Yalovalı taksi şoförlerinin İnce ile anıları...

Sabah yazarı Salih Tuna: Hele Yalovalı taksi şoförlerinin anlattıklarından hiç sormayacaktım. Dinlerken ben utandım, nasıl sorayım!

Yahu İnce bu ne?

Biz bu Muharrem İnce'yi 3 hafta evvel televizyona davet ettiğimizde, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca hakkında cinsel tacizden fezlekesi olan ilk ve tek milletvekili olduğunu bilmiyorduk.

Hele o "mastürbasyon"lu şiirimsilerinden hiç haberimiz yoktu.

Haliyle bunları sormayacaktık.

Sanırım "kendini biliyor" ki, gelmedi, kaçtı.

Hâlâ da kaçıyor!

Delikanlı adam hem "beni ekranlarına çıkartmıyorlar" diye kolpa atıp hem de ısrarla davet edildiği programdan kaçar mı?

Turgay Güler, Prof. Mehmet Çelik ne soracaklardı bilmiyorum ama ben Heisenberg'in "Belirsizlik ilkesi"yle ilgili sorup bırakacaktım.

Kuantum falan biliyormuş ya.

Yalova'dan sordum soruşturdum, fizikten de anlamıyormuş. Okumaz bilmez, bilmediğini de bilmez, "kafası güzel" bir yurdum insanıymış.

Hele Yalovalı taksi şoförlerinin anlattıklarından hiç sormayacaktım. Dinlerken ben utandım, nasıl sorayım!

"Kendini biliyor" dedim ama lafın gelişi, kendinin farkında olsa o "şiirimsileri" hiç yazar mıydı?

Hadi kelle paçayken çiziktirdi diyelim, kitap olarak basar mıydı?

Yeminle söylüyorum; o "şiirimsileri" oğlum yazsa evlatlıktan reddederim.

Hayır canım, cinsellik- erotizm içerdiği için değil; şiire saygı duymadığı için.

Büyük ozan Muharrem İnce'nin şu "dizelerine" bakın: "...Öpüşme / Sevişme / Enflasyon / Mastürbasyon / Konut fonu / Kapatma telefonu / SSK / Bağkur."

Bu "lakırdıları" alt alta yazmış ve şiir diye de basmış, iyi mi?

Yahu İnce bu ne?

Bunları, Orhan Kemal'in "Yalancı Dünya"sında sidiğiyle tuvalete yazı yazmaya çalışan kahramanı bile yazmaz.

Vallahi Kemal Kılıçdaroğlu'nun günahını almışız. Hiç değilse şiire saygısızlık yapmazdı.

Muharrem İnce bir de hiç utanmadan meydanlarda, "ben yazdım, ben" diyor.

Zaten o ben yazdım diyene kadar inanmamıştım.

Hatta "gerçekten bunları yazdı mı" diye bizim Şükrü Sak'a sormuştum. O da "sanmam" demişti.

Demek ki bugüne kadar onu seven bir dostu bir arkadaşı çıkıp da uyarmamış.

Günahlarını almayayım, belki de, Salaklar Sofrası'nın Pignon'u gibi "hiç durmadığını" görünce mecburen salıvermişlerdir.

İlk gençliğimde böyle bir adamın Yalova'da yaşadığını bilseydim, muhakkak ziyaret ederdim.
Francis Veber'in o filminde (Le Dîner De Cons) Pignon'u gören Pierre Brochant gibi gözlerim parlardı.

Kaçırmazdım...

Allah affetsin, böyle birkaç "şair" piyasaya sürmüştüm.

Hepsi de İnce gibi "cömert" insanlardı.

Has şiirin bile karın doyurmadığından habersiz, ilk "şiir" kitaplarından elde edecekleri telifle nerelere yardım yapacaklarını planlarlardı. (Elimde İnce'ye benzer bir tip vardı, çok güzel şiirlerin var demiştim; ne zaman aklıma gelse vicdan azabı çekerim.)

İlk gençlikte böyle "sarakaya alma" durumları olur. Argosunu bilenler bilir.

Argo deyip geçmeyin.

Cemil Meriç üstadımız, "argo kanundan kaçanların dili, uydurma dil tarihten kaçanların" demişti.

Sayın İnce kusura bakmasın ama...

Necip Fazıl'ın ilk gençliğinde yazdığı ve sonradan reddettiği o şiirini, ifrazat mesabesindeki şiirimsilerine misal göstermesi tek kelimeyle:

Angutluktur.

Akademik kadro ilanları 23 Kasım 2024 Cumartesi! 23 Kasım 2024 Resmi Gazete yayımlandı! İşte günün kararları... İşte 500 TL'lik banknot
Sonraki Haber