Türk Sinemasında 1922-1950 döneminde neler oldu? Atatürk'ün en sevdiği iki film hangisiydi? Özkan Karaca yazdı...
Türk Sinemasında 1922-1950 yılları arasında neler oldu? Şair ve yazar Özkan Karaca, Türk sinemasının gelişimine dair ilgi çekici detayları SüperHaber'de paylaştı. 50'li yıllarda Türk sinamasında 60 milyona ulaşan seyirci sayısını paylaşan Karaca, Atatürk'ün de en sevdiği ve büyül ilgi gösterdiği iki filmi de okuyucularıyla paylaştı.
TÜRK SİNEMASINDA 1922-1950 YILLARI ARASINDA NELER OLDU?
Şair-Yazar Özkan Karaca, Türk Sinemasında 1922-1950 yılları arasında neler oldu, Atatürk'ün en sevdiği iki film hangisiydi sorularının cevaplarını ve Türk sinemasının gelişimini yazdı.
İşte Karaca tarafından kaleme alınan o yazı;
1922 - 1950 Yılları Arası
Cumhuriyet’in ilanıyla beraber Türk toplum yapısında ciddi bir değişim yaşanmıştır.
Cumhuriyet rejimin başlaması; siyasi, sosyal birçok yeniliklerin hayata geçmesi, toplumun
hemen her alanında değişikliklere yol açmıştır. O dönem Mustafa Kemal Atatürk, fırsat buldukça sinemaya gitmektedir. Charlie Chaplin’in “Şarlo İdam Mahkûmu” ve LewisMilestone’un “Batı Cephesinde Yeni Bir şey Yok” filmlerine büyük ilgi göstermiştir. Ayrıca o dönem kendisinin de içinde yer aldığı belge niteliğindeki filmler incelendiğinde, Mustafa Kemal’in görüntü ve ses alımına müdahalede bulunduğu görülmektedir.
Türk Sineması’nda 1922 yılından 1949 yılına kadar sivil yapımevleri bazında yapılandırılan
döneme “Özel Yapımevleri Dönemi” adı verilmektedir. Bu dönemdeki en önemli yapımevleri; Kemal Film (1921-1924) ve İpek Film (1928-1976) olmuştur. Tiyatro kökenli çalışmalardan oluşan Türk filmlerini yönetmek ise o dönem arkasında siyasî ve kurumsal gücü alarak tek başına bir tekel oluşturan Muhsin Ertuğrul’a düşmüştür. Türk Sineması, İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılından sonra film üretimini arttırmıştır. Bunda kültürel gelişim etkisi yanında en önemli etkinin, vergi indirimi olmuştur.
Film yapımları ise seyirci tercihleri neticesinde gişe gelirleri belli bir form yakalamıştır.
Önemli gişe gelirleri getiren Mısır filmleri, Amerikan macera ve güldürü filmleri ve Türk
sineması’nın kendi köklerinden kaynaklanan edebiyat uyarlamaları ve tarihsel filmler belirli
bir sinema anlayışını beraberinde getirmiş, sonraki yıllardaki üretimler bu ana temalar
üzerinde hareket etmiştir. Bugün bile Türk Sineması’nın hakîm üretimi yine bu film türleri
çerçevesinde ve anlayışında devam ettiği görülmektedir. 1949 yılına kadar geçen süre zarfında Türk sineması, işletmecilik kökenli bir yapım ve üretim biçimine sahip olmuştur. Seyirci beğenisi ve gişe gelirleri, yani ticari nedenler hem filmlerin yapısını hem de üretim şeklini belirlemiştir. Üretim, dağıtım ve gösterim aşamalarından oluşan sinema endüstrisi, sanayinin her üç ayağının aynı işletme çatısı altında gerçekleştiği bir yapıya bürünmüştür. Aynı anda yabancı sinema filmi ithal eden, seslendirip Türkçeleştiren, yerli film üretimi yapan ve bunları ihraç eden ve ek olarak film dağıtımı ve sinema salonu işletmeciliğini yapan Türkiye’ye has girişimler olmuştur.
1950’ler Türk Sineması
Artan film üretimi, 1950’li yıllardan itibaren Türk Sineması’nın daha fazla insan istihdam
eden, daha fazla sayıda film yapan bir yapıda olacağının sinyallerini vermiştir. Türk Sineması’nın üretim açısından altın çağı olarak nitelendirilebilecek 1960-75 yıllarının
temellerini hazırlamıştır. 1950’li yılların en önemli gelişmesinin başında gelen, Türkiye
Cumhuriyeti’nin çok partili hayata geçişidir.
Serbest piyasa ekonomisi, tüketim kalıplarının değişme eğilimi, sanayileşme, ulaşım ağının büyümesi, dış ticaretteki gelişmeler, tarımsal yapının değişimi, hukuksal yenilikler, radyo gibi iletişim biçimlerinin artan kullanımı 1950’li yılların göze çarpan olgu ya da olaylarıdır.
Sinema sektörü açısından bakıldığında da 1950’li yıllarda çarpıcı değişikler görülmektedir.
1950’li yıllarda sinema sektöründe sermaye birikiminin yeterli düzeye ulaşmadığı
görülmektedir. Böylece artan film talebini karşılamak isteyen yapımcılar, yönetmenler ortak
yapımlara girişmişlerdir. Köyden kente göç eden kesimin; teknolojik olanakları ve talebi
karşılama oranı günden güne artan sinema sektörüne seyirci olarak katılmasıyla beraber,
1940’lı yılların sonlarındaki 20 milyon kişilik seyirci toplamı 1958-59 yıllarında 60 milyona
ulaşmış, koltuk sayısı ise 175.000’den 400.000’e yükselmiştir.
1950’li yılların getirdiği en önemli olumsuzluklardan birisi de Türk filmlerinin arşivlerde çıkan yangınlar sonucu yok olup gitmesidir. Zaten filmlerin depolanmaları sırasında rutubet ve havasızlık gibi içsel sorunlardan kaynaklanan zayiatlar Türk Sineması’na büyük zararlar vermişken bir de yangın gibi dışsal bir etkinin ortaya çıkışı Türk Sineması’nı arşivleme çabalarına sebep olmuştur.