Güzel şeyler de oluyor. Gerçekten!
Didim’de bir vegan festivali olduğunu ilk kez geçen yıl duymuştum. Türkiye’nin ilk ve tek vegan festivali bu yıl ikinci kez düzenlendi.
Vejetaryenler hayvanları yemezken, veganlar hayvansal etin yanında süt, yumurta, peynir, bal gibi hayvansal ürünleri yemeyi ve deri, süet, yün, ipek gibi ürünleri kullanmayı da reddeder. Fayton derseniz tüyleri diken diken olur. Deri ayakkabı, kemer, çanta kullanmazlar. Veganların sağlıklı beslenme, inanç, çevre gibi hassasiyetleri olsa da asıl meseleleri hayvanlara saygıdır.
Ne yer ne içer bunlar diye düşündüyseniz; çiftlik hayvanından elde edilmiş süt, yoğurt, peynir yerine soya sütü ve bununla yapılmış yoğurt, peynir veya tofu… Sebze seçenekleri bol… Sadece dalından düşen meyve sebzeleri yiyen daha hassas bir grup var ki çok zor işleri. Bu beslenme işlerinin ucu bucağı yok. Sadece mağara insanlarının yediklerini yiyen mi istersiniz, ekmeği veya sütü reddeden mi… Pek çok akım var dünyada. Sebzelerin pişerken acı çektiğini düşünüp, haşlamayanlara rastlamak da mümkün. “Sonuç olarak o sebzeyi yiyor ama” da diyebilirsiniz. Çok çok az sayıda insan ise günün belli saatlerinde güneşe bakarak beslenebileceğini iddia ediyor. Kim bilir doğrudur belki.
***
Veganlara geri dönersek… Türkiye’de sayısı çok az olmakla birlikte dünyanın tamamında da pek kalabalık sayılmazlar. Ne vegan ne vejetaryen biri olarak bu yıl ikincisi düzenlenen Didim VegFest’e gittim. Aydın’ın bu güzel ilçesi, son dönemde turizmdeki büyümeden yeterince pay alamadığını düşünerek cesurca adımlar atıyor. Bu yıl 20-23 Nisan tarihlerinde düzenlenen festival 200 bin kişiyi ağırladı. Didim Belediye Başkanı Ahmet Deniz Atabay, geçen yıl 60 bin kişiyi ağırladıklarını söyledi.
Festival alanında yerel halkın yaptığı çoğu doğal yemekleri tatmak ve yaptıkları ürünleri almak mümkündü. Bu tür festivallerdeki panayır havası beni hep hayal kırıklığına uğratır ancak Didim’de durum farklıydı. Hayvanlara saygı hem hayvan haklarını savunan dernek ve örgütlerin stantlarında hem yemek yarışlarında hem de festivalin içeriğinde kendini iyice hissettiriyordu. Üstelik çocuklar da unutulmamıştı.
Festivaldeki panel alanı diyetisyenlerden veterinerlere, ekonomistlerden şeflere pek çok önemli ismi insanlarla buluşturdu. Ben, arkadaşım da olan ekonomist gazeteci Emin Çapa’yı dinledim. Emin, bir yandan endüstriyel hayvancılığın korkunç yüzünü anlatırken, diğer yandan petshop rezaletine değindi. Ihlamur ve zeytin ağaçlarının gölgesinde onu dinlerken bir sokak köpeği de bize eşlik ediyordu. Sadece kuçu mu; havada uçuşan kırlangıçlar, etrafımızda dolaşan kediler de kendileriyle ilgili anlatılanları ilgiyle dinliyordu.
Didim’e en son 10 yıl önce gitmiştim. Apollo Tapınağı olarak bilinen şehrin göbeğindeki antik Yunan kalıntılarını bu kez ayrı bir bilinçle gezdim. Aslında orası bir tapınak değil, antik Yunan’daki inançlara göre Tanrı’nın sırlarını fısıldadığı bir kehanet merkezi.
Milet ve Priene antik kentleri de hep orada uzakta olan ve ihmal ettiğimiz hazinelerimiz. Ne yazık ki kültür turizmi rakamları Türkiye’de hiç parlak değil.
“Cennet bu vatan” diyoruz ama hep görmezden geliyoruz. Neden mi böyle söylüyorum? Didim’e giden turist sayısı sadece 200 bin kişi! Bu yüzden belediyenin Ege’deki diğer ot festivallerinden ayrışarak vegan festivali düzenlemesini çok anlamlı buldum.