime söylemeye çalıştığım şey şu: Yarışım kendimle. Aslında hepimiz böyle yapsak ne iyi olur.

Hangi anlamda?

Kendinle yarışmak, dışarıda birbirinin gözünü oymaya çalışan insanlardan, yeni zamanın kötü enerjisinden bizi uzaklaştıracak kaçış yolu olabilir... Sonuçta herkes başlı başına bir dünya. Ve içindeki dünyayı keşfetmeye başladığında dışarıyla sorunun kalmıyor. Kendini keşfetmeye, yeteneklerini geliştirmeye uğraştığında kendi cennetini yaratmış oluyorsun. Ben hem müzik hem de oyunculuk anlamında kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Hatta lise çocukları gibi hissediyorum kendimi. Bu öğrenme aşkıyla alakalı bir durum.

YAVRUM SENİN SONUN MÜZİSYENLİK, GEL İNAT ETME

Bugüne kadar hangi yeteneklerini keşfettin?

Sadece kendim değil tüm insanlık için şunu fark ettim ki, insanoğlunun kafaya koyup da yapamayacağı hiçbir şey yok. Yeter ki istesin...

İyi de ben de türkü okumayı çok seviyorum. Ama hiçbir zaman senin gibi türkü okuyamadım.

Ama bunun için eğitim aldın mı? Yoluna baş koydun mu?

Tabii, hem de ne uğraşmak! Düzgün okusan da yetmiyor, hamurunda olacak o yetenek yani. Zorla güzellik olmuyor...

Doğru, hamurunda olmalı, eğitimle de bunu törpülemiş olursun. Ama şu da var, gerçekten bir şeyi çok çok istemek şart. Aksi halde kendindeki yetenekleri keşfedemeden bu hayatı bitirip gidiyorsun. Diğer yandan hamurunda hiç yokken ısrarla üzerinde durup seviye kat etmiş olanlar var.

Ama yetenekli olanların kalabalıktan sıyrılması daha kolay.

E tabii, bu anlamda biraz torpilli olduğumuzu söyleyebilirim.

Müzik eğitimi alman, kendi yeteneğini küçük yaşta fark ettiğinin göstergesi. Yanılıyor muyum?

Burada annemin rolü büyük.

Nasıl?

Annem çok öngörülü davrandı açıkçası. Ben aslında pilot olmak istiyordum. Hatta sivil havacılık başvurularımı da yapmıştım. Bir saat tek motorlu uçak kullanmışlığım bile var. 52 saat kullandığında zaten bröve alabiliyorsun.

Nasıl değişti peki planlar?

Pilot olacağım diye tabiri caizse kendimi paralıyordum. Ama kaderin cilvesi midir bilmem, bir yandan da ne kadar ses yarışması varsa katılıyordum. Hepsinden birinci olarak çıktım üstelik. Onca önemli birincilikten sonra annem beni aldı karşısına ve dedi ki “Yavrum senin sonun müzisyenlik. Gel sen inat etme, usul usul bir konservatuvara git bakalım”... Onun ısrarıyla oldu yani.

Normalde çoğu ebeveyn “Ne yapacaksın müziği, başka bir meslek edin” diye bu hevesin ve yeteneğin karşısında durur.

Bu sürpriz sayılmaz çünkü annem de müzik delisiydi. Bebekliğimde ninnim Rodrigo’nun gitar konçertosuydu, düşün. Birkaç sene önce Andrea Bocelli’nin konserine gittim, o eser bir girdi, ben hüngür hüngür ağlamaya başladım.

Neden?

Bütün çocukluğum, hatta annemin beni kucağında sallayışı gözümün önünden geçti. Tekrar ediyorum, vizyon sahibi bir kadının beni yetiştirmesi sayesinde müzik camiasındayım.

Anne faktörü gerçekten çok önemli.

Kesinlikle. Mesela çocuğum için okul tercihi yaparken, onu spor ve müziğe yönlendirirken, hatta doktorunu bile seçerken önce annemin benim için yaptığı seçimleri düşünüyorum. Bir anlamda anneler hayatımızı yönlendiriyor. Çocuktaki yeteneği ilk keşfetmesi gereken de onlar.

BLACK SABBATH DİNLEYEN ZARA’NIN HALK MÜZİĞİYLE İMTİHANI

Konservatuvar macerana dönelim yeniden. O nasıl bir süreçti?

Konservatuvara girene kadar Whitney Houston, Bryan Adams, Black Sabbath dinleyen Zara, haliyle şaşkındı. Sonuçta tek bir tane halk müziği eseri biliyorum. Onunla da girdiğim bütün yarışmalarda birinci olmuşum! Dolayısıyla bu müthiş kültürün içine girince, yani halk müziği ve sanat müziğini keşfetmeye başlayınca şaşkına döndüm. “Aman Allah’ım nasıl bir derya burası ve ben şimdiye kadar nasıl başka kültürlerle avunmuşum” dedim kendi kendime.

Devamında yabancı kültürlerden ve müzik türlerinden uzaklaştın mı?

Hayır, tabii ki o kültürleri hâlâ çok seviyorum. Ama eksikliğim şuymuş, kendi hikayemi, kendi hüviyetimi bilmeden başka şeyleri kendi hüviyetim yapmışım. Yani “-mış” gibi davranıyormuşum. Sonra kendi kültürümün farkına varınca, o müthiş kültürün kıyafetini üstüme giyince aksesuarlarımı takmaya başladım. İşin esası bu...

Ne gibi aksesuarlardan söz ediyorsun?

İşte bir İtalyan operasıdır, İspanyolca ya da Arapça bir eserdir. Dediğim gibi kendi kültürümü giyindikten sonra bu kültürlerle alışverişte olmak bana çok şey kattı. Bu bir... İkincisi, oyunculuk eğitimi, müziğimi o kadar etkiledi ki anlatamam. Bunu bütün müzisyenlere tavsiye ederim.

Gerçekten mi? Bunu ilk kez duyuyorum.

Evet, kendi hayatımda bunu keşfettiğim zaman “Bu çok büyük bir keşif” demiştim.

Ne gibi faydalardan söz ediyoruz?

Mesela oyunculuk eğitimi almadan önce bir şeye tepki verirken kocaman tepkiler veriyordum. Bu eğitim sayesinde küçük bir hareketle kocaman bir etki yaratmayı öğrendim.

Ama burada yine senin oyunculuk gücüne katkısından söz ediyoruz, müzikle ilgisi ne?

İşte bunu şimdi müzikte de kullanıyorum. Küçücük bir hareketle, küçücük bir ses nüansıyla kocaman bir efekt yaratmayı öğrendim.

ANNEM BENİ EVRENSEL BİR KAFAYLA YETİŞTİRDİ

Bu arada ne kadar yetenekli olunursa olunsun, normalde bir gırtlak her müzik türünü okuyamaz, yanılıyor muyum?

(Gülüyor) Bence annemin beni çok evrensel bir kafayla yetiştirmesinin etkisi. Mesela Rodrigo’nun gitar konçertosuyla büyüyen bir çocuksun. Sonra Ferdi Tayfur, ardından Muazzez Abacı dinlemeye başlıyorsun. E gençlik dönemimde kendiliğinden pop müzik ve metal kültürüm gelişti. Derken konservatuvara girip halk müziği ve sanat müziğinin kökünü öğrenmeye başladım. Sonuç bütün bunların harmanı işte...

TRILOK GURTU’YU BENİMLE ÇALIŞMAYA BİR TAKSİCİ İKNA ETTİ

Birkaç gün önce Berlin’de konser verdin. Etkileyici bir işbirliğiydi. O proje nasıl doğdu?

Hindistanlı Grammy ödüllü müzisyen Trilok Gurtu, Türkiye’den bir sanatçıyla bir araya gelip müzikal işbirliği yapmak istemiş. Bunun için Tuluğ Tırpan’la irtibat kurmuş. Sonra olay bana intikal etti. Zevkle “olur” dedik tabii.

Neden seninle çalışmak istedi?

Benim adımı duymuş ama başta emin değilmiş. Önce web siteme girip kim olduğuma falan bakmış. Yetinmemiş, beni taksicilere sormuş!

Anlamadım!

İstanbul’a geldiği gün kendisini havalimanında bir araç karşılamış. Şoföre demiş ki “Siz lütfen gidin, ben taksiye bineceğim”. Kabul etmişler, Gurtu taksiye binmiş, şoföre “Bana Zara’yı anlatır mısınız?” demiş. Aldığı cevap gerçekten aklımı başımdan aldı.

Merak ettim...

Taksiciden aldığı cevap şu: “O bizim sultanımız.” Bundan çok etkilenmiş. Bu arada yeri gelmişken röportaj aracılığıyla o taksiciye de çok teşekkür ediyorum. (gülüyor)

Ve bir araya gelip “Tales of Anatolia” müzikalinin hazırlıkları için çalışmalara başladınız.

Öyle. O sözden çok etkilenince birlikte çalışmak üzere start düğmesine bastı.

HALK MÜZİĞİ SÖYLEYEN BİRÇOK MÜZİK TÜRÜNÜ OKUYABİLİR

Senin için baskın olan, öne çıkan müzik türü hangisi?

Sevmek değil de müzik anlamında seni geliştirmeye en uygun türün halk müziği olduğunu düşünüyorum. Nota anlamında dünyadaki en zor müzik türlerinden biri diyebilirim. 32’ye 64’lük notalar havalarda uçuşuyor. Dolayısıyla halk müziği solfeji çalışan bir notist dünyadaki birçok müzik türünü çok güzel okur, deşifresi son derece iyidir.

KENDİYLE YARIŞAN ZARA BU KEZ OPERA OKUYACAK

Opera icra edeceğiniz özel bir gösterinin hazırlıklarını sürdürüyormuşsunuz duyduğum kadarıyla...

Evet, 6 Şubat’ta İş Sanat’tayız. Tuluğ Tırpan’ın Hazreti Mevlana ile ilgili yazdığı çok şahane bir eser var. İşte ben o konserde yine kendisiyle yarışan Zara olarak opera okuyacağım.

Bu ne büyük cesaret...

Evet ya... Hep böyle ama... Diyelim ki bir yerde bir konser olsun, gider icra etmesi en zor eserleri seçerim. Büyük gün gelip çattığında da fenalıklar geçiriyorum tabii.

Neden böyle zor seçimler yapıyorsun hep?

Çünkü hedefim hep büyük oldu. “Kısa yoldan bir şeyler kazanayım”cı değilim. Yaptığım iş önce benim içime sinecek. O yüzden zoru seçiyorum.

Bundan sonra nasıl anılmak istersin?

Her zaman müzik yorumcusu ve oyuncu olarak anılmak isterim. Ne de olsa tüm müzik dallarını seven, bunun eğitimini almış, iyi icra edebilmek için gece gündüz uğraşan biriyim. Dizi ve sinema dünyasını çok sevdiğim, o işe ciddi emek harcadığım için oyuncu olarak da anılmak isterim tabii.

SUNUCULUĞU PEK SEVEMEDİM

Dizi nasıl gidiyor?

Çok güzel. Oyunculuğu çok seviyorum.

Bir de müzikal vardı, yanılıyor muyum?

Evet “Yunus Emre Müzikali”. Bak şimdi sen hatırlattın bunu. Hatırlayamadığım, unuttuğum o kadar çok şey var ki.

Sunuculuk mesela...

Ya evet, onu da yaptım. Ama itiraf edeyim onu pek sevmedim, beni çok çeken bir iş değil. Moderatör olmak, konuşmayı yönetmek çok zor iş, bir de çok mesai gerektiriyor. Benim kendimi en iyi hissettiğim alanlar oyunculuk ve müzik.

SURİYE KONSERİMDE HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLADIM

Senin yurtdışı konserlerinin çok ilgi gördüğünü duydum, doğru mu?

Sorma... Rotterdam konserinin biletleri günler öncesinden bitmiş, haberi geldi. Ben ülke ülke gezip “Bakın bizim böyle bir kültürümüz var” demek istiyorum. O heyecanla yaşıyorum. Dünyanın birçok yerinde konser verdim. Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç, Amerika, Tunus... Bu kötü olaylar yaşanmadan önce Şam’da da konserim olmuştu. 6 bin 500 kişi gelmişti izlemeye ve ben hüngür hüngür ağlamıştım sahnede.

Neden?

Orası için ‘no name’ biriydim aslına bakarsan. Beni tanımıyorlardı. Sadece afişlerimi görüp geldiler. Arapça şarkılar da almıştım repertuvarıma, benimle çığlık çığlığa söylediler hepsini. Sanki kendi memleketimdeyim, Antep’teyim, Adıyaman’dayım gibi hissettim. İlk konser açık havada oldu, ertesi gün de kültür merkezinde... Devlet erkanı falan gelecekti. Orası dolar mı emin olamadığımdan ilk konserin sonunda seyirciye “Yarın da beklerim” dedim. Ah keşke...

Ne oldu? Gelmediler mi?

Gelmemek ne demek, kapıları zorladılar. Kültür merkezi zaten dolu ama... İçeri giremediler. Kahroldum. İşte bunları yaşadığım için heyecanımı kaybetmiyorum, durmadan çalışıyorum. Çalıştıkça da karşılığını alıyorum. Çok şanslı bir kulum ben. Karavana atış yapmadım hiç.

VE SONUÇ...

BEDEL ÖDEMEKTEN KORKACAK BİRİ DEĞİL

Zara’nın en belirgin özelliği, daha çocuk yaşlarda kendine hedefler koyabilmesi ve devamında o hedefe odaklanarak sonuca ulaşabilmesi. Hedef odaklı insanlar bedel ödemekten de korkmaz çünkü rekabet olduğu sürece motive olurlar.

Eminim Zara çocukluk hayali olan pilotluk mesleğini seçseydi yine başarıya ulaşırdı. Bundan sonra da her hedefine ulaşabileceğini söylemek mümkün.

Opera alanında da adını dünyaya duyurursa şaşırmamak gerek. Çünkü kafasına koyduğu her şeyi yapma potansiyeline sahip bir karakter.

Röportaj: Tülay Demir / Hürriyet Gazetesi

Haluk Levent, apar topar hastaneye kaldırıldı! 79 yaşındaki adam tramvayın altında kaldı! TIR ile ambulans kavşakta çarpıştı!
Sonraki Haber