Türkiye esrarengiz olayı nasıl araştırıyor?
2 Ekim'de Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na giriş yapmasının ardından bir daha kendisinden haber alınamayan muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürüldüğü ihtimali üzerinde duruluyor.
Hürriyet Daily News gazetesi Ankara temsilcisi Serkan Demirtaş, Kaşıkçı'nın kaybolmasına yönelik olarak Türkiye'de yürütülen soruşturmaya dair BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
1. Türkiye, Cemal Kaşıkçı'nın ortadan kaybolmasını nasıl araştırıyor?
Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na giriş yapmasının ardından Cemal Kaşıkçı'dan bir daha haber alınamaması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattığını açıkladı.
Soruşturma kapsamında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile MİT geniş çaplı bir inceleme başlattılar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bizzat kendisinin gelişmeleri takip ettiğini söylemesi, soruşturmanın kapsamı ve ciddiyetini gösteriyor.
Kaşıkçı'nın kaybolduğu gün olan 2 Ekim'de Başkonsolosluk binasına giriş-çıkış yapan tüm kişi ve araçların tespitinin yapılması, bunların çıkış yaptıktan sonra İstanbul içinde nereye gittikleri, yurtdışına çıkıp çıkmadıkları ve bu trafikte şüphe verici bir durum yaşanıp yaşanmadığı araştırılan konular arasında.
Aynı zamanda, Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye 2 ayrı uçakla geldiği iddia edilen 15 kişilik bir ekiple ilgili araştırmanın da yapıldığı kaydediliyor.
1961 tarihli Viyana Sözleşmesi diplomatlara, diplomatik misyonlara ve diplomatik kuryelere dokunulmazlık hakkı tanıyor. Bu nedenle, Türk emniyet unsurlarının Başkonsolosluk binasını "suç mahali" olarak tanımlayarak tam teşekküllü bir inceleme yapması ancak Suudi Arabistan hükümetinin izin vermesiyle mümkün olabilir.
Türkiye Suudi Arabistan Büyükelçisini ikinci kez Dışişleri Bakanlığı'na çağırıp, Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda arama için izin istedi.
Suudi Veliaht Prensi, Kaşıkçı'nın kaybolmasıyla ilgili iddiaları yalanlarken, Türk hükümetinin istemesi durumunda başkonsolosluk kapılarının açılabileceğini söylemişti.
Başkonsolosluk zaten bina içindeki kameraların çalışmadığını belirterek bu konuda etkin ve sonuç alıcı bir işbirliği yapılmayacağının işaretini verdi.
2. Soruşturma sürerken adlarını açıklamayan Türk yetkililerin 'Kaşıkçı öldürülmüş olabilir' demeleri neye bağlanabilir?
Bu açıklamalar, Kaşıkçı'nın ortadan kaybolmasından 5 gün sonra ve Suudi yetkililerin ısrarlı bir şekilde gazetecinin kaybolmasıyla ilgili bilgilerinin olmadığı açıkladıkları sırada geldi.
Amaç ilk olarak Suudi Arabistan devletine açık bir şekilde "Ne yaptığınızı biliyoruz" mesajı vermek olabilir. "İşler daha sarpa sarmadan bu konuyla ilgili işbirliği gösterin ve gereğini yapın," uyarısının da bu açıklama aracılığıyla Suudi yönetimine ulaştırılmış olması mümkün.
İkincisi, Suudi devletine yönelik uluslararası baskının artırılmasını sağlamak da amaçlanmış olabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 7 Ekim'de yaptığı "Cumhurbaşkanı olarak takibindeyim, kovalıyorum, buradan çıkacak sonuç neyse onu da dünyaya bizler bildireceğiz," açıklaması da aslında bu mesajları tamamlar nitelikte. Süratle sonuç almak istediklerini belirten Erdoğan, bu olayı dünyaya kendisinin açıklayacağını belirterek Suudi yönetimine açık bir mesaj da iletmiş oldu.
3. Suudi gazetecinin İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürüldüğü kesinleşirse bunun ne gibi etkileri olur?
Çok ciddi ve çok boyutlu etkileri olacaktır. Yasal, siyasi ve diplomatik etkilerden bahsetmek mümkün. Yasal olarak çok kapsamlı ve karmaşık bir süreçle karşı karşıya kalınabilir.
Kaşıkçı'nın öldürülmesinde faillerin kim olduğu, Başkonsolosluk'ta diplomat statüsüyle yer alan kişilerin bu sürece nasıl dahil olduklarının belirlenmesine göre yasal kovuşturmanın netleşebileceği söylenebilir. Önceden planlandığı konusunda ciddi işaretlerin bulunduğu bu olayın organize bir cinayet olarak değerlendirilmesi ve ona göre adımlar atılması öngörülebilir.
Cinayetin gerçekleştirilmesi için Suudi Arabistan'dan gelen ve daha sonra Türkiye'den ayrıldıkları saptanan kişilerle ilgili cinayet suçlamasıyla ilgili davanın normal prosedürle başlatılması ve yakalama kararı çıkartılması beklenebilir.
Ancak diplomatik statüde bulunanlar ilgili olarak herhangi bir yasal süreç başlatılması mümkün görünmüyor. Türkiye, bu diplomatları "Persona non grata" (istenmeyen kişi) olarak ilan edip, ülkeden ayrılmasını talep edebilir.
Tabii, bu durum da bu olayın diplomatik ve siyasi etkilerini gündeme getiriyor. Bu olayın vahametine uygun olarak Türkiye'nin Suudi Arabistan Başkonsolosu dahil olmak üzere diplomatik statü taşıyan tüm konsolosluk mensuplarını istenmeyen kişi ilan etmesi öngörülebilir.
Bu cinayet eylemi, uluslararası sözleşmeleri ihlal etmesinin yanı sıra Türkiye'nin hukuk ve kamu düzeninin yok sayılması daha doğrusu Suudi Arabistan devletinin İstanbul'daki Başkonsolosluğu aracılığıyla Türkiye'ye büyük bir saygısızlığı anlamına da geliyor.
Dolayısıyla Ankara'nın Riyad'a göstereceği tepki kapsamında Suudi Arabistan Büyükelçisi'nin de ayrılmasını istemesi ve kendi büyükelçisini de geri çekmesi olasılıklar arasında olabilir.
Türk makamlarının, ABD'de yaşayan ve dünyaca tanınan bir gazetecinin öldürülmesiyle ilgili olarak etkin bir inceleme yapmaması, faillerin bulunması ve Suudi Arabistan yönetimine hesap sormaması gibi bir olasılık Türkiye'nin uluslararası itibarı açısından da olumsuz etkileri olacaktır. Bu nedenle de verilecek tepkinin kuvvetli olacağını öngörmek yanlış olmayacaktır.
4. Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri, gelişmelerden nasıl etkilenebilir?
İki ülke arasındaki ilişkiler zaten 2017 yazından itibaren sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Hatırlanacağı üzere Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkelerinin Katar'a dönük ambargo ve baskı politikasına en açık şekilde karşı çıkan ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Katar'da askeri bir üs inşa eden ve bu ülkeyle ilişkilerini stratejik ortaklık seviyesine çıkartan Türkiye'nin bu politikası Riyad tarafından hoş karşılanmıyor. Ancak Cemal Kaşıkçı olayı iki ülkeyi karşı karşıya getirmesi açısından çok daha büyük bir önem taşıyor.
Bu olayda Suudi tarafının işbirliği yapmaması, suçu kabullenerek gereğini yapmaması iki ülke arasında uzun süreli bir gerginliğin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu durum zaten son dönemde başta İran ve Suriye olmak üzere bölgesel konularda farklı düşünen iki ülkeyi daha çok karşı karşıya getirme riskini de taşıyor.